Ana içeriğe atla

Kaddafi'ye Açık Mektup. Hakan Albayrak

Rejimi değiştirmek için ayağa kalkan Libyalılara "karşı devrimci" diyorsun. "Devrimciler yenilmez" diye kükreyerek halkına kurşun yağdırıyorsun. Anlı şanlı "Halk İktidarı" halkı katliamdan geçiriyor! Cemahiriye, öyle mi? Halk iktidarı, ha? Her yere artistik resimlerini astırıp halktan seni ululamalarını isteyeceksin, en ufak bir eleştiriye dahî tahammül edemeyip sana yan baktığından şüphelendiğin herkesi zindana tıkacaksın, sonra da "Halk İktidarı'nın miladı olan Büyük Eylül Devrimi"ni korumaktan dem vuracaksın! Sen milleti aptal mı sanıyorsun? Yoksa gerçeklikle irtibatını mı kaybettin? Kendi devrimine ihanet ettiğini, halkın iradesini silindir gibi ezen bir polis devleti kurduğunu fark etmedin mi? Nasıl olur?
Libya'da iktidar gerçekten halkınsa, sen gerçekten halkı veya halkın ezici çoğunluğunu temsil ediyorsan, seni istemeyenler küçük bir "karşı devrimci" azınlık ise, buna inanıyorsan, haydi, seçim sandığını kur da görelim!

Tamamen serbest, şeffaf, şaibesiz seçimlerde Libya halkının özgür iradesiyle yüzleşmeye var mısın? "Halk bana ve arkadaşlarıma mecbur değil. Çoğunluk 'Gidin' derse gideriz. Sandıktan kimler çıkarsa biz de onlara tabi oluruz" diyebiliyor musun? Hayır mı? Öyleyse yerin dibine batsın senin halkçılığın!
42 yıllık iktidarın boyunca güzel işler de yaptın elbet. Halkın sesine vakitlice kulak verebilseydin, diktatörlüğün için özür dileyip kendini ıslah edebilseydin, Libyalıların hoşnut olacağı bir Libya'nın önündeki engelleri kaldırabilseydin, halk çirkin işlerini unutup seni güzel işlerinle anabilirdi. Ama kibrin basiretini bağladı. Bağlamaya devam ediyor. Devrime ihanet ederek devrim lideri, halkı kurşun yağmuruna tutarak halk kahramanı olmak ne mümkün? İdrak edemiyorsun.

Belki de çok geç değildir henüz. Sen sürprizlerin adamısın Kaddafi, gel bir sürpriz yap; Hakk'a teslim olduğunu ve halka zulmetmekten vazgeçtiğini ilan et, "Tevbe ediyorum, af diliyorum, helâllik istiyorum" de! Umulur ki halk seni bağışlar ve Rahmân da sana rahmet eder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.