Bir şeye taraf olmakla başka bir şeyin karşısında olmanın zorunlu bir ilişki olduğunu sanıyorum. Popülist kültür, halkın tarafında, yanında olmaktan önce halk olmayı teklif ediyor. Halk olmak, kiri pası olmakla birlikte kelimenin iyi anlamıyla sade, basit olmaktır.
Halk edilmiş olduğunu bilerek yaşamaktır. Halkı böyle anladığımız zaman taraf olmak, karşı olmak meselesi biraz daha netleşir. Halk, sevabıyla günahıyla yaratıldığını bilerek yaşarken yaradılışını anlamlandıran kişi ve eserleri sevgiyle izler, onu kendi zevk ve beğenilerinden (bunun halkın yaradılışı, dini inancı, yaşadığı coğrafya ve kültürle ilgisi vardır) uzaklaştıran kişi ve eserlere yüz vermez. [Bir gün Bayburt’a bir senfoni orkestrası gelir. Ve tüm Bayburt halkı bu konseri izlemek için davetlidir. Konseri merak eden Bayburtlular salonu hınca hınç doldurur. Konser sonunda bir gazeteci, Bayburtlu bir vatandaşa senfoni konserini nasıl bulduğunu sorar. Bayburtlu cevap verir: "Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi."] Halkın sevdiği ve sevmediği kişiler mutlak manada iyi ya da kötü de olmayabilirler. Halk kendi çamurundan olanlarla olmayanları ayırır yine de.
Popülist kültürün halk olmak, seçkinci olmamak önerisi de bu manada anlaşılabilir. Popülist kültür halkla aynı çamurdan olan kişi ve eserleri dikkatlere sunarken halkın mayasından olmayanları, halka zararı olanları ayırmaya çalışıyor. Bunu halka toz kondurmamak gibi bir anlayışla da yapmıyor. Bu uzun sayılabilecek girizgahtan sonra taraf olmak, karşı olmak meselesini Spartacus filmi üzerinden okumayı deneyeceğim.
En kestirme ifadeyle Spartacus filmi Roma İmparatorluk düzeniyle, bu düzen eliyle tesis edilmiş kölelik düzeninin kavgasını konu alır. Roma Cumhuriyet Senatosu seçkinci bir devlet zümresidir. Sadece kendileri insandır. Kölelere düşünme hakkı tanımayan bu zümre onlar adına düşünerek baskı ve zulümle kendi düzeninin devamını sağlamaya çalışır. Roma’da köleler halkın bir unsurudur, ancak Roma Senatosu halklık sıfatını bu gruba yakıştırmadığı gibi onu insan yerine de koymaz. Spartacus’ün “Ben hayvan değilim!” diye bağırması boşuna değildir.
Baskı, şiddet ve zulüm Roma İmparatorluğu elinde bir iktidar aracıyken bir bakıma köleleri beslemiş, büyütmüştür. Baskı ve zulüm karşıtını doğurmuştur sonunda. İnsan yerine konmayan köleler birlik olup ayaklanıyorlar Roma’ya karşı. Köleyken arenalarda ölümüne dövüştürülen gladyatörler, ayaklandıklarında ellerine geçirdikleri soyluları kendileri gibi arenada dövüştürürlerken isyanın ateşleyicisi (okur yazar olmayan) Spartacus dövüşü durduruyor. Spartacus kendine reva görüleni başkasına yapacak olsaydı Spartacus olmayacaktı. Düzenin muhalifi değil, muhafızı olacaktı.
Bu noktada popülizmin siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik bir baskı aracı olmak bakımından seçkinciliğe karşı olduğunu bir kez daha vurgulayalım. Seçkinler, muhalif hareket ve kişileri kendi ayrıcalıklarından bir kısmını tanıyarak susturmayı denerler. Niyetini yemlenmek üzere kuranlar seçkinlerin dümen suyuna girip artık seçkinlerden olduklarından ya da bu zanla susarlar. Popülizmin seçkincilik karşıtlığı seçkinlerin sahip olduğu ayrıcalıklara sahip olmamak yüzünden değildir. Öyle olsaydı bugün popülizm, popülist kültürün önerdiği anlamda anlaşılamaz, seçkinciliğin muhafızlığına dönüşürdü. Ama öyle olmadı. Popülist kültür, eğitimi, kültürü, bilgi ve sanatı ayrıcalıklı yaşamak için tekeline almış bütün seçkinci zihniyete karşı ayaklanmıştır.
Halk edilmiş olduğunu bilerek yaşamaktır. Halkı böyle anladığımız zaman taraf olmak, karşı olmak meselesi biraz daha netleşir. Halk, sevabıyla günahıyla yaratıldığını bilerek yaşarken yaradılışını anlamlandıran kişi ve eserleri sevgiyle izler, onu kendi zevk ve beğenilerinden (bunun halkın yaradılışı, dini inancı, yaşadığı coğrafya ve kültürle ilgisi vardır) uzaklaştıran kişi ve eserlere yüz vermez. [Bir gün Bayburt’a bir senfoni orkestrası gelir. Ve tüm Bayburt halkı bu konseri izlemek için davetlidir. Konseri merak eden Bayburtlular salonu hınca hınç doldurur. Konser sonunda bir gazeteci, Bayburtlu bir vatandaşa senfoni konserini nasıl bulduğunu sorar. Bayburtlu cevap verir: "Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi."] Halkın sevdiği ve sevmediği kişiler mutlak manada iyi ya da kötü de olmayabilirler. Halk kendi çamurundan olanlarla olmayanları ayırır yine de.
Popülist kültürün halk olmak, seçkinci olmamak önerisi de bu manada anlaşılabilir. Popülist kültür halkla aynı çamurdan olan kişi ve eserleri dikkatlere sunarken halkın mayasından olmayanları, halka zararı olanları ayırmaya çalışıyor. Bunu halka toz kondurmamak gibi bir anlayışla da yapmıyor. Bu uzun sayılabilecek girizgahtan sonra taraf olmak, karşı olmak meselesini Spartacus filmi üzerinden okumayı deneyeceğim.
En kestirme ifadeyle Spartacus filmi Roma İmparatorluk düzeniyle, bu düzen eliyle tesis edilmiş kölelik düzeninin kavgasını konu alır. Roma Cumhuriyet Senatosu seçkinci bir devlet zümresidir. Sadece kendileri insandır. Kölelere düşünme hakkı tanımayan bu zümre onlar adına düşünerek baskı ve zulümle kendi düzeninin devamını sağlamaya çalışır. Roma’da köleler halkın bir unsurudur, ancak Roma Senatosu halklık sıfatını bu gruba yakıştırmadığı gibi onu insan yerine de koymaz. Spartacus’ün “Ben hayvan değilim!” diye bağırması boşuna değildir.
Baskı, şiddet ve zulüm Roma İmparatorluğu elinde bir iktidar aracıyken bir bakıma köleleri beslemiş, büyütmüştür. Baskı ve zulüm karşıtını doğurmuştur sonunda. İnsan yerine konmayan köleler birlik olup ayaklanıyorlar Roma’ya karşı. Köleyken arenalarda ölümüne dövüştürülen gladyatörler, ayaklandıklarında ellerine geçirdikleri soyluları kendileri gibi arenada dövüştürürlerken isyanın ateşleyicisi (okur yazar olmayan) Spartacus dövüşü durduruyor. Spartacus kendine reva görüleni başkasına yapacak olsaydı Spartacus olmayacaktı. Düzenin muhalifi değil, muhafızı olacaktı.
Bu noktada popülizmin siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik bir baskı aracı olmak bakımından seçkinciliğe karşı olduğunu bir kez daha vurgulayalım. Seçkinler, muhalif hareket ve kişileri kendi ayrıcalıklarından bir kısmını tanıyarak susturmayı denerler. Niyetini yemlenmek üzere kuranlar seçkinlerin dümen suyuna girip artık seçkinlerden olduklarından ya da bu zanla susarlar. Popülizmin seçkincilik karşıtlığı seçkinlerin sahip olduğu ayrıcalıklara sahip olmamak yüzünden değildir. Öyle olsaydı bugün popülizm, popülist kültürün önerdiği anlamda anlaşılamaz, seçkinciliğin muhafızlığına dönüşürdü. Ama öyle olmadı. Popülist kültür, eğitimi, kültürü, bilgi ve sanatı ayrıcalıklı yaşamak için tekeline almış bütün seçkinci zihniyete karşı ayaklanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder