Ana içeriğe atla

Sağlıklı ye, organik sev

Sağlıklı yaşam mitinin neye hizmet ettiğini de düşünmek lazım. Organik ürünler hormonlulardan daha pahalıya satılıyor artık. Organik ürünler satın almak ve tüketmek yeni bir seçkinlik çeşidi. Bu da bir tür kapitalist tuzak. Hormonlularını üret, sonra organikleri daha pahalıya sat. Sivil toplum kuruluşlarının hedefi şaşırmaları gibi. Çevre kirliliği için eylem yapıp kapitalist düzeni ıskalamak gibi. Sağlıklı beslenmeye kafayı takıp, neden sağlıklı beslenmek zorunda olduğumuza kafa yormuyoruz. Organik ürünleri alıp sağlıklı beslenerek, kendi küçük dünyamızda, mutlu ve organik bir şekilde yaşamaya devam...

Organik kıyafetler var bir de. Bebeğiniz için kendiniz için. Vücudunuza doğal olmayan hiçbirşey değmesin aman. Pamuk gibi ciltlerinize, bebeksi teninize...
Neden hep Nişantaşı, Bağdat caddesi civarında bu organik giysiciler. Mahmutpaşa'da da şubeleri var mı? Ne kadar seçkin, ne kadar elegant. Ne acayip bir şey şu kapitalizm. Bir şey satıyor, sattığı şeyin zıddını da satıyor. Bir şey yapıyor, Yaptığı şeye karşı üretilebilecek bütün kampanyaları da beraberinde satıyor. Tek ortak nokta şu: hepsini satıyor. Bu da kapitalistlerin kendi içinde çeşitlenmelerini sağlıyor. Organik kapitalistler, yapay kapitalistler, sivil toplumcu kapitalistler, sorumsuz ve duyarsız kapitalistler, sosyal sorumluluk sahibi kapitalistler, kötü kapitalistler, iyi kapitalistler...

Yorumlar

  1. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babaoglu/2010/12/23/yeni_elitizm_saglikli_beslenme

    YanıtlaSil
  2. Şöyle bir tarafı var işin, aslında doğru olan bir şey. Ama şöyle doğru olur, bunu yayabilip işte fiyatları düşürebilirsen doğru olur, gibi. Çünkü şöyle bir örnek var, arkadaşları uğurlarken mesela yeni hızlı trende, business class ve economy class varmış. Uçaktaki gibi. Business class'ı şöyle legalleştirebiliriz, adı üstünde iş güç seyahati yapan adamın, daha rahat edebileceği bir mekan. Öte yandan arkadaşa onu dedim, bu toplumda bir sünnilik alevilik gündemi varsa, bu gündemde Hz. Ali yok. Şöyle ki, olsaydı eğer, biz bu trende niye tek tip koltuk olmadığını sorardık. Hani iyi cins malla kötüyü karıştırıp bir ortalama fiyat belirleme meselesi. Dolayısıyla demek ki her şeyin toplumda zuhur etmesinin bir sebebi var. Mesele ilkelerden çıkıp da cemaatin veya işte kabilelerin yasalarına dönüştükçe, işin rengi değişiyor, doğru olan şey eğri büğrü bir hale geliyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...