Sosyalist kardeşim Emre Özçelik, Dünya Bankası yönetişim endeks puanlarını gözden geçirerek, Tunus ve Mısır'dan çok daha kötü yönetilen ülkelerde devrim olmadığı halde neden bu ülkelerde devrim oluyor diye soruyor ve cevaplamıyor. Liberallerin baskıcı yönetimin buna neden olduğu tezini yine liberal bir endeksle çürütüyor. Tunus ve Mısır'ı anlamak gerçekten zor. İran devrimi, hatta Rusya devrimi için de benzeri şeyler söylenebilir. Devrimin belli şartlar karşısında tarihsel bir zorunluluk olduğunu düşündüğümüzde elbette böyle bir problem çıkıyor karşımıza. Marksistçe düşündüğümüzde yani az çok. Ben tabii ki Marksistçe düşünmüyorum ve başka şeylere dikkat ediyorum. Devrim ne kadar özgün, mesela, buna bakıyorum. Tahrir Meydanını işgal, Mısır ordusunun müdahalesizliği, ama pozisyonunu koruması, dikkatleri İran ve Türkiye'ye çeviriyor. Meşrutiyet ve Cumhuriyet nasıl olmuş, çok partili hayata nasıl geçilmiş, sonraki askeri darbelerden ne haber? Hangisi devrim, hangisi karşı devrim, hangisi reform, Batının müdahalesi... Bunlar cevaplanmamış olarak duruyor. Ama söyleyebileceğimiz, bir model üzerinden devrim analiz üretimi yapılacaksa, bu Osmanlı son tarihinden beri gelmeli. Komünist Hikmet ve liberal sosyalist İdris'in sözlerine kulak asmalı. Kemallerden Tahir ne diyor diye bakmalı.
Tunus ve Mısır devrimleri burjuva demokratik devrimi (o da Kemalist-Leninistlerin şeyidir sonuçta; bir insanın aynı anda Kemalist ve Leninist olması bile tarihsel bir sonuç) görüntüsü veriyor ama neden şimdi, neden silahlı kuvvetler üzerinden ve neden ille de seçimle ilgili? Bunun birazını Batının başarısı kabul etmek zorundayız. Seçimsiz devrim artık imkansız. Doğrudan halk yönetimi veya seçimsiz halk diktası imkanı yok hiçbir devrimin. İnsanlar buna inanmaz. Mısır halkı Mübareki devirip orduyu getirdi. Fetihçi, işgalci, dışa patlamacı bir ordusu yok Mısırın, devrim Fransasının aksine. Tarihte de çürük çok yani. Yeni bir gündür bugün. Mağripte devrim, İstanbulda yağmur diyorum ben. Hayat ölerek kalarak devam ediyor. Eskiye göre daha fazla Arapça ve daha fazla noluyor sorusu var Türk medyasında. Kemalistler Mısıra karşı Libyanın yanında. Çok saçma değil mi? Mağribin tek ülke, bir ülkeler, daha doğrusu şehirler kompleksi olduğu belli değil mi? Hep şehir adları dikkat çekiyor. 11. yüzyılda da böyleydi. Asabiyet meselesi. Demek ki İbn Haldun'dan da bakmamız gerekiyor. Zor.
Tunus ve Mısır devrimleri burjuva demokratik devrimi (o da Kemalist-Leninistlerin şeyidir sonuçta; bir insanın aynı anda Kemalist ve Leninist olması bile tarihsel bir sonuç) görüntüsü veriyor ama neden şimdi, neden silahlı kuvvetler üzerinden ve neden ille de seçimle ilgili? Bunun birazını Batının başarısı kabul etmek zorundayız. Seçimsiz devrim artık imkansız. Doğrudan halk yönetimi veya seçimsiz halk diktası imkanı yok hiçbir devrimin. İnsanlar buna inanmaz. Mısır halkı Mübareki devirip orduyu getirdi. Fetihçi, işgalci, dışa patlamacı bir ordusu yok Mısırın, devrim Fransasının aksine. Tarihte de çürük çok yani. Yeni bir gündür bugün. Mağripte devrim, İstanbulda yağmur diyorum ben. Hayat ölerek kalarak devam ediyor. Eskiye göre daha fazla Arapça ve daha fazla noluyor sorusu var Türk medyasında. Kemalistler Mısıra karşı Libyanın yanında. Çok saçma değil mi? Mağribin tek ülke, bir ülkeler, daha doğrusu şehirler kompleksi olduğu belli değil mi? Hep şehir adları dikkat çekiyor. 11. yüzyılda da böyleydi. Asabiyet meselesi. Demek ki İbn Haldun'dan da bakmamız gerekiyor. Zor.
Sevgili kardeşim Arslanbenzer,
YanıtlaSilEmekli Org. Çetin Doğan'ın damadı var, Dani Rodrik. Aslında mühim bir Harvard iktisatçısı, ama bizim kamuoyunda son zamanlarda kayınpederini savunmasıyla tanındı.
Mühim iktisatçıdır. Öyle çok da liberal sayılmaz aslında. Rodrik diyor ki, bu Kuzey Afrika devrimleri, başta Çin olmak üzere dünyadaki tüm baskıcı rejimlere iyi bir ders olsun inşallah. Çünkü, diyor, Tunus ve Mısır (ve hatta birçok Orta Doğu ülkesi de) özellikle son zamanlarda Beşeri Gelişme Endeksi bakımından kayda değer başarı elde etmişlerdi, ekonomileri de hiç fena gitmiyordu aslında... Dolayısıyla, diyor, gelişme, ekonomik büyüme falan bir yere kadar. Bu insanlar, diyor, ekonomik yoksunluğa değil baskıcı rejime başkaldırdılar. Çin de öyle hızlı büyümesine, gelişmesine falan çok güvenmesin. Böyle şeyler diyor işte...
Öte yandan, Dünya Bankası'na göre, siyasal/kamusal sistemin yani bir bakıma rejimin güzelliği bakımından, Tunus'tan daha kötü durumda olan 112 tane ülke var ya hu. Bu 112 ülkede Tunus'takinden daha az mı baskı hissediyor insanlar yani? Sanmam. Hepsinde olmasa bile, bunların çoğunda insanlar Tunuslulardan daha mutsuz ve huzursuz büyük ihtimalle, eğer Dünya Bankası rakamlarının gerçekten bir anlamı varsa.
Diyeceğim o ki, Rodrik bunları bilmeyecek birisi değil. E öyleyse, niye böyle diyor, durumdan vazife çıkarıyor falan?
Ki, Rodrik'in başlangıç tespitlerinde bir sorun yok aslında. Son zamanlarda Beşeri Gelişme Endeksi'nde kazandıkları ivme itibarıyla, öyle kötü bir durumda değildi Mısır, Tunus, diğerleri.
Yani, hem iktisaden, hem de siyaseten ve dolayısıyla toplumsal olarak öyle çok vahim addedilecek bir durum hakikaten yoktu Mısır'da, Tunus'ta, diğerlerinde.
Kısacası, aklı başında insanın, "devrim"in öncelikle niçin buralarda olduğuna şaşması gerekir. Ben kendi şaşkınlığımı giderecek bir açıklama bulamıyorum. Eczanelerde de şaşkınlık giderici satılmıyor maalesef. Ancak birtakım komplo teorileri geliyor aklıma. Ama 40'a merdiven dayadık, bu yaşta da komplo teorisi yapmayayım, diye kendimi tutuyorum.
Doktor'u, Küçükömer'i, Tahir'i ve Ibn Haldun'u Barkıncan'a havale ediyorum. Fakat bu Ibn Haldun iyi hoş da, soylu ve elit sonuçta. Bugün Dünya Bankası diyor ki, devlet piyasa düzenini yerleştirecek, kurumsallaştıracak ve bekasını sağlayacak biçimde güçlü olmalı, anca böyle kalkınırsınız. Ibn Haldun ağabey (ki Mısır sultanına bilirkişi ve kanaat önderi olarak eşlik ediyordu Timur'la barış pazarlığı yapılırken) aynısını söylemiş vaktiyle. Dünya Bankası gibi insanmış rahmetli.
Bu arada, sağ olasın, var olasın, bedavaya reklamımızı yapıyorsun burada, Fayrap'ta.
Sevgi, selam,
Emre
Merhaba;
YanıtlaSilEmre'den pası alıp zamanın bize göstereceğini tahmin ettiğim birkaç nokta eklemek istiyorum burada:
i) Sanımca iki ayrı olgu söz konusu; ilki Mağrip ülkelerinde yıllardır var olan halkın haklı ezilmişlik tepkisi. Bu var; Tunus'ta da, Mısır'da da, Libya'da da - tıpkı örneğn Azerbaycan'da olduğu gibi - diktatörler vardı ve var. Halkın tepkisini, haddim olmayarak belki, haklı buluyorum.
ii) Mağrip ülkelerinde ¨sosyalist cemahiriye'yi örgütlü bir şekilde halk iktidarına yönlendirecek bir örgütlü hareket ne yazık ki yok. Bu nedenle Tunus'ta şimdiye değin ordu baskın çıktı. Mısır'da ne idüğü henüz belli olmayan, çokbaşlı İhvan örgütü var ve başka birçok taraf var. Libya'da ise kabileler var, 'kabile' terimini olumsuz anlamda kullanmadım.
iii) Mevcut iktidarların yıkılmasının, ilginç bir şekilde Wikileaks'in ardılı olduğu düşünüyorum, birçok kişi Wikileaks Tunus ardışıklığının farkında, olay bundan biraz daha genişi sanımca.
iv) ¨Çok uçtun¨ diyebilirsiniz ama, bu olaylarla Çin'in Afrika'ya son zamanlarda yaptığı yatırımları ve Somali'deki korsan öyküsünü bir arada araştıranların ilginç yerlere varabileceğini düşünüyorum, zaman bulduğumda bu konudaki notlarımı geliştirmek için biraz daha okuyacağım.
v) Bu olayların Balkanlar ve Kafkasya'ya nasıl yansıayacağını gerçekten merak ediyorum.
vi) Her ve her şeye rağmen yaşanmakta olanlar halk hareketleridir; egemenler halka örgütsüz olmasının bedelini - eğer örgütlenmeyi başarmazlarsa - ağır ödeteceklerse bile. Milim de olsa, santim de, kilogram, hektar ya da saat de, olmakta olan haklıdır. İnşallah hayırlıdır. Ölmekten korkmayan insanlar var artık, ya da belki hep varlardı…
Selamlar...