Batılılar ve ülkemizdeki Batıcılar derde düşmüş : Mısır'da devrim olursa arkasından demokrasi gelecek mi? Demokrasi diye bir şey varsa ve çok lazımsa şu anda Mısır sokaklarında olmalı. 2 milyondan fazla insan dün bütün gün sokaktaydı ve Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'i yönetimi bırakmaya davet ediyordu. Çin'in başkenti Pekin'de 1989'da yapılan gösterilerle beraber hayatım boyu gördüğüm en büyük demokratik momentum diyebilirim Mısır'daki mitinge. İkisinin de Amerika'nın müttefiki despotlara karşı yapılması olayı daha da dramatikleştiriyor. Amerika her iki olayda aynı tavrı takındı haliyle. Despotlara nezaket, mitingçilere hassasiyet. Çin devleti Tiananmen meydanında toplananları kırdı, Mısır devleti sakin hareket ediyor. 1956 Macaristan'ını veya 1968 Çekoslovakya'sını müşahede etme şansım olmadığı için kıyas yapamıyorum. Sovyetler Birliği'ne karşı gelişen bu iki hareketten ilkinin Batı ülkeleri tarafından görmezlikten gelindiğini, ikincisinin desteklendiğini bilmek lazım. Acaba Amerika Çin olayını neden görmezlikten geldi ve görünüşe göre Hüsnü Mübarek gibi bir müttefikinden neden bu kadar kolay vazgeçti? Mısır halkının rüyaları gerçekleşecek mi? İsrail işgal ettiği topraklardan çekilecek mi? Türkiye İslam dünyasının lideri mi oluyor? Tunus ve Mısır'dan sonra Suriye, Yemen, Ürdün ve Suudi Arabistan yönetimleri de düşecek mi?
Bu soruların belirli ve olumlu cevapları yok maalesef. Mısır'da Hüsnü Mübarek'ten sonra kurulacak her hükümet başarısız olmak zorundadır. Türkiye'nin rolü yoktur. Halkın günlük talepleri de asırlık rüyaları da kısa zamanda gerçekleşmeyecektir. Amerika, İsrail'in çünkü kendisinin pozisyonunu sağlam tutmak için gereken her şeyi yapacaktır. İlgili Arap ülkelerinde benzeri yönetim değişiklikleri olacak fakat ekonomik, askeri ve diplomatik açıdan kayda değer bir gelişme olmayacaktır. Özetle, Mısır'daki elbette bir devrimdir fakat bizim devrim derken kastettiğimiz dünya sisteminin sökülüp atılması düşüncesi karşısında iğne ucu kadar yer kaplar. Yani tek başına hiçbir manası yoktur.
"Batının ayarlamasıdır" diye düşünenler yarı yarıya haklıdır. Evet Ukrayna veya Gürcistan'da ellerinden tutup kendileri yaptırdılar devrimleri. Tunus ve Mısır'da böyle görünmüyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi, askeri darbeler dışında Batılıların İslam ülkelerinde büyük toplumsal olayları yürütme kabiliyeti yok. İkincisi, bu ülkeler bir başka süper gücün, Rusya veya Çin'in kontrolünde olmadıkları için, Amerika ve Avrupa kontrolünde oldukları için devrimlere ihtiyaç da yoktur. Amerika'nın Mısır devrimindeki rolü Barak Obama'nın dün akşamki konuşmasında açıklanmıştır. Amerika Mısır'da ne olursa olsun Batıyla ilişkilerin en az şimdiki kadar iyi olmasını istiyor. Ve bunun için yapabileceği her şeyi her yolla yapacaktır. Mısır İslamcıları şimdiden garanti veriyorlar zaten. Eskiden çok güçlü olan Sovyet taraftarı milliyetçi Mısır solu ise bir şey yapamaz, çünkü Hüsnü Mübarek zaten resmiyette onların lideri. Bu manada alınacak olursa, Mısır'daki bir karşı devrimdir. Otoriter milliyetçi solun devrilmesidir. Tarihin akışının tabii denebilecek bir sonucudur. 1950'de, 1965'te, 1983'te ve en son 2002'de merkez sağın Türkiye'de (giderek kültürde muhafazakar ekonomide liberal renkler kazanarak elbette) milliyetçi soldan, namı diğer kemalizmden bayrağı devralmasına benzer. Atanmışlar-seçilecekler meselesidir. Ve bu anlamıyla devrimdir.
Küçük rejim değişikliklerinin asıl büyük rejimi değiştirmediğini anlamış olmalıyız. Türküz biz çünkü, bu tür şeylere alışığız. O gider bu gelir, hayat aynı kalır. İslamcılar iktidara geldi, ama Türkiye'nin Batı resmindeki yeri değişmedi mesela. Ki hayatımızı belirleyen en önemli şeylerden biri bu. Laiklik diye bir şey var mesela. Soyut manası başka, pratikte ortaya çıkan sonuçları başka olan bir tür münafıklık olarak yaşanıyor Türkiye'de. Hem Müslüman hem modern Avrupalı gibi yaşamaya zorlanıyoruz. Modern Avrupalı değiliz oysa. Hayatımız iki yüzlülüklerle dolu. Siyasi sahada da böyle, sivil toplum denen günlük yaşam ve küçük örgütlenmeler alanında da böyle.
Mısır da Türkiye gibi bir ülke. Onlarda yoksulluk biraz daha fazla. Kim olduklarından daha eminler ama Mısırlılar. Biz de yereliz, onlar da yerel. Ama onlar yerel olduklarının daha çok farkında. Şimdi Mısır'da seçimler yapılacak ve İslamcılar şu veya bu şekilde iktidara ortak olacaklar. Kafa karışıklığı da böylece başlamış olacak. Baskı altında Müslüman olmak aslında çok kolay bir şey. Yeter ki mertlik gösterebilesin. Ama açık sahada iddia ve taleplerini sürdürmek herkes için zor. Mısır Türkiye'ye yeniden benzeyecek ve yakınlaşacaktır bu anlamda. 19. yüzyılda yakın olduğumuz kadar yakın olacağız gibi görünüyor Mısır'la. O zaman İngiliz belası vardı, şimdi Amerikan. Ama galiba hem Mısır hem Türkiye daha az soyut, daha somut şeyler istiyor artık. Bu, benim gözümde devrimin asıl vurucu gücünü oluşturuyor.
Bayrağımın dalgalandığını görmek istedim hep, ama bu artık bana yetmiyor. Mısır'da daha çok gökdelen dikilecek artık, daha çok kolej açılacak. Daha çok yolsuzluk olacak artık ve Türk dizileri daha çok izlenecek. Sahte, yalandan bir orta sınıf, bir tür Egyptian Dream peyda olacak ve buna inanan insanların talepleri karşılanmadıkça da devrim ihtiyacı gelişecek. Türkiye'de nasıl demokrasi talebi iyi yaşamakla özdeşleştiyse, Mısır'da da böyle olacak ve Mısır halkı şimdiye kadarkinden bin kat daha fazla tecrübe kazanacak. Acı tecrübe.
Bu soruların belirli ve olumlu cevapları yok maalesef. Mısır'da Hüsnü Mübarek'ten sonra kurulacak her hükümet başarısız olmak zorundadır. Türkiye'nin rolü yoktur. Halkın günlük talepleri de asırlık rüyaları da kısa zamanda gerçekleşmeyecektir. Amerika, İsrail'in çünkü kendisinin pozisyonunu sağlam tutmak için gereken her şeyi yapacaktır. İlgili Arap ülkelerinde benzeri yönetim değişiklikleri olacak fakat ekonomik, askeri ve diplomatik açıdan kayda değer bir gelişme olmayacaktır. Özetle, Mısır'daki elbette bir devrimdir fakat bizim devrim derken kastettiğimiz dünya sisteminin sökülüp atılması düşüncesi karşısında iğne ucu kadar yer kaplar. Yani tek başına hiçbir manası yoktur.
"Batının ayarlamasıdır" diye düşünenler yarı yarıya haklıdır. Evet Ukrayna veya Gürcistan'da ellerinden tutup kendileri yaptırdılar devrimleri. Tunus ve Mısır'da böyle görünmüyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi, askeri darbeler dışında Batılıların İslam ülkelerinde büyük toplumsal olayları yürütme kabiliyeti yok. İkincisi, bu ülkeler bir başka süper gücün, Rusya veya Çin'in kontrolünde olmadıkları için, Amerika ve Avrupa kontrolünde oldukları için devrimlere ihtiyaç da yoktur. Amerika'nın Mısır devrimindeki rolü Barak Obama'nın dün akşamki konuşmasında açıklanmıştır. Amerika Mısır'da ne olursa olsun Batıyla ilişkilerin en az şimdiki kadar iyi olmasını istiyor. Ve bunun için yapabileceği her şeyi her yolla yapacaktır. Mısır İslamcıları şimdiden garanti veriyorlar zaten. Eskiden çok güçlü olan Sovyet taraftarı milliyetçi Mısır solu ise bir şey yapamaz, çünkü Hüsnü Mübarek zaten resmiyette onların lideri. Bu manada alınacak olursa, Mısır'daki bir karşı devrimdir. Otoriter milliyetçi solun devrilmesidir. Tarihin akışının tabii denebilecek bir sonucudur. 1950'de, 1965'te, 1983'te ve en son 2002'de merkez sağın Türkiye'de (giderek kültürde muhafazakar ekonomide liberal renkler kazanarak elbette) milliyetçi soldan, namı diğer kemalizmden bayrağı devralmasına benzer. Atanmışlar-seçilecekler meselesidir. Ve bu anlamıyla devrimdir.
Küçük rejim değişikliklerinin asıl büyük rejimi değiştirmediğini anlamış olmalıyız. Türküz biz çünkü, bu tür şeylere alışığız. O gider bu gelir, hayat aynı kalır. İslamcılar iktidara geldi, ama Türkiye'nin Batı resmindeki yeri değişmedi mesela. Ki hayatımızı belirleyen en önemli şeylerden biri bu. Laiklik diye bir şey var mesela. Soyut manası başka, pratikte ortaya çıkan sonuçları başka olan bir tür münafıklık olarak yaşanıyor Türkiye'de. Hem Müslüman hem modern Avrupalı gibi yaşamaya zorlanıyoruz. Modern Avrupalı değiliz oysa. Hayatımız iki yüzlülüklerle dolu. Siyasi sahada da böyle, sivil toplum denen günlük yaşam ve küçük örgütlenmeler alanında da böyle.
Mısır da Türkiye gibi bir ülke. Onlarda yoksulluk biraz daha fazla. Kim olduklarından daha eminler ama Mısırlılar. Biz de yereliz, onlar da yerel. Ama onlar yerel olduklarının daha çok farkında. Şimdi Mısır'da seçimler yapılacak ve İslamcılar şu veya bu şekilde iktidara ortak olacaklar. Kafa karışıklığı da böylece başlamış olacak. Baskı altında Müslüman olmak aslında çok kolay bir şey. Yeter ki mertlik gösterebilesin. Ama açık sahada iddia ve taleplerini sürdürmek herkes için zor. Mısır Türkiye'ye yeniden benzeyecek ve yakınlaşacaktır bu anlamda. 19. yüzyılda yakın olduğumuz kadar yakın olacağız gibi görünüyor Mısır'la. O zaman İngiliz belası vardı, şimdi Amerikan. Ama galiba hem Mısır hem Türkiye daha az soyut, daha somut şeyler istiyor artık. Bu, benim gözümde devrimin asıl vurucu gücünü oluşturuyor.
Bayrağımın dalgalandığını görmek istedim hep, ama bu artık bana yetmiyor. Mısır'da daha çok gökdelen dikilecek artık, daha çok kolej açılacak. Daha çok yolsuzluk olacak artık ve Türk dizileri daha çok izlenecek. Sahte, yalandan bir orta sınıf, bir tür Egyptian Dream peyda olacak ve buna inanan insanların talepleri karşılanmadıkça da devrim ihtiyacı gelişecek. Türkiye'de nasıl demokrasi talebi iyi yaşamakla özdeşleştiyse, Mısır'da da böyle olacak ve Mısır halkı şimdiye kadarkinden bin kat daha fazla tecrübe kazanacak. Acı tecrübe.
Yorumlar
Yorum Gönder