Söylemekten dilimizde tüy bitti ama tekrar etmekte fayda var. Zira tekrar öğrenmenin etkili bir yoludur. Popülizm, nam-ı diğer halkçılık. Halk yaratılmış olmak demek. Kaç kere söyledik hatırlamıyorum. Popülist yani halkçı olmamak demek yaratılmış olmayı da redetmek anlamına geliyor. Halkı sevmek-sevmemek, beğenmek-beğenmemek, saygı duymak-duymamak gibi tartışmalar ikincil tartışmalar ya da anlamlar olarak kalıyor böylece. Popülizmin bu yüzeysel bakış açılarından çok yaratılmış olmayı, kusurlu olmayı, diğer yaratılmışlarla aynı hamurdan olmayı kabul edip etmemek üzerinden anlaşılması en kritik nokta. Popülizmin karşısına elitizmi ya da püritenliği koyup durmamız bundan. Elitist değiliz çünkü yaratıldık. Bu elitist olmamızı imkansız kılıyor. Püriten değiliz çünkü her yaratılmış gibi kusurluyuz, eksiğiz. Bu da püriten olmamızı imkansız kılıyor. Aslında bu işin matematiği bu kadar basit. Güç bizim elimizde değil. Buna itiraz edenler mutlaka olacaktır. Basit, çok basit düşünmek istiyorum. Kim öleceği günü ya da ne şekilde öleceğini biliyor? İntihar girişimi dahi kesin bir ölüm yolu değil. "Öldürmeyen Allah öldürmez" diye bir şey var mesela, ya da "yatan ölmez, yeten ölür" öyle acayip bir şey işte. İstediğin kadar kusursuz ol, istediğin kadar seçkin. Olamazsın. Halksın işte önünde sonunda halk.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur. Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor. Özellikle, Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.
Bir de sonuna kadar halk olduğumuzu özetleyen şöyle bir fotoğraf var;
YanıtlaSilhttp://www.incicaps.com/r/6692344055994048457273548452435513757678n-3.jpg/
Merhaba,
YanıtlaSilPopülizmin gayesi, meramı elitleri ve püritenleri halklaştırmak mıdır? Yoksa, popülistler, elitler-püritenlerle birlikte yaşayarak da mutlu olabilirler mi, en azından idare edebilirler mi? Yani, "radikal" yönü mü, yoksa "liberal" yönü mü daha baskın popülizmin, esasen onu merak ediyorum en başından beri.
Mesela, sosyalizmin-komünizmin, en azından kağıt üstünde, iyi tanımlanmış başat bir gayesi var. Herkes proleter olsun. Sınıflar arası farklılıklar yok olsun. Dolayısıyla devlet kurumuna ihtiyaç olmasın falan. Haliyle, sermayeyi proleterleştirmektir, sosyalizm-komünizm.
Liberalizm, fakat, proleterleşme eğilimlerini tırpanlar. Birtakım sus-payları, ödünler vererek sermayenin egemenliğini sürdürmesine ön ayak olur falan...
Bunlar çok açık. Kimin meramının ne olduğu belli, oyunun kuralları belli, en azından kağıt üstünde. Bunları anlama güçlüğü çekmiyoruz o nedenle. Kağıt üstünden bahsediyorum, tabii ki. Şematik düzeyde.
Ama popülizm? Elitler ve püritenler var, ki anti-halk diye anlayabiliriz bunları, gelişmekte olan popülist terminolojiye göre. Fakat ortada kocaman bir soru var. Popülizmin meramı, elitleri ve püritenleri halklaştırmak mıdır?
Öyleyse, popülizm-elitizm veya popülizm-püritenizm karşıtlığında, orijinal olan ne? Tarihsel olarak yani? Yani, sosyalizm-komünizm çizgisinin mütedeyyin bir fraksiyonundan başka bir şeye benzemiyor popülizm, eğer öyleyse ve bu haliyle. Tabii, anahatlar itibarıyla, yani şematik konuşuyorum, ki şema önemli. Yani, şema orijinal değilse, içerik de dönüp dolaşıp daha önce söylenmiş ne varsa onları tekrar etmeye yazgılı, gibi geliyor bana.
İkinci ihtimal: Popülizmin meramı, elitleri ve püritenleri halklaştırmak değil. Öyleyse, popülizm ne işe yarayacak? Elitleri ve püritenleri halklaştırma amacı gütmeyen bir popülizm bir işe yarayabilir mi, onu soruyorum yani. İşe yarayabilir tabii, ama o zaman da liberal yönü ağır basan bir popülizm olur. Compromise?
Ya da, amaç, elitleri-püritenleri halklaştırmak ise, bunun neresi orijinal, bir de onu anlamaya çalışıyorum tüm samimiyetimle.
Kusurlarımız var, yaratılmışız, bu nedenle zaten tanım ve tasarım gereği halkız ve zaten tam da bu nedenle popülistiz diyerek, neyi açıklamış oluyorsunuz, sahiden anlamıyorum.
Bana öyle geliyor ki, "anlamaya çalışan"a popülist desek, sizin tanımınızdan daha anlaşılır oluyor.
Selamlar, saygılar,
Emre Özçelik
popülizm sosyalizm-komünizmden de liberalizmden daha eski batı tarihi açısından. herder gelişkin denebilecek şekilde halk düşüncesini yarattıktan sonradır ki saint simon ancak ilkel denebilecek sözümona sosyalist fikirlerini ortaya attı. türkiyede ise sol ve sağ ideolojiler çoğunlukla halkçılığın görünümlerinden ibaret. en azından iktidar nimetini yeme aşaması dışında kaldıklarında hepsi popülisttirler. türkiyede politik olarak ciddiye alınmanın ölçüsüdür halkçılık. halkçılığın ekonomik doktrini kağıt üzerinde olamaz. ütopik değildir yani. yoksulluğun azaltılmasına yönelik her tedbir popülizmdir mesela. kimden nasıl geldiğini de önemi yoktur. popülistler gözlemcidir, bu da doğru. popülist diğer ideolojilerin mensuplarından farklı olarak sana hayatını ben yaşatacağım gibi bir safsataya inanmaz. sosyalist gelip sana senin sorunun şu der, milliyetçi gelip senin sorunun bu der. popülist sen ne söylüyorsan ondan bir şey anlamaya çalışır. bunun için de etiketi veya partisi olması gerekmez. sosyalizm bir geçim kaynağı, bir sosyalleşme biçimi, hatta sınıf atlama biçimi olabiliyor. islamcılık o hale geldi. onun için popülizm.
YanıtlaSil