Ana içeriğe atla

Meleğin yeraltı şiirine ilave (taş taştır)

Yorumlar

  1. Klibin özelinde bir şey söylemek isterdim, şöyle ki, klipteki sokaktan bir tür paganizm çıkabilir.

    Dünyada ne dönüyor: Herkesi bir örnek görmeye çalışanlarla, herkesi farklılıklarıyla benimsemeye çalışan 2 gruptan bahsediliyor. Birincisi çeşitli adlarla anılıyor, işte islamcı, mason vs. 2.'sinin ise ortak bir adı var, o da liberaller. En azından insanlara çeşitli filmlerle vesairelerle yansıyan tarafı bu.

    Bu bağlamda Türkiye'de bir Hatay gündemi var. Nedir, cami ile kilise yanyana bir duvar ve yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Otantik anlamda, bir şekilde yılların yerleştirdiği bir değer olarak, oturmuş bir şey olarak en azından kaale alınabilir. Veya şu denebilir, yıllarca Suriye mevzusundan dolayı diken üstünde olunan bir bölgeyi, şimdi konjönktürel anlamda kullanmanın bir vesilesi doğmuş olabilir. Ancak Türkiye böyle değil tabii ki. Ömrü hayatında kilise görmemiş, çan sesi duymamış insanlarımızın çoğunlukta olduğuna inanıyorum. Şimdi yeni dünya düzeni duyun dediyse duymak zorunda mı kalacağız? Hani bir yerde bir topluluk olur, onun ihtiyaçları anlaşılır, ama bu genellemenin alemi nedir..

    Cem TV'de alevi törenlerini izlerken, hep bir mahalle vurgusu var mesela. Bu folklorik bir şey hakkaten. Ama işte cami her yerde cami. Dünyanın her yerinde bu böyle.

    Çünkü şöyle bir mevzu var artık, içip dağıtan insanların da kendine has bir sokağı var. Yukarıdaki grubu bize tanıtan gastenin verdiği DVD, Fatih Akın'ın son çektiği filmin DVD'si. İstanbul: İki köprü arasında, modern İstanbul'un parçalı yapısını, müzik gruplarıyla anlatan bir DVD. Bu popülizme bir materyal sağlar kuşkusuz, ancak bunu şiire yamarken, bi durup düşünmek gerekir, derim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...