Ana içeriğe atla

Öğrenci protestoları neyi gösteriyor?

Öğrenci protestoları sadece kendini anlatmaz. Üç beş öğrenci bir araya gelip politik bir iş yapmazlar. Hele şiddet gibi ancak polisiye müdahaleye maruz kalacağı açık eylemler üniversite dışından koordine edilir. Normalde yüksek meslek sahibi olacak genç insanlardır öğrenciler ve çıkarları aleyhine bir şeyi, yani şiddeti kolay kolay kabul etmezler. Doktor avukat olacak adam kolay kolay şiddet olayının içine girmez. Kavgadan kaçan tiplerdir üniversite öğrencileri. Toplumun şiddetten, kişisel şiddet dahil en uzak kesimidir bu insanlar. Peki neden üniversitede öğrencilerin kendi arasında, polisle öğrenciler arasında, politikacılara karşı öğrenciler tarafından şiddet olayları görülür? Ve bu olaylar neyi örter ya da gösterir? 
Bir kere şiddet olaylarına karışan öğrencilerin nüfusu toplam öğrenci nüfusu içinde yüzde 1'in daima altındadır. ODTÜ nüfusu 20 bin kadardı ve sadece 20 tane maocu, 1991-1995 arasındaki bütün şiddet olaylarını yaptı. Organize edenler de öğrencilerin başındaki birkaç kişiyle (o kişiler şimdi islamcı kökenli öğrencileri organize ediyormuş, Gladio yaşıyor) birkaç tane hocaydı, ki bu hocalar daha sonra "stratejik araştırma"cı ya da milletvekili adayı oldular. Yani belli bir partinin veya gizli devlet (uluslararası devlet) organizasyonunun ittirmesinden başka bir şey değildir üniversitede şiddet. 


İkincisi, halkın mesafesi, olayları bir gaz ve toz bulutu olarak görmesi bizi rahatsız edebilir, halkımız koyun dememize neden olabilir. Ama örgütlü şiddetten çekinmek ve daha önemlisi kuşku duymak zeka belirtisidir. Aynı halkın kendi günlük hayatları sarsıldığında nasıl şiddet gösterebildiği veya savaştaki cesareti ile üniversite şiddeti karşısında gösterdiği ilgisizlik ve kaçınma arasındaki fark bazı şeyler anlatır. Diyelim ki işçi eylemine katılan öğrenci de polis şiddetine maruz kalıyor. Fakat bu durumda işçiler o öğrencileri bir yere kadar sahipleniyor. Bir yer, olaya belli bir örgütün kumanda etme kararı verdiği yerdir. Yani halk ottur evet, filler birbirine girdiğinde ezilmemeye çalışır. 

Üçüncüsü, öğrencilerin veya genel olarak profesyonel devrimcilerin haklılığı gibi kendi başına bir problem yoktur. Öğrenciler öğrenim hayatıyla ilgili net protestolarda genellikle halkın desteğini almışlardır. Yani okulda bir durum oldu, sen de çıktın protesto yaptın. Bu mutlaka bir karşılık buluyor. En başta okul yönetiminde karşılık buluyor. Olayı fark eden sıradan insanlarda karşılık buluyor. "Sivil" protesto işe yarayan bir şey. Bu, öğrenci denen mahlukun da ana baba evladı olmasından ileri geliyor. Mesela, Türkiye'de eğitimi tümüyle paralı hale getirmeye kalkan olursa başarısız olacağı şimdiden bellidir. Güçlü bir üst orta sınıf olsaydı, paralı eğitim başarılı olabilirdi. Paralı eğitimde Türkiye'nin üst orta sınıfı yol kat etti, ama binde bir oranında. Eğitimin ezici kısmı gene ücretsiz. Ve Türkiye orta sınıfları gelirlerini üç dört katına çıkarmadığı sürece böyle kalacaktır. Hükümetler alt orta ve alt sınıflara mahkumdur. 


Dördüncüsü, polisin denk şiddet uygulamaması, öğrencilerin gösterdiği şiddetin kıyası olamayacak yoğunlukta şiddet uygulaması ciddi bir sorun olmakla birlikte tam da aranan, istenen bir şeydir, gösterileri koordine edenler açısından. Öğrenci şiddeti burada sadece kışkırtıcı unsurdur ve son derece bilinçlidir. Yeni bir yöntem olmaktan uzaktır ve saf, sivil, insanca bir şey hiç değildir. "Şiddet tekeli"yle ve "şiddet sarmalı"yla çok alakalıdır. Fakat şu var ki, Türkiye'de devlet devrimci şiddete karşı aşılıdır. Öğrenci şiddeti yükselir, polis şiddeti orantısız bir şekilde yükselir ve perde arkası operasyonlar başlar. Asıl önemli olan da budur. Bu operasyonların binbir türlüsü var. Kim kime operasyon yapıyor? Öğrenciler gösterdikleri ve fazlasıyla kendilerine dönen bu şiddete konu olarak kimin piyonu oluyorlar? 


Sonuncusu, bunun uluslararası sistemin reflekslerinden biri olduğudur. Köylü, işçi şiddeti değil küçük burjuva şiddeti ne anlama gelir? "Sosyalist" öğrencilerin kendi kendileriyle çelişmesi ayrı bir konu. Sosyalist teoriye göre bu gördüğümüz anarşistlikten ibarettir. Küçük burjuva anarşistlerinin eylemidir. Ve devrime giden yolu inşa etmez. Anarşi, şiddetle yani terörizmle birleşmeye her zaman adaydır. Halkçılıkla eski ilgisini ise kaybetmiştir bunlar. Tamamen tekniktir, üst düzey operasyonların birer parçasıdır. Yani öğrenciler kime çalışıyor? Hükümetin problemli olduğu mahfillere bakıldığında görülebilir. Hükümetin şu anda problemli olmadığı uluslararası mahfil yok gibi görünüyor. Amerika, İsrail, Avrupa Birliği içinde Fransa tarafından temsil edilen şahin kanat... Bunların Türkiye'de çok fazla uzantısı var. Şiddet uygulayan ve kendisine uygulanan şiddetle medyaya konu olan ve bir şiddet sarmalı yaratmaya aday öğrenciler kendi örgütleri tarafından yönlendiriliyor. Bu örgütler ise gizli servisler tarafından. Amerikan, Fransız ve İsrail gizli servisleri Türkiye'de daima şiddeti desteklemişlerdir. Wikileaks olayı ile öğrenci protestoları arasındaki çakışma da ilginçtir. Yakında ya hükümet geri adım atacak, ki atmayacaklardır, ya da daha büyük şiddet eylemleri olacaktır. Türkiye'de hükümetler genellikle öğrenci döverek koltuklarını kaybeder. Durum bundan ibarettir. Birileri hükümetin fişini çekti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun