Ana içeriğe atla

Aziz Mahmud Hüdayi Yemekhanesi

Aziz Mahmud Hüdayi yemekhanesinden bahsederken Üsküdar diyerek söze girecektim; ama zaten yerlisi olmayan biri olarak, iki yıldan sonra, pek söyleyecek bir şeyim yok. Üsküdar’da geleneksel sanatlarla uğraşan zengin İslami camia çocuklarından, Kız Kulesi-Kızlarağası Medresesi-Taksim hattında salınan etkinlikçi ve haberci tiplerden, akademisyen sitelerinde oturan Çengelköy-İSAM hattındaki ilahiyatçı ve sosyalbilimcilerden başka pek bir şey görünmüyor. Bu çevrelerdeki faaliyetlere de nihai olarak bir seçkincilik hakim. Halkın kavramakta zorlanacağı konuları tartıştıklarını düşünen, etrafında bir kitleyi hissetmekten kaçınan, topluma değil kendi kafasındaki siyasete ve “öncülük” fikrine, kurumlarının ekonomi politikasına göre konumlanan kişiler, mutasavvıfların bir cümlesiyle bütün hadiseleri tanımlama hikmetindeki ağabeyler, onların geleneksel sanat ürünlerine ve Sezai Karakoç mısralarına 3 ton anlam yükleyen kardeşleri, vesaire. Kabaca; doktrinsiz, siyasetsiz, kültür ve bilgi açısından bütünlüksüz genç tayfa ve akademik tasavvufi elitist büyükler. Beşiktaş’ı tutmanın kendilerine ait bir ayrıcalık olduğunu söyleyen Taksimci laik tiplerse, 01.30’tan sonra vapur olmamasından rahatsız. Gerisini Ceza anlatıyor zaten Eğer Beni Görürsen’de.
Aziz Mahmud Hüdayi yemekhanesi, konumuz, Aziz Mahmud Hüdayi’nin 300 yıl önceki vasiyetine binaen günde 2 öğün yemek pişirilip sunulan bir yer. Derneklerin, cemaatlerin, tarikatların bile özellikle kendi yoksullarını fakirlerini ayırıp gözettiği bir zamanda, iki öğün ve herkese karşılıksız açık tutulan bu mekanı Üsküdar’ın en değerli olayı olarak görüyorum. Öğrencilerin, yaşlıların, yoksulların, evsizlerin, yolda kalmışların, oradan geçenlerin kısacası herkesin girip yemeğinden yiyebileceği bir mekan bu. Bazı belediyelerin ramazan ayında kendi propagandalarıyla donattıkları çadır faaliyetleri gibi de işlemeyen, ramazanda ve 12 ay boyunca öğlen ve akşam yemek dağıtan bir yer. Bu mekan sayesinde Üsküdar’da yaşayan evsiz insanlar, tasarruf edip memleketine daha fazla para gönderen gurbetçi işçiler, işportacılar, seyyar satıcılar, burssuz kredisiz camiasız öğrencilik hayatlarını daha sağlıklı bir şekilde sürdürebilen öğrenciler var… İstanbul’da bu tür başka bir mekan da görmedim maalesef. Belediyelerin ve devletin bu tür faaliyetleri artırması gerekir. Oldukça sınırlı sayıdaki aşevinin ve ramazana özgü çadırların da mühim iş gördüğünü söyleyebiliriz. Özellikle aşevlerinin yoksullarla dolu semtlerde birçok ailenin ayakta kalmasını, birçok işsizin patlama noktasına varmadan direncini korumasını sağladığını biliyoruz. Açların ve açıktakilerin isyanından korkmalıdır devlet.
Mekanı vasiyet eden Aziz Mahmud Hüdayi (1541-1628) isimli zat ise, Bursa kadısıyken zamanının mürşitlerinden Üftade Hazretlerine gidip intisap etmek istediğinde, sen mala makama ve şöhrete boğulmuşsun bu kapı ise yokluk kapısıdır, cevabını almıştır. Fakat niyetinde ısrar ederek Bursa kadılığı görevini ve malını mülkünü terk etmiş, şehrin sokaklarında ciğer satmayı ve hela temizlemeyi kabullenerek nefsine savaş açmıştır. Şeyhine intisap etmiştir. Bugün Aziz Mahmud Hüdayi yemekhanesinin etrafındaki binalardan başlayarak Harem’e, Beykoz’a ve Altunizade’ye doğru konuşlanmış bir kısım elit (!) tasavvufçuların terk ettikleri şey ise halktır, sokaklar, şehrin etekleri ve davayı islamın garipleridir. Kazandıkları ise ihaleler, hükümetten dostlar, şirketlerden hisseler ve bahçe peyzajlı evler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun