Ana içeriğe atla

Derneğe gelmek istiyorum ama korkuyorum

Bunu çok sık duymaya başladım. Derneğe gelmek istiyorum ama bana kızanlar olur diye korkuyorum abi. Derneğe gelicem ama sizden çekiniyorum abi. Derneğe gelicem ama nasıl karşılanacağımı bilmiyorum. Böyle şeyleri iyi anlıyorum, öncelikle bu konuda herkesi temin etmek isterim. Yapı itibariyle çekingen bir insan olduğum için ben de yeni bir yerin kapısını açmakta zorluk çekerim çoğunlukla. Üstelik de adıyla, eylemiyle asabiyet yaratan bir adamla karşılaşacaksam başıma durduk yerde bela gelmesini istemem. Bir kere genç bir arkadaşın ricasıyla Ankara'da bir vakıfta Dücane beyin konuşmasına gittim. Arada modern şiirle ilgili bir şey söyledi, ben de farkında olmadan "Ama şey" deyiverdim. Dücane Cündioğlu iyi bir fırça atıp susturdu beni. Konuşma bittikten sonra beni davet eden arkadaşa teşekkür edip sessizce çıkıp gittim vakıftan. Bir gün Cahit Koytak'a mektup yazasım geldi, "Dostluğumuz eskidir" diye başlayan, hangi şiirlerini sevdiğimle devam eden bence çok sevimli, ve son derece saygılı bir mektuptu ama Cahit Koytak'tan tehdit gibi bir cevap aldım. Önce kendimi tanıtmalıymışım filan. Cahit Koytak'tan hala çok korkuyorum. Kendimi nasıl tanıtayım bilmiyorum. Ben sanmıştım ki şiirlerini severek okumam dostluk için yeterlidir. Hakan ve Arslanbenzer, 1971 Kars, şair... filan olmam başka konudur. Ki bu konularda emek sahibi bir insanım, ne bileyim. Cahit Koytak denince ödüm kopuyor ve nereye saklanacağımı bilmiyorum.

Ben daha beterim, bunun da farkındayım. Ama dernek dediğimizde iş değişiyor. Şair olarak, siyasetçi olarak işgal ettiğim yer çok küçük. Bu daracık pozisyonda rahat iletişim kurma becerisini de çok iyi sergileyemediğimin bilincindeyim. Ama sokakta, evde, dernekte yani rolümün dışında, geniş alanda rahatlıyorum. Cahit Koytak bir şair ağabey olarak çıkmıştı karşıma. Herhangi bir Müslüman olarak çıksaydı belki çok güzel bir konuşmamız olacaktı. Demek ki, şiirle geldiğinizde içinde bulunduğum sıkışık alan beni belli tavırlara hapsedecek ve belki sizin canınızı sıkacağım. Ama popülizm başlığı altında durum tam tersi, hem düşüncenin yapısı itibariyle hem de popülizm kimsenin malı değil. Korkmaya, çekinmeye gerek yok yani. Başkalarından çekiniyorsanız bir şey diyemem. Gelip gittiğinizi kimseye ihbar etmiyoruz sonuçta. Bunu siz kendiniz takdir edersiniz. Toplantılar oluyor, herkes istediğini söylüyor, ben de sen de söylüyoruz, uzlaşmamız şart değil. Tek uzlaşmamız gereken konu halka yani yaşayan çoğunluğa karşı hüsnüniyettir. Seçkinciye de kapı açık, liberale de.

Ayrıca karanlıktan korkulur. Şiir biraz karanlık. Popülizm güneşli.

Yorumlar

  1. Bazı insanlar sert mizajlı oluyor işte. Bazılarıda bu sert mizajlı insanlarda çekiniyor. Popüler kültüre uynamayn insanlar:
    birincisi popüler kültüre ayak uyduramayanlar ikincisi popüler kültürden korkan insanlar üçüncüsü ise popüler kültürü sevmeyen insanlar
    ....
    Kültür olayı zor iş...

    YanıtlaSil
  2. Dücane hocanın olduğu toplantının ardından hocam o çıkıştığınız Hakan Arslanbenzer'di demiştim. Hadi ya neden söylemediniz ayıp oldu. Dinleseydik demişti :))

    Çokca selam..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.