Ana içeriğe atla

Popülist bir yazar: Thomas Bernhard

Henüz bir kitabını (Yok Etmek) okuduğum bu yazarın popülist bir yazar olduğunu söylemek hiç zor değil. 9 Şubat 1931'de dünyaya gelen Avusturya'lı yazar II. Dünya Savaşı sonrası Alman Edebiyatının en önemli temsilcilerinden kabul edilir. Eserlerinde Avusturya'ya daha doğrusu Avusturyalılık kavramına, Nasyonal Sosyalizme ve Katolikliğe karşı duyduğu öfke ve nefret açıkça görülür. Taşranın tutuculuğu, düşünsel gelişime sekte vuran bencilliği ve dışlayıcılığının yazarın üzerinde en çok durduğu temalar olduğu söylenir. Fakat Bernhard'ı yalnızca bunlarla açıklamak onun alttan akan popülizminin üstünü örtmekten başka hiçbir işe yaramaz. Yüzeysel bir okumayla seçkinci bir yazar olduğunu ve kendi toplumunu, halkını aşağıladığını söyleyebilirsiniz. Duyduğu öfke ve nefreti öyle abartır ki roman karakterleri bazı anlarda neredeyse karikatürize bir halde çıkarlar karşımıza.

Romanda anlattığı nefretini hakeden kişiler, karakterler seçkin sınıfta olma iddiasında, bu sebeple de puriten hayatlar süren, kendi olmayı başaramamış, toplumun kölesi olmuş zavallı, burjuva insanlardır. Atalarının kurdukları kütüphanelerle övünürler ama kütüphanelerinin kapılarını yalnızca ziyaretçilere gösteriş yapmak için açarlar. Sanattan anlamanın seçkin sınıftan olmanın bir koşulu olduğunu anladıklarından sanattan falan anlamadıkları halde anlıyormuş gibi yaparlar. Çalışmak bile onlar için sadece çalışkan görünmekle ilgilidir. Kendi başına çalışkan olmanın hiçbir anlamı yoktur. Çalışkan adam etiketini üzerlerine alarak bundan faydalanmaktır tek amaçları. Bu yüzden de kendilerini geliştiremeyen, yobaz, ama kendini bir bok sanan kibirli insanlara dönüşürler.

Dolayısıyla Bernhard'ın asıl karşı olduğu ve nefret duyduğu şey ne taşra, ne taşranın geri kalmışlığı ve yobazlığı ne de düşünsel gelişime sekte vurması değildir. Yazarın tam olarak nefret ettiği şey kendini halktan ayıran uydurma bir burjuva sınıfın insanlarının yalancılığı ve kibridir. Asıl göstermek istediği, yakıp yok etmek istediği de budur.

Romanın hiç bir satırında sıradan olanla, halktan olanla, zanaatkar ve gerçekten çalışkan olanla alay ettiğini ya da onu aşağıladığnı görmüyoruz. Tam tersine halktan olana karşı büyük bir yakınlık duyuyor Bernhard. Sıradanla bir meselesi yok, meselesi ait olduğu sınıfla yani burjuvalarla; daha doğrusu onların zalim ve yalancı olmalarıyla.

* Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk kendini Bernhard'a benzetirmiş. Kendi sınıfına duyduğu nefret ve o sınıfla hesaplaşma bakımından bir benzerlik kurulabilir aralarında; fakat Orhan Pamuk'un halka uzaklığı, halkı tanımaması ve dolayısıyla da halkla samimiyete dayalı bir ilişkisinin olmaması onu Bernhard'ın uzağına postalıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun