Ana içeriğe atla

Erbakan öldü, Kaddafi direniyor

Denktaş görevi devretti, Humeyni öleli 20 seneyi geçti, Kastro yaşayan ölü dense yeridir. 1971'li değilseniz bu adamları hep beraber neden andığımı hemen anlamayabilirsiniz. 1960'ların ikinci yarısından itibaren dünya sistemine kafa tutan bir avuç adam vardı. Bu adamlar iki kutuplu dünya sistemi içindeki denklem bozukluğunu keşfetmiş adamlardı. Liberallerle sosyalistler arasında bölüşülmüş bir dünyada anahtar rolü oynamayı denediler. Yüzlerce, binlerce benzerleri de vardı tabii. Sadece Lübnan'da anahtar rolü oynamaya çalışan yüzlerce örgüt var. Büyük davası olan küçük partiler ve gruplar Türkiye'de de vardı. Benim saydığım isimler yaşım dolayısıyla çocukluğumda bir ortak pozda görmeye alışık olduğum adamların isimleridir. Türkiye o zaman 40-45 milyon nüfuslu, kişi başına düşen milli geliri bin doları bulmayan küçük bir ülkeydi. Ama hemen hemen bütün partilerin ortak sloganı, Türkiye'yi büyütmekti. Enflasyon nasıl dizginlenir, ordu nasıl güçlendirilir, geniş halk yığınları için istihdam nasıl sağlanır, şehirleşme nasıl yapılır... dert buydu. İnsan hakları, demokrasi, liberalleşme... neredeyse hiç bilinmiyordu. Bunların bir gün amentü haline geleceğini düşünmezdi kimse. İki dünya vardı çünkü, bir de üçüncü yol ihtimali, devrim.

Necmettin Erbakan devrimci değildir. Reformisttir. İyimser ve meşruiyetçidir. Müslümanları şuurlu Müslüman yap, dünyayı kurtarsınlar. Böyle düşünüyordu. Halkın temel değerlerle ilişkisini hiçbir zaman tartışmadı, kuşku etmedi halktan. Tam bir halkçıydı. Yani bugünkü zibidilerin yaptığı gibi İslam ve Halk diye iki ayrı başlık açmadı hiçbir zaman. İkisini çoğu zaman bir şeyin içinde gördü. Ona yeşil komünist demelerinin nedeni, kalkınmacı tutumu ve geliri halka doğru yayma isteğidir. İktidara gelememesi, geldiğinde çabucak gönderilmesi bundandır öncelikle. Askerler bizi Batıyla savaşa sokar diye korkuyorlardı, sanayiciler kârlarımızı halkla paylaşmak zorunda kalacağız diye. Bunlar olacak mıydı, bilmiyoruz. Erbakan görüntüsünün altında uzlaşmacı, müzakereci bir karaktere sahipti. Ecevit'e hiç benzemezdi. Demirel gibiydi. Farkları, Demirel'in mevki siyaseti gütmesi, kim ne istiyorsa söylemesidir. Erbakan'ın gayri şahsi bir davası vardı.

Son halleri bizi üzüyordu. Belli yaşa gelmiş birinin sağlık durumunun kötüye gitmesi tabiidir, fakat biz onu öyle göremiyorduk. Birkaç sene önce partinin gençlik binasında görmüştüm. Zekası, konuşması, duruma hakimiyeti her zamanki gibi müthiş olsa da sağlığı epey bozulmuştu. Bunun yaşından çok aldığımız darbenin etkisiyle olduğunu düşünüyorum. Allah en doğrusunu bilir ama siyasetten koparılmak Necmettin Erbakan'ın sağlığını bozdu ve belki az sayıdaki insan için bu üzücü olduğu kadar düşündürücüydü. Duygusal şeylerden söz etmiyorum. Özal öldüğünde veya Ecevit öldüğünde sevenleri üzüldükçe biz de üzüldük. Üzücü bir ölümü yok Erbakan'ın. Arkasından hep ciddi şeyler görüyoruz. Ama İslamcılığın bir kere daha siyaset sahnesinden çıkarılması ezici bir şey, hem de İslamcıların yardımıyla.

Yorumlar

  1. çok soğuk bi yazı.

    sıkıcı ve insan gözardı edilmiş sanki.

    ya da bana öyle geldi.

    YanıtlaSil
  2. ne söylememi bekliyordun ki güzel kardeşim. ne söyleyebiliriz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...