Ana içeriğe atla

Ateş kavurmayı çağırıyor yahut I'm Livin' It

Fatih Tuncer
Televizyon karşısında dizlerimi karnıma çekmek için "bu sene kurban bayramına kim karşı çıkacak?" diye beklediğim senelerin bir tanesinde "Maltepe Yayla Sanat Merkezi'nin orası" olarak bilinen Maltepe sahilinde bir Mc Donalds açıldı. Gümrük Birliği'ni plakalara gelen o Avrupaî lacivert ve Capitol'ün Altunizade'de açılması ile idrak eden neslimin büyük çatışmalarından birisi bu dönemde gerçekleşti. Çünkü kurban bayramlarında, kurbanlık kesimine katılan muhafazakar aile çocuklarının gördükleri manzaraları iştahla anlatması rahatsızlık vericiydi. Kimse kafası kesilmiş bir hayvanın gözlerindeki matlığı bir çocuğa göstermek istemiyordu. O yüzden kurbanlık kesimi konusunda belediye katı düzenlemeler yoluna gitmek durumunda kaldı. Kısa keselim kanı aksın, kurbanlık kesimine artık çocuklar kolayca katılamıyordu çünkü insanlara apartmanların bahçesi yerine zenginlerin boş düşüncelere dalmak için baktıkları "E-5 üstü hayat alanları" kurban kesimi için uygun alanlar olarak gösteriliyordu. Kısa bir süre sonra haberciler helikopter kiralamayı icat ettiler ve "İstanbul gökyüzünden küçük-büyük baş hayvan kanına bulanınca nasıl görünüyor?" ajitasyonu çok göz alıcı sonuçlar verdi. Bir an için THK deri toplamasa kurban bayramı yasaklanacak gibi bile göründü.

Paranoyaları ve dedikoduları seven ülkeme ilginç bir şekilde takımsız sarı-yeşil lahmacuncu renkleri yerine "takım tutan" sarı kırmızıyı getiren Mc Donalds ayaküstü trajedilerle karşılanmadı. Mc Donalds tam aksine sükse yaptı ve zenginlerin elle patates yedikleri bir yer oldu. Maltepe'nin kıyı şeridi için güzel günler başlamıştı. Merakıyla meşhur ülkemin bu duruma tepkisiz kalması beklenemezdi. Kısa bir süre sonra ketçabın bedava verilmesine açık yüreklilikle şaşırabilen insanlar da "Mc Donalds'ı anlamak" için hamburger yemeye gittiler. "Hamburgerci" kelimesi o dönemlerde Mc Donalds'ın Türkçe fonolojisine henüz uyumsuz oluşunun bir meyvesiydi. Çocukların annelerinden hamburger istemeleri ise Doğan Cüceloğlu'nun çözemeyeceği bir soruydu. Ancak zenginlerle beraber elle yemek yiyebilmek Tansu Çiller'in istediklerinden bile fazlaydı.

Çocukların isteğini hamburger köftesi ile ilintili sanan annelerin hazırladıkları "daha çok etli, daha düzgün yağlı" hamburgerleri beğenmeyen çocukları "tüketim kültürü" ile başlayan cümleler açıklayamaz. Mc Donalds yiyeceklerin içine bağımlılık yapıcı "çocuk kandıran kimyasal"lar da katmıyordu. Sosyo-politik bir şekilde açıklanamayan bir fenomeni göründüğü gibi incelemek en hakçası. Anneler ekmek konusunda yanılıyorlardı. Bugün Burger King ile aralarındaki en büyük farkı dahi Mc Donalds'ın ekmeği sağlıyor. İzmir'in kumrusunu, kumru yapan pekmezle yapıldığı iddia edilen ekmek gibi Mc Donalds'ın da ekmeği bir anahtardır. Cennetse çocuğuna Mc Donalds hamburgeri yapmaya çalışan çilekeş annelerin ayakları altındadır.

Kurban Bayramı şikayetçiliği seven ülkemde hâlâ serbest. Bu bayramda da pazarlık yaparken çıkan kollar, kaçan kurbanlıklar ve yanlış kesim usülleri "Kurban Bayramını kamusal alandan çıkarmak" için bir argüman yapılacak. Hamburgerleri ise anneler hâlâ köftesinden dolayı güzel zannediyorlar. Hiç % 98'e varan oranlarda et kullanılmayan bir köfte güzel olur mu ya da Kurban Bayramında kavurma dişlerin arasından kürdansız çıkar mı?

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.