Ana içeriğe atla

Popülist şiir dersleri. Hakan Arslanbenzer. 27 Kasım 2010

Popülist şiir dersleri*
Hakan Arslanbenzer
İlk ders: “Halkın oğlu/kızı olarak şair”

Yer: Popülist Kültür Derneği
Dereboyu Cd. Kaynak İş Merkezi
No: 41/A Kat:1 Daire:6 Mecidiyeköy

Gün: 27 Kasım 2010 Cumartesi
Saat: 16:00-18.00


* Hakan Arslanbenzer tarafından her cumartesi 16:00-18:00 saatleri arasında gerçekleştirilecek dersler halka açık ve ücretsizdir.

Yorumlar

  1. bu dersler ne kadar sürecek arslanbenzer, hiçbir ayrıntı yok, kervan yolda düzülür ya da allaha emanet havası var bu metinde. halka açık ifadesi emaneten yazılmış gibi orada duruyor. genel olarak neden bahsettiğinizi, perspektifinizi gerçekten samimi olarak anlamak için -ki ilgimi çekiyor- bu derslere gelmek isterim fakat, tahmin edebileceğiniz üzere çekinceler... keşke genel bir not düşülse, programın genel çerçevesi hakkında...

    YanıtlaSil
  2. dersler haftada 2 saat üzerinden 2 sene sürecek. birinci sene kasım sonunda başlıyor, mayıs sonunda bitiyor. biraz kısa bir sene olacak yani. ikinci sene ise inşallah ekim başında başlayıp mayıs ortasında bitecek. ortalama 25 hafta olacak. birinci sene kavram ve teori anlatıcam, ikinci sene yakın okuma tekniğiyle popülist şiir eleştirisi uygulamaları yapıcam ve yaptırıcam. birinci sene çeşitli disiplinlerden yararlanıcam. sosyoloji, halkbilim, dilbilim, tarih gibi. ikinci sene adı üstünde yakın okuma tekniğiyle şiir eleştirisi senesi. öğrencinin/takipçinin bundan daha fazla bilgiye ihtiyacı olursa fayrapper@gmail.com adresine sorularını biyografisi eşliğinde gönderebilir. popülist şiir derslerinin katılım ilkesi sürekliliktir. onu da söylemiş olayım. panel, seminer, keyfekeder sohbet gibi düşünmeyin. müfredatı ve programı belli bir dersin öğrencisi/takipçisi olacaksınız. kervan yolda düzülürle hiçbir ilgisi yok. basit bir ilandan bu kadar çok anlam çıkarmanıza gerek yoktu yani. çekinceleriniz konusunda ise bir şey diyemem. popülist şiir derslerine devam edecek adamın çekineceği tek şey gönülsüzlük olmalı. gönlü olan bu derslerden mutlaka bir şeyler edinecektir.

    YanıtlaSil
  3. İnşallah hayırlısı olur. Katılımı bol, sinerjisi yüksek bir grup olur. Özgün bir program olacağa benziyor, yani klasik ney gitar, fotoğraf, vs .vs gibi, hat, tıraş, sinema gibi artık klasikleşmiş ve bir şekilde internetten indirilebilecek anonim dernek programlarından uzak, programı koyanın kendini ifade biçimi olarak, Türkiye'de ilklerden biri olur. O tarz yani. Bu noktada, diyelim ki yaşça büyük veya küçük, veya edebiyatın başka bir alanıyla ilgilenen herhangi birisinin, belki de az çok meşhur olabilir, katılmaktan çekince duymaması gerekir. Tam tersine bugün allah için bi şey yaptım gibisinden bir düşüncesi olabilmeli. Öyle değil mi sınıfa girmek işte, paltonu dışarıda bırakıyorsun, bi harf öğretenin kırk yıl kölesi oluyorsun. Siktiğimin geçmişinden arınmalı insanlar, önyargılarını bırakıp, zamanında kendilerinin içinde bulunduğu kapılara nasıl girildiyse, kendileri de bir borç edasıyla değil ama aynı şekilde öğrenci olarak girebilmeli.

    Bi de şu var, belki de edebiyatla hiç alakası olmayan, az çok okuyan veya en azından ben sıkıldım bu tekdüzelikten

    (http://siir.edebiyat.org/siir/siir.asp?siir_id=515093&sair=1282&sira=12&adet=620)

    diyebilen, bir belediye çalışanı veya bir itfaiyeci ne bileyim, imamın oğlu, tezgahtar kız, vay efendim turşucu çırağı yani çekinmeden, hayatında yeni bir sayfa açabileceği bir ortam olarak bunu gündemine alabilmeli. İnşallah yani. Öcü yok. mason da fason da olmuyorsun. Gizli ayin yok, misyonerlik yok. Berrak bişey yani.

    YanıtlaSil
  4. Nedir peki bu zıt gibi görünen ancak temelde uzlaşan grupların hikayesi veya yanıldıkları nokta:

    Fatih Altaylı'nın mason başkanını davet ettiği programa dönelim. Bu arada Fatih Altaylı'nın Cübbeli'yi konuk etmesine, ne Adnan Oktar'ın koyduğu tepkiyle, ne de ekstra bir sempati kaynağı olarak bakmak mümkün değildir. Fatih Altaylı, konuğuna kendini ifade etme şansı tanıdığı müddetçe, gözümüzde başarılı bir gazetecidir.

    Türkiye'deki ilk masonlar, mevlevi bektaşi geleneğindendiler dedi. Yani her ülkenin kendine özgü bir masonluğu, islamdan izler barındırması açısından mühimdir, bu önemli bence.

    Yunus Emre’yi Kurtarmak

    Ancak mason veya muhtelif cemaatler, Yunus Emre'yi sevdikleri gibi, şu İncil Tevrat Kur’an, veya işte İsa Musa Muhammed üzerine olan kıtalarını kendilerine referans gösteriyorlar muhtemelen. Yunus Emre bilmiyor muydu sanki, Kur’an göre diğer kitapların tahrif edilmiş olduğunu. Veya bütün kitapların Kur’an’da toplandığını. Kastettiği de kitapların aslı değil miydi sanki.. İşte insanların bence tersyüz ettiği veya yayılımcılık veya bir şekilde dünyevi menfaat demeyim de emeller uğruna anlamadığı şey, islamı tanımayan, diğer dinlerin kibrine hizmet etmek oluyor. Kur’an vardır ve başka bir şeyin hükmü kalmamıştır. Eğer Kur’an ile amel ediyorsan.

    Yani, islamda teoloji yoktur meselesini, islamı basit anlamda, Allah ile kul arasındaki engellerin kalkması veya özde kişinin aradaki engellerden kurtulup, doğrudan secde etmesiyle, yani alnını yere koymasıyla açıklayabiliriz. Bu şuna benzer: En doğru yol, en kısa olandır. Yaptığın iş, yoldan bağımsızdır. A’dan B’ye gideceksen, istersen çevre yolundan git, B’ye ulaştığında yaktığın benzinin önemi yoktur. Tecrübe-görgü açısından kuşkusuz kazandırdıkları ayrıdır.

    İşte insanı secde ettirmeyen, yatsıyı geciktirten, sabah namazını geç kıldırtan, vay efendim tanrının oğludur, yok en kralı biziz dedirten, yani basitçe secde ettirmeyen şey, insanların yolu uzatması veya kendine zulmetmesi gibi bir şey. Veya 3’ünden mikst yaparsan, 3 dinin mensupları üzerinde hakimiyet kurmak anlamında bir şey. Yani A ile B yolunun da tepesine çıkmak, kendini tanrı gibi görmekle ilgili. Daha doğrusu “global trade”. Roma İmparatorluğu hikayesi. Osmanlı’nın yapamadığı. İşte bu noktada Osmanlı mı önemli İslam mı önemli meselesi de gündeme giriyor.

    İşte o kısa yolu tercih ettirmeyen şeyde şu devreye giriyor: İş=Kuvvet*yol. Yani iş aynı ama, kuvvetin nispetinde yolu kısaltıyorsun. İşte insanın kuvvetini elinden alıp da yolu uzattıran şeye biz, islamda “kendine zulmetmek” olarak adlandırıyoruz. Nedir bunlar, vesveseler, dünyanın ihtiyacından fazla olan kısımları, işte sakatatlarla ilgili meseleler vs. vs. Bu noktada şeyhlik kavramı, müride kuvvetini kazandırdığı ölçüde mühim. Kuvvet derken, şeyh, Allah ile kul arasındaki engeli kaldırabildiği ölçüde, müridini kuvvetli kılabilir. Eskiden nasıldı, dergaha hizmet ederken, baya bi nefsin kırılıyordu, işte zenginken sokakta en sıradan insanın yaptığı işleri yapıyordun falan. Şimdi hepimiz müridliğe talibiz, kıyak iş anlatabiliyor muyum.. 3+1, araba, karı, dükkan falan..

    YanıtlaSil
  5. toplantida konustugumuz ayrintilari ilana yazmamisim. ders blok degil iki ders halinde, ara ile yapilacak mesela, hakan abinin yazdiklarina ilave olarak. selamlar.
    (syllabus'a karsi oldugumu da belirtmek isterim. hocanin kafasinda hicbir sey olmamasindan soz etmiyorum tabii. ama lisans tarzi, her haftanin konusu ta en bastan belli "lecture"dan da soz etmiyorum. en azindan lisans ustu mukabili dersler, katilimcilara gruba gore sekillenebilme esnekligini gosterebilmeli.)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun