Ana içeriğe atla

Bir hıncın filmi: Nefes

Levent Semerci, Nefes diye bir film çekti ve ajitatif fragmanı nedeniyle genellikle milliyetçi hissiyatı olan insanlar film daha çıkmadan filmi bağrına bastı. Göstere göstere faşist film mi yaptırıyorlar diye düşünürken, yani devletten birileri, dün akşam Fox TV'de filmin bir kopyasını seyrettim ve fragmanıyla filmin kendisi arasında çok derin bir fark olduğunu gördüm. Basit bir ticari hile mi yapmıştı Levent Semerci, filmini çok sattırmak için? Yoksa bir istihbarat servisi mi dürtmüştü arkadan? Ben bunları filmden haliyle daha ilginç buluyorum. Dersim hadisesinde mağdur olmuş bir ailenin torunuymuş, ağabeyi (en az kardeşi kadar ajitatif ve karışık) yazar Yavuz Semerci gibi. Nefes filmi kim tarafından yaptırıldı? Bu bir soru. Birliktelik, var olma, hayatta kalma ve birlikte olduklarımız hayatta kalsın diye ortak değerler adına hayatını ortaya koyabilme cehdi gibi inanç ve mefhumlarımıza saldıran bir filmdir. Bir hıncın, artık nedenini kaybetmiş bir öfkenin filmidir. Saldırı tek yönlü değil. Öyle olsaydı, uzlaşma imkanı da olurdu. Karalamak, aşağılamak yönetmenin tek niyeti. "Mehmetin Kitabı" denen, Nadire Mater tarafından yapılan ve Fransız gizli servisi tarafından yaptırılan kitabın bir anlamda sinema versiyonu. Alman mı, İngiliz mi; arkadaki gizli servis hangisi, ben merak ettim doğrusu. Dersim konusuna daha çok Alman gizli servisi sahip çıkıyor, benim akademik yayınlardan izlediğim kadarıyla. Levent Semerci de 20 yıldır Alman vatandaşı. Yalnız şöyle bir şey de var, o da Alman gizli servisine kapak olsun. Türk halkını yemeyi kaç defa başardınız, ahtung?

Yorumlar

  1. Hakan Çoban24 Ekim 2010 12:05

    Bissürü yamuk iş var aslında.Halk gözüyle daha rahatça değerlendirebiliyorsun meseleleri.Öyle bir hal alıyor ki bazen,devleti de milleti de, devletten-milletten daha fazla düşünebiliyorsun. Çünkü en nihayetinde herkes kendi menfaatini düşünüyor,veya kendi cemaatinin veya kliğinin her neyse,ama sen işte neyse..

    Bana ne almanya'dan..bana ne ingiltere'den,bana ne abd'den..Hepsini küçük harfle yazdım.Yani demek istediğim,Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur dedik ama,ola ola Türk'ün abd'den başka, cermenden başka,incelazdan başka dostu olmamaya dönüştü.Abdülhamid abdülhamid diye övdüğümüz, yarrağı yiyecek bir ülkenin son çırpınışları değil miydi..Atatürk çekip almadı mı ipten.. Bunu böyle bilelim ve daha fazla zorlamayalım bence..

    Mason başkanı çıktı konuştu Altaylı'nın programında.Adam kendini ifade etti.Dedi ki, Atatürk yasakladıktan sonra locaları,tekrar 1945'te açıldı.Yani, 2. dünya savaşı'nın bitiş tarihi ve demokrasinin ayak sesleri.Süleyman mabetleri,törenlerde 3 dinin kitabı vesairelere hiç girmiyorum.

    Neden girmeyim ki..Bugün hacılar da aynı yolda değil mi.Herkes demokrasi havarisi.Mason, süleyman mabedi diye bi şeyin içinde,hacılar ehl-i kitapta..Yani fark nedir,fiyatı mı..Osmanlı-bizans kardeştir,bölücüler kalleştir,gazze'ye yardım.Bu kadar çelişkili dünyalar.

    Bence,bu ülke,yerel unsurlarıyla değerleriyle yaşasın.Ama Türkçesiyle-İslamına kimse dokunmasın.Bugün Angela Merkel,çok kültürlülük politikaları tutmadı diyor almanya'da.Hatun doğu alman.Ama sen buna karşılık Türkiye'de alman turistlerini örnek gösteremezsin.Zira Türkler Almanya'yı inşa etti.Almanlar gelip yumurta yiyor bunun karşılığında.

    Şu bir gerçek ki,kürt kökenli birisini,kendime bir kırgız türkünden daha yakın hissediyorum.Zira evet bu siyasetin birleştirdiğidir.Yani İslamın, Türkçe'nin anlatabiliyor muyum.

    İfade etmek gerekirse,İslam hidayetimizdir-Türklük birleştiğimizdir.Anlatabiliyor muyum,ben böyle ifade edebiliyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...