Ana içeriğe atla

Tütün kırmak

Tütün kırmak acayip bir iştir. Beliniz kırılır tütün kırarken, her iş gibi ustalık gerektirir, parmaklarınızı bir piyanist kadar kıvrak ve esnek kullanbilmeniz gerekir. Ama siyahtır tütün kıranların elleri, zift karası. Tütün bir zevk bitkisi, içeriz pofur pofur, methiyeler bile düzeriz, pofurdatılan duman üstüne. Acılarımızın en iyi tarifidir, panzehiridir. Acıyla dertle kederle en çok anılan bitkidir heralde tütün. Nasıl gelir sofralarınıza, ciğerlerinizin bayramını kimler hazırlar, hangi iklimde daha kaliteli tütün yetişir, hangisinde daha bol, kimdir tütünün asıl sahibi? Piyano çalan parmaklar kadar kırılgan mıdır tütün kıranların elleri, sanatçı duyarlılığına sahip midirler, feysbuktan tivitırdan fazıl say'a küfredebilirler mi? Fazıl Say bilir mi içtiği sigarayı hangi terli, nasırlı ellerin kırdığını? Tütün kırma, dizme, kurutma, balyalama mevsimi boyunca gece çardaklarda uyuyan kaç çocuğu yılanların soktuğunu? Pek sanmam. İşte bu yüzden gece bilgisayar karşısında sigara pöfürdetip, estetik acılara dalan sanatçı dostlar, tütün kıran ve sigara pöfürdeten büyüklerinin karşısında edepli olsunlar. Halkın intikamı acıdır, tıpkı kırdığı tütün gibi.

Türkiye tütün ihracatında dünya beşincisi yanılmıyorsam. Amerika ve Almanya başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesine tütün ihraç ediyoruz. Ülkemizde tütün yetiştiren birkaç bölge var. Ege, Marmara, Karadeniz ve Güneydoğu. Hepsinin kaliteleri farklı. En kalitelisi Ege'de yetişen tütünler bildiğim kadarıyla. Havasından, suyundan heralde, aromalı oluyormuş Ege'de yetiştirilen tütünlerin kokusu. Tütün kırmak dedik ama tütün üretiminin en eziyetli aşaması dikimidir. Dönümlerce tarlaya tek tek dikmek zorundasın tütün fidanlarını. Temmuz-Ağustos tütün kırma mevsimidir. Dikme ve kırma işini yetişkinler yapar. Tütün dizmek işin en zevkli kısmıdır. Yaşlılar ve çocuklar da karışırlar işin içine. Kırma işinin acayip tarafı gece yapılmasındadır. Gün doğmadan bitirmek gerekir kırma işini. Güneş çıkınca salar yapraklarını tütün bitkisi, kıramazsın. Sabah 4-5 dedi mi bırakacaksın. Kütür kütür yapraklar, pamuğa dönerler güneş yüzü görünce. Gündüz yapabileceğin en iyi şey tütün dizmek. Çocukluğunda bir kez tütün tarlasından geçmemiş biri bilemez tütün dizmenin keyfini. İnci gibi olacak dizdiğin tütünler. Bir itersin parmaklarınla bir düzeltirsin; iki parmağının arasındaki sigaradan dolu dolu bir nefes çekmek kadar törapatik etki yapar insanın üzerinde. Bir işe yaradığını hissetmek de cabası. Dumanı pöfürdetip kendini bir şey sanmaya yeğdir.

1950'li yıllardan itibaren sulak yerlerde tütün yetiştirilmesine izin verilmiş Türkiye'de. Bunun anlamı ne? Bunun anlamı kalitesiz tütün de üretebilirsiniz demek. Sulak yerlerde daha çok ama daha kalitesiz tütünler yetiştirebilirsiniz. Kurak yerde yetişen tütün hem azdır hem de kaliteli; pahalıdır bu yüzden. Bu da bir çeşit politika tabii ama neye hizmet ettiği çok önemli. Bu mevzuyu getirip tekel işçilerine, özelleştirmeye kadar dayandırbilirsiniz. Sulak yerde çok ve kalitesiz tütün yetiştiren köylüden ucuza tütün alanlar kendi ticaretlerini yapacak ve cepleri dolacak. Tekel işçileri üzerinden rant iki şekilde sağlanacak. Birincisi doğrudan maddi yani cep doldurmaya yönelik olan. İkincisi manevi. Eyleme gidilecek, tişört giyilecek sosyal duyarlılık gösterilecek. Duyarlı olacağız böylece, halay çekip geceleri rahat uyuyacağız. Oysa tütün kıranların gece rahat uyuyamamak gibi bir dertleri yok. Ya gece uyumayıp çalışıyorlar ya da yorgunluktan yattıkları her yeri beğenip uykuyu nimetten sayıyorlar.

Bağıra bağıra söylediğimiz şeye geri dönmüş oluyoruz böylece. İki kesim var Türkiye'de. Çoğunluk ve azınlık. Yoksul çoğunluk ve Küçükömer'in tabiriyle mutlu azınlık. Yoksul çoğunluğun tarafında mıyız yoksa mutlu azınlığın mı? Yoksul çoğunluğun tarafındayız numarası yapan mutlu azınlık mıyız yoksa?

Yorumlar

  1. Evleninceye değin ve tabii askerlik hariç her yaz tatili tütün tarlasında geçmiş biri olarak yazınızı okudum.Kendi adıma ve hâlâ tütün tarlasında çalışan çocuklar,gençler ve aileler adına teşekkür ederim.Bizim köy kurak bir yer olmasına karşın uzun yıllar tütün ekemedi.Sulak köyler ekti.O yüzden başka köylerden "koçan"(devletin verdiği tütün ruhsatına Tavas'ta verilen ad) aldı köylüler.Hasta olduğum bir zaman minübüsle Tavas'a giderken köylülerden birinin ektiği tütünü bu yasak yüzünden yolduğunu camdan gördüğüm anları hiç unutamam.Bunun sorumlusu olarak muhtar görülürdü. Tütün özellikle doksanlardan sonra bir ara iyi para getirdi Denizli'de.Sonra kota uygulaması geldi.Tütün ekimi azaldı.Fazla olan tütünler yarı paraya satıldı.Velev ki altın sarısı olarak kabul edilen kaliteli tütünlerden olsun... Kullanılan ilaçlardan olsa gerek tarlaların da canı çıktı.Hepsinde öbek öbek canavar otları çıktı çünkü. Tütünün en azından Ege ve Denizli için en zor yanı dikiminden ziyade dip kırımıdır.Çünkü dikim özellikle taşsız tarlalarda makine ile yapılır.O olmadığında ise herkes değişik olarak adlandırılan bir usulle birbirinin tütününü diker.Dip kırım ise genelde sıyırma halinde yapılır.Eve erken gelinir ama en erken yatsıya kadar tek tek yaprakları denkleştirip dizersiniz.Bütün bu zorluğuna karşın engebeli arazide tütün ekine göre bir kısım zamanı gölgede olmasından dolayı tercih edilir.Daha kolaydır.Irgatlıkla kıyas edilmez ama yine de zordur.
    Diğer kırımlarda -asgari dört kırım olur- tapa usulü olur.Sabaha yakın -üçten beşe kadar- tarlalara gidilir.Tabiibu yerleşik usule takmayan ehli keyf tütüncüler de bulunur.Eğer tarla aşırılı gübreli yahut canavar otlu değilse dip kırım hariç öğlene kadar kırılabilir.Uç kırım ise sabahtan akşama kadar yapılır ve tarlada dizilir Ege'nin benim bildiğim kısımlarında.Kırıp aynı anda dizmek fazladan bir dinlenme zamanı kazandırır insana.Bu ise kocaman yapraklı tütün tarlalarında yapılmaz.Son zamanlarda çoğu kişi kırma ve dizmeyi aynı zamanda yaptığı için üç beş saat daha dinlenebiliyor aartık.Yazın en korkulan şey ise aşırı kuraklık ve "afat"tır.İkisi de tütünü ve toprağı mahveder.Biri olmadığında tütün büyüyemez verim düşer.Ekenin canı yanar.Afat olursa hele dolu yağarsa yapraklar dilim dilim parçalanır.Onlar da toplanmaz.Verim düşer.O yüzden yağmur yağarken bir yandan sevinir bir yanda da doluyağacak mı diye küt küt atardı kalbimiz.Okullar açılınca tatil başlardı tütün biterdi çünkü...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun