Ana içeriğe atla

Halkçı, hamleci, hesaplı ol! Mustafa Özel

Halkçı olun! Halkçılık bizde hep siyasal bir akım olarak algılana gelmiştir. Oysa gerçek halkçılık ekonomik alanda olandır. Halkı doyurmalıyız. Gözünü doyurmalıyız. Gönlünü doyurmalıyız. Aklını, fikrini doyurmalıyız. Halk kimdir? Öyle uzakta aramayalım: Müşterimizdir, çalışanımızdır, tedarikçimizdir. Bunların hepsine karşı halkçı olalım. Onları sadece bisküvi ve gofretle değil, hizmetimizle doyuralım. Güler yüzümüzle, tatlı dilimizle doyuralım. İlk doyurmamız gereken patronumuz, yani müşteridir. Müşteriyi ne kadar kollarsak, o kadar gönlüne gireriz. Levni 'nin şu dizelerini hatırlayacaksınız:

Kıyma müşteriye az al fâide
Alan da satandan umar demişler.

Bugün bunlara 18. yüzyıl halk şairlerinden Şikâri'nin dizelerini ekliyorum:

Kisb ü kâr edersen az al fâide
Kapılma sen sen ol fikr-i zâide
Beş parmak düz olmaz budur kaide
Herkesçe malûmdur bu râz demişler.

Halkçılığımızın ikinci nesnesi bizzat çalışanlarımızdır. Onların da aklını, gözünü ve gönlünü doyurmalıyız. Onlar işletmemizin kolu kanadıdır:

Kul kula sebeptir iyi bil ey can
İş başarmaz öz başına her insan
Delilsiz cennete girilmez inan
Kuş bile kanatsız uçmaz demişler.

Hamleci olun! Büyük balığın küçük balığı yuttuğu bir efsane oldu. Artık hızlı balık yavaş balığı yutuyor. Piyasaya yatırım yapan, iş hacmini her gün biraz daha arttıran kazanıyor. Sermayenizi servete dönüştürmeyin. Sermayeyi odaklayın, çok farklı işlere dağıtmayın. Akıllarınızı bütünleştirin; hep beraber kazanın.
Akılları bütünleştirebilmek için insanların birbirlerine güvenebilmeleri; birbirlerinin çıkarını kollayabilmeleri gerek. Kollayan, kollanır. Bunu Sabri Ülker Bey'in anlattığı şu olayda çarpıcı biçimde görebiliyoruz:
1958 devalüasyonundan sonra, ülkede temel meta fiyatları sık sık yükselmekte, dolayısıyla sanayiciler de ürünlerine boyuna zam yapmaktadır. 27 Mayıs darbesinden birkaç ay önce, her nasılsa çok yükselen un fiyatı hükümet kararıyla geri çekilmiş, dolayısıyla elinde unlu mamül bulunanlar zarara uğramışlar. Sabri Ülker , bütün toptancılarına kendi el yazısıyla birer mektup gönderip, ellerindeki bisküvi miktarlarını bildirmelerini istemiş. Mevcut stoku tespit ettikten sonra, eski (yüksek) bisküvi fiyatıyla yeni (düşük) fiyat arasındaki farkı hesaplamış ve bu farkı her bir toptancının bir sonraki siparişinden düşmüş. Böylece toptancılar, kendileri için önemli olabilecek bir zarardan kurtulmuşlar.

Peki, çevremizde maalesef çok sık rastlanmayan bu dürüst davranışın dünyevî kârı ne olmuş? Onu da şöyle anlatıyor Sabri Bey :

27 Mayıs darbesinden sonra, ortalığa şöyle bir laf yayıldı: 'İhtilalciler fiyatların düşmesini emretmişler! Yakında fiyatlar düşecek!' Piyasalar bıçak gibi kesilmiş. Anadolu tüccarı kesesinde banknotlarıyla İstanbul'a gelmiş olsa bile, fiyatların düşmesini bekliyor, mal almıyor. Tabii, bizim bunlardan haberimiz yok, çünkü satışlarımız neredeyse ikiye katlanmış. Sonradan işittik ki, kumaştan züccaciyeye kadar hiçbir yerden mal almayanlar, 'Boş dönmektense bisküvi alalım, nasılsa Sabri Bey fiyatlar düşse bile zararımızı öder' diyorlarmış!
Hesaplı olun! İşte küresel rekabette en büyük avantajınız. Hesaplı ol ve odaklan. Neye, ne zaman, ne kadar yatırım yapman gerektiğini bil. Ne büyük lokma yut, ne de zamanı gelmiş yatırımdan geri dur. Önce Şikâri'yi dinleyelim; sonra Sabri Ülker 'i:

Bir işi işleme sonun saymadan
İyi hisab et kimse duymadan
Evini barkını hırsız soymadan
Kapıya vurmalı tırkaz demişler.

Çeyrek yüzyılı bulan beraberliğimiz boyuca Sabri Bey 'in bize uyarılarını bir atasözü ile özetlemek mümkün: 'Tekkeyi bekleyen çorbayı içer.' Sık sık şöyle derdi: 'İşinize odaklanın; başka işlerin cazibesi sizi ayartmasın. Tanıdığım işadamlarının bir kısmı, sektörleri biraz dara girince, hemen tası tarağı toplayıp daha çekici gözüken işlere daldılar. Tabiatıyla, birçoğu muvaffak olamadı. Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Her mesleğin püf noktaları vardır. Bunları üç beş günde öğrenemezsiniz. Bisküvi işi yapan bazıları, zamanla işi bırakıp bez alıp satmaya başladılar. Fakat hamur işinden kumaş işine geçmek öyle kolay değildir. Pek az kişi iş değiştirdiğinde muvaffak olmuştur.'

Hesabını bilmek Sabri Ülker için çok önemli bir ilkeydi. Toplantıda, Ülker grubunda ömrünün yarıdan fazlasını geçiren değerli yönetici Tevfik Arıkan şu olayı nakletti: Sabri Bey birkaç yıl kullandığı Mercedes markaotomobilini satmak istiyor. Bunu duyan Kütahya acentesi Ziya Yıldız Bey alıcı oluyor ve bu niyetini Sabri Bey 'e iletiyor. Aldığı cevap şudur: 'Evet, arabayı satıyorum, fakat sana satmam!' Neden efendim? 'İşinde kullanmaya uygun bir araç değil; özel hayatın içinse fazla pahalı. Sen kendine daha hesaplı bir araç al!'

Yorumlar

  1. mustafa bey serbest piyasacidir. ekonomik populizm ile? tuhaf dogrusu.

    YanıtlaSil
  2. buraya çok yorum geliyor. bu metnin bizim tarafımızdan yazılmadığını, mustafa özel'den iktibas olduğunu anlamayan bazı insanlar yazının hesabını bize soruyorlar. neden ülker ailesi övülmüş bilmemne. yahut kapitalistlerle yakınlığımız nerden ileri geliyormuş. kapitalistlerle hiçbir ilişkimiz yok. bu metnin iktibas edilmesinin nedeni, mustafa özel'in bir anlamda kapitalistlere bile "küçük güzeldir" demeye getirmesi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun