Ana içeriğe atla

Popülistin putları yoktur

Bazen akranım şairlerle bir araya geldiğim oluyor. Bana internette fazla gözükmemem, şeyimi korumam gerektiğini söylüyorlar. Onlar şey yerine bir şey de diyorlar ama hep söyledikleri bir kulağımdan girip öbür kulağımdan çıktığı için neyimi korumam gerektiğini hep unutuyorum. Şöhret olabilir mi? Tüllerin ardında duran şair şehzadeyi oynayacak değilim, ki bu mavra 90'larda kaldı biliyorsunuz. Artık imza günleri, performans hadiseleri, okuma saatleri, aklınıza gelebilecek her tür takdim-teşrif dandiniliği var benim kuşağım şairlerin. Lafı çok dolaştırmadan söyleyeyim. Put olmak istiyor yaşıtım şairler. Yanlarında bacak bacak üstüne atamayacaksınız bundan sonra. Sigara içmek yasak. Efendim diye konuşacaksınız. En kötüsü abi demek. Ali abi Veli abi diye konuşacaksınız kuşağım şairlere. Ki bunların çoğu yeni dalga islamcı burjuvaya mal satan mağribi konumunda oldukları için bu tür cemaat şeylerinden de tiksinir. Sayın Yılmaz, sayın Türker diye mi konuşacağız, ne olacak bu arkadaşlarla? İnsanların arasında durma, popülist olma, belki bu sayede popüler olursun, elit şair dümbelekleri arasına ismin yazılır. Swissotel'de şiir okuma akşamı düzenlenir adına. Bir memlekete çağıracakları zaman uçak biletin, beş yıldızlı otelde rezerven hazırdır. Bilemem. Ben başka şeyler bilirim.

Birinci bildiğim, insan iyidir. Basit, seni tanımayan, otobüste yanında oturan adam şöhretten bin kat, milyon kat iyidir. O ordaysa sen de orada olduğunu ona bakarak anlayabilirsin çünkü. Şöhret kapını çalmaz, bir selam vermez. Sadece karşılanmayacak bir beklentidir, bir sahte umuttur şöhret. Bazen de benim durumumda olduğu gibi, korkudur, nefrettir hatta.Kötü şöhretim beni bazı kötülüklerden korumuştur ama. Mesela Müslüman bir ağbi olarak bilinme tehlikesinden korunmamı sağlayan kötü şöhretimdir. İlk yıllarda çünkü bir kızla nişan yapacak adam bile bana danışıyordu, biz bu kızla şöyle mi etsek yapsak ağbi yoksa böyle mi yapsak etsek diye. Zamanla öğrendim ki bu sorularda, bu danışma hattı 0800lerde bir hile var. Aslında çoğu zina etmek istiyor, açık. Ama destek almadan yapacak göt de yok bunlarda. Yani kendi günahının yükümlülüğünü sırtlayacak adam değiller. Öyle ki yurtdışından da fetva talepleri oluyordu. Rumen kızını imam nikahıyla alsak, memlekete dönerken de üç kere boş ol desek caiz midir ey Hakanım Hocam. İşte sevgili kötü şöhretim bu fetva taleplerini bir yerde kesti. Gerçi ondan sonrası da kötü oldu biraz. Çünkü Hakan Hocam gel beraber bira içelim filan diyenler oldu. Ben de o bira şişesini ters çevirip senin.... diyerek meseleyi bağladım. Her neyse.

İnsanları hoş görmeyi şairliği bıraktıktan sonra öğrenmeye başladım. İşsiz bir işçi olduğumu idrak ettikten sonra. Popülistin putları olmaz. Mutlak ideallerin olamaz popülistsen. İnsanları mutlak biçimde sevmeyebilirsin veya sevemezsin de zaten. Ama insanların davranışlarına ve sözlerine nedenlerine göre eğilebilirsin. Popülizm sana büyük insan gruplarının hayra ve şerre nasıl yöneldiğini öğretir. Ama önce en sıradan insanlardan başlaman gerekiyor. Popülizmin elit İslamcılıktan farkı bu. Genel İslamcılığın yani İslam olan ve mazlum olan herkesle kardeş olduğumuz bilinci, popülizmle çok fazla ortak yanı olan bir düşünce, ya da düşünceydi. Çünkü rengarenk TV kanallarının, yüksek tirajlı gastelerin, çok satan kitapların, konutların şirketlerin, yerel ve merkez yönetimin İslamcılığı bunları terk etmiş durumda. Onlarda ancak "İslami hassasiyetler" var ki bunlar da yer yer popülizme değip geçer. Fakirlere yardım mesela. Fakirliği dizginlemek gibi bir düşünceleri asıl olarak yoktur. Çünkü sermaye gibi, serbest piyasa gibi, demokrasi yani iktidara gelmek gibi putları vardır. Yazarlardan da çok şey bekleyemezsiniz; onların da çünkü yazar olarak ayırdedilme arzuları, isim hakkı telif hakkı filan gibi putları vardır. Hepimiz insanız ve şahsen 2010'un Kitapyurduna göre en çok satan şiir kitapları listesine bakmadan edemedim. Gayri şahsi ilgimin yanında, kendi kitabım listede var mı diye de şahsen merak ettim. Kendi nerede olduğumu bilmeyi hayatımın meselesi yapmış biri olarak benle çok da alakası olmayan adımın nerede göründüğüne de biraz bakarım. Bunu öbür meselenin önüne koyup koymamak. Asıl mesele bu. Ömer Faruk'un ve Abdullah'ın yazılarını okurken de bunu düşündüm. Başakşehir veya bilmemne holding hakkında gözlemlerini aktarırken kendilerini koydukları yere baktım ben daha çok. Herkesin yanına, mutlu azınlığın dışına. Gerçek de bu değil mi çünkü? Ömer Faruk, Abdullah ve ben hepinizin yanındayız; sorun problem yok, İcabi Akçaoğlu'nun deyimiyle. Holdingleri ötekileştirmek mi, bırak ötekileştirelim abi ya. Gerçekten faydasız adamlar çünkü. Mustafa Özel'in bunlara hitaben "Halkçı olun!" demesi tabii kendi iyi niyetini gösteriyor, ama halkçı olmadıklarını da gösteriyor bunların. Ama halkı ne kadar inkar edersen devrilip gitme zamanın da o kadar erken gelir. Eskinin ANAP holdingleri nerde şimdi? Devlete kafa tutacak kadar kanı semiren "yeni zenginler" nerde? Doğrudur, 100 binlik arabadan inip 50 binlik arabaya bindikleri. Ama insan yerine konmaktan, kendisinden iyi bir şeyler umut edilmekten daha büyük sermaye olmaz. İnsan kılığında hayvan çok. Mülk edinmiş hırsızlar, insansız şirketler, insanlığından olmuş ünlü yazarlar... Allah bizi milyar milyar yarattığı halktan ayırmasın. Amin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...