Ana içeriğe atla

Dışarıda İslamcı, içeride Kürtçü...

Selman Bayer, Alper Gencer gibilerin Afili Filintalar'da yazdıkları Filistin güzellemelerini okuyunca (aynı insanların üstü örtülü bir şekilde de olsa sünniliği inkar, amelde de itikatta da mezhepsizlik anlamı taşıyan soyut şiirleri, yazıları, daha da önemlisi Türk keferelerine çektikleri yağ ayrı konu) bugüne kadar tutarsız yürüyenin İslamcılar yahut bunların dava arkadaşı liberaller değil, benim gibi Müslüman komünistler, halkçılar, toplumcular olduğunu görüyorum. Hakan Albayrak dışarıda İslamcı, içeride azınlıkçı ve bu çocuklar da aynı yoldan gidiyor bugün. Sezai Karakoç da dışarıda İslamcı, mesela Suriye ve Mısır yönetimlerine karşı, İsrail'e karşı, içeride ise azınlıkçıydı. Bu, negritude diyebiliriz buna, İslamcılığı siyah şartına, yahut kartına bağlayan bir şey. Siyah olduğu için İslam, İslamcılık, müslümanlık. Yani başörtülülerin kendilerini Amerikalı siyah kadınlar gibi görmeleri tutarlıdır. Ben Müslümanlık bu memleketin temeli, binası ve çatısı şeklinde hadiseyi kaptığım ve bugüne kadar bu konuda engel görmediğim için, bu tutarlığı göremiyordum. Meğer öyle değilmiş. Bu konuda engellenmişiz. Yani villa, kokteyl, marka, kalite, seviye, mesafe gibi şeyler bizim hayatımızda da olmalıymış. İslam ve İslamcılık bunları da vadediyormuş, Cenneti Ala ile Ali Muhammed'in yanı sıra. Rahat yaşamak ve Filistin için o rahat hayatımızın, o entelektüel yosma hayatımızın içinde ölen Filistinli çocukların güzelliğinden söz etmek hakkımız. Kemalistlerin, hassaten sağ kemalistlerin, milliyetçi ve muhafazakar denen kişilerin dış Türkler meselesi gibi, İslamcıların da dış İslamlar meselesi var. Dış İslamlar tam bir romantizm deposu. Elini daldır, altın avuçla. Filistinli gençler şehit edildikçe kızarır senin tamah elman. İsimler üzerinden gidersek nalına ve mıhına çakmayacağım bir yazar tanımıyorum. Entelektüel konsomatrisler oldu herkes. Şöyle bir dönüp bakınca liberalden ne farkın var senin? Şöyle bir fark var. Liberal fuhuştan zevk alır ve bunu da gizleme gereği duymaz pek, liberallik denen götlükte ne kadar ilerlediğine bağlı olarak. Kapitalistin parasıyla insanların beynini iğfal eder liberal ve bunu savunur. Ben ibneyim sizi de ibneleştiriyorum der. Selman Bayer ya da öbür çocuk için hassaten söylemiyorum, hepsi için ortaya söylüyorum: İslamcılar ibneliklerini Filistin'in arkasına saklıyorlar, holokosçtu Yahudi ibneler gibi. Yahudiler zulüm gördüler mi, 20 asır gördüler evet. Sadece II. Dünya Savaşında değil, Hıristiyanlığın Romayı içten fethetmesinden itibaren Yahudiler zulüm altında kaldı. Yahudi okumuşlar ibnelik yapsın diye. Müslümanlar da dünyanın her yerinde zulüm altında. İşte bu İslamcılar memlekette Kürtçülük yapsın diye. Kürdün Kürt olarak hakkını müdafa etmek benim görevim değil. Hariçten gazel okumak ve kumar oynamak değil görevim çünkü. Kürt işi kumar işi. 50 yıllık, 100 yıllık bir görümüz yok. İki sene sonrasını tahmin edemiyoruz. Böyle bir durumda İslamcıların bu ucuz, çayına oynadıkları kumar tutarlıdır evet. Çünkü İslamcılar kendilerini Kemalistlere ve Batılılara kabul ettirmek için aynı anda Kürdistan kurulmasına da hizmet ederler, Cumhuriyet kazanımları denen şeyleri de sahiplenirler. Demokrat Partiyi sahiplendikleri gibi. Demirel de Cindoruk da Özal'ın çevresi de hayır oyu verdi halbuki. Onların adresi bellidir. Sizin adresiniz ne, sünniliği terk eden İslamcılar? Sünnilik terk edilmez. Kürtler, Aleviler, hatta Ermeniler için bile klasik birlikte yaşama yöntemidir sünnilik. İsteyen Şii camiada Kürtlerin ne yaşadığına bir baksın geçen yüzyıllar boyunca. Sünnilik, hele Türkiye'de kazandığı bin yıllık form ile devlete ve siyasete bile direnir. İslamcı liberaller, mezhepsiz Gazze ağlayıcıları (Şeria diye bir yer yokmuş gibi) kaybedecek, halk kazanacak. Çünkü halk asla kumar oynamaz. En büyük korkuları çocuğum kumarcı olursadır. İslamcı çocukların siyaset kumarcısı oldular ey halkım. Artık yeni bir düşünce doğurmalısın. Sancılı olacak ama olacak.

Yorumlar

  1. Bunlar elitliklerini gittikleri yere götürme derdindeler. Yani hep tuzu kuru olma ve tepeden bakma. Durdukları yerden ziyade bunu başarıp başaramayacakları bir yer bulma ile ilgililer.Bunlara "görgülü" olamadıkları sürece selam bile verilmemesinden yana mı olmalıyız yoksa? Halkın eylemi buradan mı başlamalı?

    YanıtlaSil
  2. Hakan Arslanbenzer'in son 2 yazısından ve şu güzel yazıdan,

    http://globalyorum.blogspot.com/2010/09/zimmi-muslumanlar.html

    ve Lütfi Bergen meselesinin yaptığı bazı çağrışımlar var.

    Şöyle ki bazı kıssalar var işte. Kıssa meselesinden dolayı Bergen'e vurgu yaptık, şöyle ki:

    Murat Güzel için 2000'li yıllarda denirdi ki: Gece rüyasında bi konu görür. Sabah o konuyla ilgili bir tez yazmaya karar verir. 2 ay dağlara falan çıkarmış. Tabii o zamanlar 3G de yok. Yine rüyaya yatarmış onun için.

    Gerçekten, Murat Güzel'in yaşadığı dönemleri anlatması da bir sürprizdir, bizler için. Müdür Turan dermiş ki, Murat sen şiir yazma, yazı yaz, şiirlerin de zaten makale gibi oluyor, dediği rivayet edilir.

    Dost yüzlü güzel insan Sezgin Çevik için de denirmiş ki: Bu adam, kitap kurdu. Hatta kitap okurken, okul bitirmeyi unutur, bi bakmışsın 2 sene içinde petrol mühendisliğinden, 2 sene sonra felsefeye, 2 sene sonra uzay bilimlerine girermiş. Ancak kendisi de o bölümlerde okuduğunu bilmiyormuş.

    Eren Safi için bi şey denemiyor çünkü, yarış motoruyla tura çıktığından, yüzünü gören cennetlikmiş.

    Hakan Arslanbenzer için de kitap kürdü deniyormuş. Kitapları yiyormuş, teşbihte hata olmasın, pekeke'lı gibi davranıyormuş kitaplara. Bildiğin yiyor. Hatta denirmiş ki, öğlen pilav-ayran söyleyecek, yanında turşu diye (huyunu bildiklerinden) orhan kemal getiriyorlar. Böyle bir şey yani.

    Tebessüm oluşturur mu yüzünüzde bilmem, o niyetle söyledim zira, çünkü eski manyaklar kalmadı artık. Bu insanlar hayatlarını harcadılar tamam mı, ve dolayısıyla kolay kolay bir şey yutturulamayacak insanlar oldular. Şimdi günümüze baktığımız zaman, çok çok çok yansıtmacı yaklaşımların olduğunu görüyoruz. Bireyselliğin gerekli olduğu bi taraf var, o da şu: Kendi gözlerinle gör. En azından, bi kendi dilini geliştirme çaban olsun. Kendi formatını bulmaya çalış. Deneye yanıla, düşe kalka belki. Belki çok taklitle önce.

    Şimdi ise etrafta ne dönüyorsa, daha doğrusu, tepeden ne söylendiyse gençler bundan fena halde etkileniyor. Kendi hayatlarını değil belki ama, başkalarının hayatını tehlikeye sokuyorlar.

    Şu bir gerçek ki, kimse manyak olmayacak artık. Ancak bu ülke, bu vatan, bu islam, bu Türklük, bu Türkiye, bu insanlar, bu millet, bu işten derin yara alacak.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun