Ana içeriğe atla

Dernek kuruyoruz

Mekan sorununu çözmek için birkaç haftadır uğraşıyoruz. Ya çatlak bir ev sahibi çıkıyor karşımıza, ya aç gözlü bir emlakçı. Üsküdar Halk Caddesinde bir yer tuttuk, üst kat komşular problem çıkardı. Bir yere kontrat yapmaya gittik, mal sahibi küçük kızını verir edalarda yok dedi. Başka bir yere niyetlendik, kirayı artırmaya kalktılar. Mekan olayı hallolur, duyuru yaparız, Kasım ayında etkinliklerimiz boy gösterir diye düşünüyorduk. Plandan bir ay kadar gerideyiz, ama sağlık olsun. Kovalamaca devam ediyor bu arada. En son baktığımız yer, Mecidiyeköy'de çıtı pıtı bir ofis. Tek parça, 35 metre kare kadar, evinizin salonu kadar yani, küçük bir mutfak tertibatı ile birlikte ofis içi küçük bir tuvalet. İşyeri olduğu için resmiyet açısından bir kusuru yok. En azından bildiğimiz kadarıyla. Dernek kurmak için önce çevreye rahatsızlık vermeyeceğinizi, sonra da yangın çıkarsa insanları tahliye edebileceğinizi garanti etmeniz gerekiyor. En geç IV. Murat'tan beri devleti aliyye, insanların toplanmasından korkuyor. Bunun için hala kahvelerden sivil polis eksik olmaz. Bunun için dernek pabucu biraz pahalı. Bakalım bu mekanı tutarsak, arkasından ne çıkacak. 7 kurucu üye lazım, 5 yönetim kurulu üyesi, 5 yedek, 3 denetmen, 3 yedek; sayman üye, genel sekreter derken 16 kişi bulmadan dernek kuramıyorsun, bu da ilginç. Halbuki Hanefi fıkhına göre 3 kişiden cemaat oluyor.

Neyse ki memlekette dernek kurmak yasak değil. İzin almaya da gerek yok, sözde; sadece bildirim zorunluluğu var. Uygun yer kiralamayı başarırsan ve resmiyetten bunalmazsan derneği kurabiliyorsun. Devlet korkmuyor eskisi kadar. Sıradan vatandaşlarsa dernek diyince köy derneği anlıyorlar. Yani kendi çapında kumarhane. Köy derneği olmadığını söylediğinde de siyasi teşkilat sanıyorlar. Ya ülkü ocağıdır ya komünist yuvasıdır. Başörtülü arkadaşları görünce de tarikat olduğuna karar veriyorlar. Bunun altındaki devletin işine karışmama yılgınlığını anlayışla karşılıyorum. İlk tuttuğumuz yer için muvakatname yani basit bir imza istediğimiz "halalar" diğer arkadaşlara olduğu gibi bana da son derece kötü davrandılar. Halbuki ben onlara karşılaşabilecekleri en sakin, olgun, ölçülü tavırla yaklaşmıştım. Oğlumu kızlarıyla evlendirecek olsam başarırdım sanırım. Zaten memlekette herkes düğünde, kimse derneğe yaklaşmıyor. Düğün yapacaksan Hıdiv Kasrını veya Çırağan Sarayını bile tutabiliyorsun. Paraya bakar. Ama dernek işi biraz sıkı.

Yorumlar

  1. bende ne oldu dedim o bildiriden sonra ses seda çımadı, bence isabetli olmuş, Allah hayırlı etsin..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.