Ana içeriğe atla

Fayrap'ta popülist kültür yazıları

Hem Fayrap'ın biraz rutine binmeye başlaması hem de Popülist Kültür Derneği çalışmalarının ifadesini bulma gereği nedenleriyle Fayrap'ta Popülist Kültür yazıları yayımlamaya başladık. Göbeğe piercing solcuları ve Armine eşarp İslamcıları için Popülist Kültürün rahatsız edici olduğunun farkındayız. Bunun bir hafriyat olduğunu herkes anlıyor çünkü. Zaten yapılacak iki iş vardı, arşiv-arkeoloji ve hafriyat. Arşiv yerine hafriyatı tercih ettik. Bunda postmodern bir karmaşa içinde yaşadığımız bilincinin veya göstergesinin payı var elbette. Bir de bozmanın ilk elde yapmaya göre daha işlevsel olmasının; zaten yapılmış olanı bozmadan yeniden yapılamayacağının. İki taraf var bugün. Hatta üç taraf. Akademik kıl yün birinci taraf. Gerçek günlük hayat ikinci taraf. Politik Lig, hatta ligler üçüncü taraf. Bazen birinci, bazen üçüncü taraftan buraya taşlar gelecek; bizden ise hafriyatın neden olduğu bol miktarda mıcırlar o taraflara kaçacak ister istemez. Bu üç tarafın birbirinden sık sık kopmasına karşı, biz üçünü bir arada tutan bir bakış makinesi yapma gayreti içindeyiz. Burada Antonio Gramsci adını sıklıkla telaffuz etmemizin de aslına bakılırsa tek nedeni bu. İtalyan Komünist Partisi'nin 1930'lardaki düşünce ve deneyimlerine özel önem verdiğimizden değil, Gramsci bu üçlü kopmayı giderme çabası gösterdiği, yani 30'larda kalmadığı için onunla teşriki mesaimiz var. Gramsci'den aldığımız hemen hemen tek şey budur. Farklı kadrajlara sahip farklı olgusal yahut söylemsel resimlerin yerine, tek bütün gerçek resim için kafa yormak.. Amaç bu.

Farklı kadrajlar daha net görünüyor. Yani göbeğe piercing solcuları veya Armine eşarp İslamcıları yahut da Boğaziçi Amerikan Üniversitesi akademikerleri belli bir olayı veya durumu kendi grup çıkarları açısından (ideolojik olarak) çok net algılayıp karşıt gördüklerine düşmanlık arz edebilirler. İşte AK Parti hükümeti gercidir, bitti. Bu politik tek renk baskı giderek algı ve düşünce üzerinde bir baskıya dönüşüyor. Farklı renk ve figürlerin inkarına neden oluyor. Sarı lacivert çubuklu forma siyah beyaz gibi görünüyor. İdeoloji çoğu zaman olduğu gibi gene düşünmeye engel oluyor. Ya da CHP halktan kopmuştur, elittir, o kadar. Bunun mesela toplu işten çıkarmalarla ne ilgisi var? 2009 Global Krizi bahane edilerek 10 binlerce insan işten çıkarıldı. Hükümet işe alımları kolaylaştırmak için patronlara destek verdiği halde böyle bir durum oldu ve Başbakan patronlara karşı açıklama yaptı. Önlem alması gerekirken açıklama yapması bir anlam ifade etmez. Yüreklere su serpmek, sempatik sözler söylemek, popülist aksiyon olmadan popülist söylem ev kirasını ödemeye yardımcı olmaz. Ama İslamcılıktan bakınca bu görülmez. Solcular İslamcıları, İslamcılar solcuları yenmek için mücadele ettiği sürece bu durum değişmeyecektir. Bunun ikisinden birini ötekine tercih etmeme hakkını (halk çoğunluğu gibi) bizler de kullanmalıyız ve bunu başkalarına da anlatmalıyız. Bunun yanında akademisyenlerin kendi matematikleri içinde sıkışıp kalması ve sürekli soyut işlem yapmaları yanlış bir şey olmamakla beraber, işlevi bakımından mevcut düzeni kuvvetlendiren sıradan bir bilgi birikimi hadisesi olduğu da bilinmeli. Bizim yazılarımız politik tek taraflılığın veya akademik sofistikasyonun ötesinde, insanın esas var olma alanı olan günlük yaşam sahasını merkezde tutarak diğer iki alana referanslarla yazılacak şeylerdir. Fayrap'ın Kasım ve Aralık sayılarında buna başladık. Bundan sonra daha gelişerek bu devam edecek inşallah. Burada Bilim-Kültür-Politika arasında bir iç içe geçme yaşanması gerekiyor. Bunları birbirinden koparmışlar Modernizm içinde. Postmodern karmaşa ve kafa karışıklığının bir yararı bununla ilgilidir. İnternet bilgisiz insanların konuşmasına yol açtığı oranda "bilgi" dediğimiz birimin veya verinin hayattan kopabildiğini görme imkanımız oluyor. Ufak at da civciler de yesin, durumu var burada. Emo solcuları veya Saray muhallebi İslamcıları da yiyecek yani. Hafriyatın etrafa saçtığı mıcırları yemeyin yeter.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun