Ana içeriğe atla

Tophane'de galeri saldırısı

ya da daha afili başlığıyla mahalle baskısından mülhem "mahalle baskını". Bütün haberlerde bu başlıkla verildi. Ne oldu ne bitti herkes takip edebilmiştir ama bu olay neredeyse halka hakaret etmek için bir mazeret oldu. Kaan isimli biri "Ben onlara üzülüyorum, çünkü onlardan daha iyi bir hayatım var" diyebiliyor. Ertesi gün düzenlenen basın toplantısında da sefaletin olduğu yerde bunların da olacağı belirtiliyor. Kendilerinin böyle rahatsızlık verici birşey yapamayacaklarını zira kendi ziyaretçilerinin "Türkiye’nin en elit kesimi" olduğunu hatırlatıyorlar. Cnntürk'e çıkan Antonio isimli bir başka vatandaş ise bu bölgede yaşayanlara arada derede kalmış insanlar diyor, eğitimsiz olduklarını ima ediyor. Tophane'de yaşayan gençlerden biri buna itiraz edince "Arkadaşı tenzih ederim tabii" diyor geçiştiriyor. Bir de böyle birşey var işte. Tenzih ederim. Teşekkür ederim. Burada da kalmıyor, gazetelerin yorum sayfalarında halk şöyle böyle, ayağına kadar gelmiş sanatı tepti tarzı yorumlar yapılıyor. İstanbul'un aydınlanma karşıtı köylüleri muamelesi çekiliyor. Yetmiyor Tophane'yi bildiği düşünülen Osman Kavala ve başka "entelektüel"ler televizyona çıkıp sosyolog ve daha doğrusu antropolog pozları kesiyor bizlere.

Yukarıdaki isimlerin bu saldırıdan tenzih ettikleri "gerçek Tophane sakinleri" konuştuklarında da aslında çok farklı bir manzara çıkmıyor karşımıza. Kimse olan biteni oh ne ala diye karşılamıyor sonuçta ama insanlar kendilerini anlatmaktan da aciz değiller. Bizim de onlar adına konuşmak gibi iddiamız yok. Şimdi bir de sanat düşmanı faşist muamelesi görüyorlar. Diğer yandan ise galerilerinin önünde herkes hakkında atıp tutmayı yargıda bulunmayı ve dahası insanları küçük görmeyi kendilerinde hak gören bir güruh. Şaşırtıcı birşey yok ortada. Makalelerinde yoksulları üstten antropolog kisvesi altında ele alan akademisyenler, İstanbul'da gayrimüslimlerin yaşadığı semtleri adım adım gezip oralara meftun olan ama gecekondu gördü mü yüzlerini çeviren entelektüeller, daha ellerini uzatsalar değecekleri insanları onların düşüncelerini yabancıların kitaplarından öğrenip ahkam kesen edebiyatçılar... Bunların hepsi daha iyi bir hayata sahip olduklarını düşünüp halka üzülüyorlar. Üzülsünler. Ama linç kültürüne gelene kadar öncelikle bu meselenin masaya yatırılması gerekiyor. Yoksa hepimiz David Lynch'in filmlerini izleyelim, orada yeterince sanat var.

Yorumlar

  1. Böyle garip bir gündemi de varmış bu serginin. İslamcı geleneğe, artık her yol mübahtır anlayışıyla mı girdi bu da bilmiyorum. Enderun teravihiyle iyi gider heralde.

    http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/extramucadelenin-rahatsiz-eden-isleri.html

    YanıtlaSil
  2. Ya normalde de teravilerde aralarda ilahi söylenmiyor muydu. Bu enderun muhabbetini anlamadım.

    YanıtlaSil
  3. Ya birader şöyle bir şey.. Bu işler biraz fiyakalı işler. Ben açıkçası mevzubahis teravih-lerde bulunmadım ancak internetten okuduğum kadarıyla, neye gönderme yaptığını şöyle yorumlayabiliyorum: Arada geçen 100 yıllık aşağı yukarı cumhuriyet dönemi-deneyimi yok sayılıyor.* Ha eksiği yanlışı yok değil anlamında değil. Ancak sanki osmanlı kaldığı yerden devam ediyor gibi bir anlam çıkıyor. Anakronik bir yaklaşım, işte Turgut Uyar'ın meşhur metninde söz edilen.

    Bu sergiyle bağlantısını bu şekilde kurduk.

    Bir de muhattabına bir şey..Fiyaka demişken, sakin olmak lazım. 15 kişinin önünde mi fiyakan bozuldu, benim 15000 kişi olmuştur heralde, önünde fiyakamın bozulduğu. İstediğini söyleyen yapan, istemediğini de işitecek. Kendi yaptıklarını hatırla, kıssadan say yani. Sonra nasıl popülist olacaksın, tehditmiş oğlum sen tehdit görmemişsin. Ben o kadar alçalmam. Ama bu kadar ölüm korkusu da hayra alamet değil. Saygılarla

    *http://www.enderunteravihi.com/a/index.php?option=com_content&view=section&layout=blog&id=1&Itemid=4

    Bkn. ilk paragraf

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun