Ana içeriğe atla

İdeoloji ve Fener

aslında hakanın yazısını okuyunca yorum olarak aşağıda okuyacağınız şeyi yazdım ama dörtbin bilmemne karekterden fazla yorum yapaman dedi bilgisayar. zaten sevmem. bilgisayar yani. kocaman ve bir tane ideoloji var galiba. galiba derken aslında öyledir diyorum kibarca. tek bir ideoloji var. küfür tek millettir gibi yani. onbeşinci yüzyılla birlikte veya işte aşağı yukarı artık Türklerin batıdaki kafirleri sıkıştırdıkları ve batılıların oradaki mutlak karanlığa gömülmeleri mukadder olduğunda avrupalılar için gül dönmeye başlamıştı. büyük bir değişme ve kopuş yaşayacaklardı. toptan müslüman olsalardı ve ayeti kerimedeki gibi mesela Allah'ın dinine bölük bölük gelselerdi aydınlanmış ve kurtulmuş da olacaklardı belki. estaüzibillah "..fidinillahi efvaca fesebbih.."
olmadı. mutlak bir karanlıktan çıkıp mutlak bir karanlığa gömüldüler. buzların içinden çıkıp ateşe daldılar. eziliyorlardı, zalim oldular. o bungun ve tam karanlıklarını bütün insanlara aydınlanma, kurtulma gibi takdim etmeleri budur. birkaç yüzyıl içinde batılılar Amerikayı, Afrikayı Avustralyayı, kıtaları ve birçok ülkeyi sömürdü. zulmetti. yerin altında ve üstünde değerli saydığı ne varsa götürüp kendi ülkelerine yığdı. bu yığınlarca yığınlarca yığınlarca serveti eritmek birkaç yüzyıllarını aldı sonra. o kadar saçma sapan binalar, şehirler fabrikalar kurdular. kimse kendi parasıyla, kendi ülkesinin kaynaklarıyla öz çabasıyla o kadar saçma şeyler yapmaz yoksa. başlarda bir fabrika kurmak, o anlamsız kocaman binaları yapmak, öyle şehirler kurmak filan.. olacak şey değil. buna sanayi devrimi diyorlar. ha, bu alışkanlıklarını da terketmiş değiller. kısaca Allah'a isyan etmek demek olan "bilimsel" araştırmalar için harcadıkları kaynak ancak şeytanın tiynetine yakışacak türden bir israf etme biçimidir. bizim gerizekalı müslümanlar da böyle şeyleri imrenerek, gıptayla anlatır. "adamlar bilim için ne kaynaklar ayırıyor. ya biz?!" adamların Allah belasını versin de a beyinsiz sana ne oluyor?!

sanayi devrimiyle birlikte, daha doğru bir ifadeyle sanayi devrimini takiben ortaya çıkan ve insanların arkasından gittiği her türden düşünce bozucudur, fitnedir ve insanı mahva sürükler. buna da ideoloji diyoruz. buradan baktığımızda komünizmle kapitalizmin, liberalizmle faşizmin hatta ideoloji mesabesine indirildiğinde islamcılığın birbirinden farkı yoktur. bu düşüncelerin hepsi batılıların dünyaya zulmederek yığdıkları ve biriktirdiklerinin meşruiyetini sağlamak içindir. en temeldeki gayeleri insanların onların masum olduklarına inanmalarını sağlamak. belki de bunun mümkün olmadığını görüp herkesin gayri meşru, herkesin zalim, herkesin çıldırmış bir şekilde başarının ve gücün peşinden koştuğuna inandırmak istiyorlar. evrensellik diye uydurdukları böyle birşey. her türden düşünce, kafirlerin kafir olduğunu söylemeyen ve onların zulümlerinden Allah'a sığınmayan her türden düşünce zulme hizmet eder.

çevrecilikten eşitlikçiliğe, kültürcülükten bilimselciliğe, materyalizmden ruhçuluğa ve en kıyıda köşede kalmış düşünme biçiminden en kabul edilmiş görüşe hiçbir eğilimin, kabulün, tezin birbirinden farkı yoktur. hiçbirisi diğerinden daha az zalimce değil. çünkü hepsi aynı kaynaktan besleniyor. hepsi ışığı karartmaya çalışmaya, insanları kurtulmaktan alıkoymaya yarıyor. bugün artık en süfli ve pespaye şekliyle insanların bağırsaklarını avuçlarına alıp gösterir gib bir arsızlıkla savundukları yaşam tarzı mesela, bu ideoloji dediğimiz büyük düşüncenin kusulmasının yollarından biri. aşağılık, necis ve asi bir hayatı var adamın. ve bunu savunuyor. hayvandan aşağı olduğunu bağırıyor bas bas. ve mesela üstüne beni hoşgöreceğini söylüyor. onun yaşam tarzı öyleymiş ve benim yaşam tarzıma da saygılıymış. benim bir yaşam tarzım yok.

Elhamdülillah ben müslümanım. müslümanın yaşam tarzı olmaz. yaşam tarzı yaşamın olmadığı yerde, yaşamın yerine konacak plastik bir dolgudur. bir temennidir. bir pozdur. zina eden bir kadını mesela nikahın altında tutmaya devam etmek gibi birşey yaşam tarzı. Allah'ın açıkça yasakladığı birşeyi mesela içmeyi, faiz yemeyi, zulmetmeyi, müslüman olduğunu iddia ederek hem de, kimlik olarak açıklamaktır yaşam tarzı. bu uzun bir konu tabi.

kocaman bir ideoloji var. kafirlerin dini olmadığı için onun yerine kültür diye birşeyi koydular. Hıristiyanların bir kültürleri var mesela. medeniyetleri var. bunlar uydurma şeyler. ideoloji dediğimiz şey (belki doğrusu düşünce demektir) bunların da üzerinde bunların da çatısıdır. bilimleri, teknolojileri, kültürleri, medeniyetleri, sanatları ve düşünceleri onların dininin yerine geçiyor.

konuşuyorlar. güya tartışıyorlarmış. birisi ötekisine diyor ki ben size alkol almayın demiyorum. elbette alkol kullananın teminatı da biziz filan. bu geyiğin en anonimi "başörtülüyle mini etekli" idi. şimdi level atladılar galiba. içenle içmeyen, faiz yiyenle yemeyen, zulmedenle etmeyen, zekat verenle vermeyen, anasını sikenle sikmeyen filan..hep birlikte. aramızdaki tek fark yaşam tarzlarımız. oldu.

bir kimse içebilir. içmemelidir de işte, diyelim ki içti veya diyelim ki içiyor. ne bok yediğini bilmeli. içiyosun abicim işte, zıkkımlanıyorsun yani. kendini bile bile ateşe atıyorsun. yapmasan keşke. ama yaptın diyelim. bu durumda buna karışamazsın bu benim yaşam tarzım ve meşrudur filan dersen olmaz. Allah korusun nerdeyse haram olan birşeye helal demiş olursun ki bu durumda öteki taraftaki yaşam tarzın epey bi sıkıntılı olur.
bir de son zamanlarda ortadoğuda yaşam tarzı diye bir konu var. bu daha çok mizahın konusu ama Mısır'da mesela "halk"?? yaşam tarzı ve özgürlüğü için "devrim"??? yapmaya hazırlanıyor. tıpkı tunustaki gibi ve tıpkı yarın belki başka ortadoğu ülkelerinde olacağı gibi. böyledir işte bu işler. halk bir silkindimi önünde ne ordular ne diktatörler kalır...filan demek isterdim de işte, ne yazık ki hala üç kuruşluk da olsa biraz aklım ve sezgilerim flian var. kafirlerin çektiği bir ayar bu olan biten. atan da onlar tutan da. bizimle alakası yok. bir takım aptal müslümanlar alet olacaklar sadece. öyle görünüyor.

karabük maçından beri söylüyorum fenerbahçe şampiyon olacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun