Ana içeriğe atla

Konumuz depresyon

Daha önceki haftalarda Türkiye'de psikoloji ve psikiyatri anlayışlarına bakmaya ve uygulamalarıyla ilgili genel bir çerçeve çizmeye çalıştık. Psikologların ve psikiyatrların halka bakışını, bu bakıştaki problematik denebilecek tarafları tartıştık. Halk ve ruhbilim arasında neden ciddi bir mesafe olduğunu, bunun sebebinin psikolojinin kendisinden mi yoksa uygulayıcılarından mı kaynaklandığını anlamaya gayret ettik. Görünen o ki halk ve psikolji ilişkisi tarih, sosyoloji ve kültür göz önünde bulundurulmadan, halkın yaşayışına ve değerlerine kafa yorulmadan tesis edilemeyeceğe benziyor. Hastalıkları tanımlamak ve şematik tedavi yöntemleri geliştirmek modern tıbbın bir kolu olan psikiyatri için pratik görünüyor. Biz bunun ötesine nasıl geçebiliriz bunu araştırmaya çalışıyoruz.
Bu haftaki konumuz depresyon. Depresyonun tanı kriterleri ve tedavi biçimleri. Bu kriterlerin ve tedavi biçimlerinin halkla ilişkisi ya da ilişkisizliği. Depresyonun Türkiye coğrafyasında ne anlama geldiğini, halkın depresyonunun olup olmadığını tartışacağız. Batılı anlamda depresyon tanımıyla bizim anladığımız anlamda depresyonun farklarını, kişinin kendi koşullarından bağımsız bir depresyon tanımının yapılıp yapılmayacağını, coğrafyanın, tarihin ve sosyolojinin ve hatta ekonominin insan varoluşunu nasıl etkilediğini, psikolojinin bunlardan bağımsız algılanamayacağını düşünerek gelirsek verimli bir konuşma ortamı oluşturabiliriz. Depresyonun modern psikoloj içinde nasıl tanımlandığı ve tedavi önerilerinin neler olduğu kısmı bende siz diğer kısma kafa yorun. (Bunu ben psikolojiden anlamıyorum teorik olarak bilmiyorum gibi sıkıntılar yaşayan arkadaşlar için söylüyorum. Bu konuşmaya gelmemeniz için bahane olmasın. Biz işin teorik kısmından ziyade pratik, canlı kısmıyla ilgileniyoruz. Bu sadece Popülist Psikoloji dersleri için de değil, yapıp ettiğimiz her şey için böyle.)
Cumartesi 14'te bekleriz...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun