Ana içeriğe atla

Psikolpaloji ve psikolpacılar

Son karıştırdığım dergilerin hepsinde, gazetelerde, gözüme ilişen yazılarda, orada, burada, şurada, durmadan ve durmadan hayatımızın iğdiş edildiğini görüyorum. Yetmiş milyon psikolog okullarından mezun olup salya sümük gazete ve dergileri doldurmuş böğüre böğüre öğrendiklerini kusuyorlar. Her hareketimize, her sıkıntımıza, her küfür etmemize, hatta osurmamıza bile bilimsel cümlelerle mukabele ediyorlar. Psikoloji iyileştirmesi, sakinleştirmesi gereken bir bilimken korkutmaya saptırmaya ve dürtmeye yarıyor. Bizim ev genelde sakin ve huzurlu bir evdir. Elbette türlü türlü dertlerimiz olur ama bunların üstesinden kaba kuvvetle geliriz. Ama sülalemizde birçok ailede, özellikle zengin ailelerde, birçok problem var. Çünkü onların evlerinde “aman çocukların psikolojisi bozulmasın” diye bir deyiş var. Çok inceler. Ah nasıl inceler bilemezsiniz. Çocuklarının istediklerini alamadığı zaman hasta olan anneler, çocuk küstüğü ağladığı keyifsiz olduğu zaman paniğe kapılan babalar…
Bizim evde bir çocuk okula gitmek istemediği zaman dayak yer mesela, sonra paşa paşa gider. Ama bahsettiğimiz evlerde işler böyle yürümez. Çocuk okula gitmek istemiyorsa acaba neden istemiyordur? Zorlarsak 16 bin yıl sonra yetişkin olduğunda bu olay çocuğumuzun vücudunda nasıl bir organa dönüşecek, yavrucağımız bizim yüzümüzden erkenden mi cortlayacak? Bir şey yapmazsak, okula hiç gitmezse, peki ya cahil olur da uhu içerek intihar ederse? He İbrahim napcaz şinci?

Oysa dert edecek bir şey yok. Oğlunuz okulda şişko bir çocuktan dayak yedi. Siz de daha etkili bir dayak sitili ile mukabele ederseniz, şeker yavrucağınız okula gitmek o şişkoyla hesaplaşmak zorunda kalacak ve artık daha cesaretli biri olacak. Meseleye kaba yaklaşmak, çoğu zaman hayat kurtarır. İnceliğin encik büncüklüğünde topluca hasta, topluca spastik olursunuz yoksa. Zaten psikologlar da topluca hasta manyak sapık olduğumuza ikna etmeye çalışıyorlar bizi. Hepimiz bağımlıyız, hepimiz narsistiz, hepimizde kişilik bozukluğu var, mutlaka ama mutlaka (mutlaka lan!) uzman (kesinlikle uzman!) birinden yardım almamız gerekiyor. Başka türlü iyileşemeyiz çünkü. Muayene ücretini bayılmadan sövüşlenmeden iyileşebilene aşk olsun. Topluca koşa koşa ayıla bayıla bu psikopatlara varalım, tütsüler yakıp donumuzu ayı kemiğine sarıp ayinler yapalım. Hatta ailemizin doktoru olsun mutat olarak hasta olalım, sürekli yüzlerce derdimiz olsun, derdimiz ağırlığınca paramız olsun, bayılalım, bayılalım, para basalım bayılalım. Binlerce hastalık ürettiler. Gelip geçici birçok sıkıntımızın efradına cami ağyarına mani tanımlarını yapıp yeni kavramlar yarattılar. Böylelikle o dertler artık gelip geçiciliğini kaybetti, müzminleşti. Adam çalışmış kavram üretmiş olum, hastalığın iki günde geçerse ayıp olur.

Herhangi bir psikologa göre 89C’deki bütün yolcular hastadır. Çünkü 89C Taksim’den kalkar ve Ardahan, Siirt, Muş, Unkapanı, Aksaray, Fındıkzade, Yüzyıl, Ateştuğla, Karabayır, Evren Mahallesi ve Halkalı’yı dolaşarak sizi üç saat sonra tecavüze uğramış bir paçavra gibi evinize bırakır. 60 kişilik arabada 300 kişi yolculuk yaparsınız, sırayla nöbetleşe nefes alırsınız, aklınızdan jiletle boğazınızı kesip kafanızı şoföre fırlatmak gibi bin türlü düşünce geçer. Küfrün milyon çeşidini hep bir ağızdan edersiniz. Koro halinde vecd ile her nefeste iette’ye söversiniz. Ama psikologlar bunları çok ayıp şeyler olarak görürler. Size çok kızarlar. Sakin, sevimli, narin, mutlu olmanız gerekir. Çıldırmaya hakkınız olmadığına inanırlar. 89C’de yolculuk yapan biri eve geldiğinde yarı cinnet halindedir. Bu adamlar psikolojilerini cartlarını curtlarını düşünemezler. Eve gelirler karılarını döverler. Olur biter. Bu, buldukları süper bir tedavi yöntemidir. Ağzınızı yüzünüzü ekşitmeyin lan! Günde 6 saatini yolda geçiren adamdan başka ne bekleyeceksiniz? Dava, aşk, parti, ahlak, yüce değerler? Fazla zorlamayın bence. Havanızı alırsınız. Bir de küfür yersiniz.

Neyse. Havuzlu villalarda oturan çocukların psikolojileri bozulur. Kirada ve boktan evlerde oturanların ise canlarının sıkılmaya bile hakları yoktur. Canım sıkıldı baba cümlesinin karşılığı güzel bir tokat olabilir çünkü. Çocuk hemen iyileşir, can sıkıntısı geçer. Psikolojisi falan da bozulmaz. Eline geçirdiği kamyonla handütçülük oynar. Bu da fakir çocukların bulduğu bir yöntemdir. Basit olmak, yalın olmak, elli bin etki, itki ve teoriyle düşünmekten daha tedavi edicidir. Zaten psikoloji dediğimiz şey handüt’ten daha bilimsel bir şey değildir.

Not: Ben niye pata küte yazıyorum? Hasta mıyım? Derdim ne? Çapaksız temiz bir makale çıkmaz mı hiç elimden şöyle sükûnetle okunacak? Konu üzerine otuz kitap okumuş olduğumu ispatlar tahliller yapıp kitabi konuşamaz mıyım hiç? Dergilik, gazetelik yazılar yazamaz mıyım bol dipnotları olan? Evet, maalesef 89C’de yolculuk yapınca böyle şeyler yazılmıyor. 89C’de yolculuk yapanlar da zaten öyle yazıları okumazlar. İş çıkışı üç saatimi yolda geçirince, popülizm dahil hiçbir kavram umurumda olmuyor. Orada oturup yolculuk yaparken hiçbir fikir, dava ve yüce değerler de umurumda olmuyor. Hele sanat vs. tam aşağılık bir durum... Ey yüce entelektüeller, otobüsteki adamların umurunda değilsiniz. Sanayide çalışan bir arkadaşım hiç dergi kitap yazı okumadığı halde yazılarımı bir şekilde takip ediyormuş. Onların hayatını anlattığım için beni tebrik etti. Beni bir tornacı tebrik etti. Birçok büyük ağabeyden iltifat aldım ama hiç bu kadar mesut olmadım. Ama bunu ne kadar sürdürebilirim bilmiyorum. Dipnotlu yazılar yazmaya başlasam iyi olur. Bu gidişle ömür boyu ciddiye alınmayacağım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun