Ana içeriğe atla

Popülist sosyoloji tartışmaları-2 (18 Şubat Cuma 6 Buçuk)

İlk toplantının notlarını müstakil bir yazı, bir çerçeve yazı olarak Fayrap'a yazmayı düşünüyorum. Ama burada şunları kaydetmekte yarar var. Türk toplumu üzerine faşisttir, ırkçıdır, şöyle "öteki"leri vardır, böyle "öteki"leri vardır, militerdir, linç kültürü egemendir, erkek egemendir, ileri derecede ayrımcıdır, kayırmacıdır, duyarsızdır, ahlaksızdır gibi pek çok kalıba Radikal ve Taraf gazetelerinden aşinayız. Amaç belli odak noktaları üzerinden bunları sınamak, diyelim Türk halkı arasındaki "ayrımcılık"ın ne türden bir ayrımcılık olduğunu ve sınırlarını, nerede başlayıp nereye kadar uzandığını, nereden öteye geçmediğini görmek. Kürt komşunun evi yanıyor, söndürmeye koşar mısın? Alevi kiracına kumpas kurdular, evinde saklar mısın? Saklayan da ihbar eden de oluyor, bunu biliyoruz. İşte bu gibi hikayeler. Bıçak nerede kemiğe dayanıyor?

Bir insana kavminin ismiyle, bilmemne oğulları diye seslenmeyi bile yasaklayan bir din kültürü ve ahlak bilgisinin olduğu bir yerde Batı Avrupa'yla aynı mı olur her şey? Tam ters uca savrulmayalım, tamam, mutlak bir güzelleme yapmayalım. Belli odak noktaları tespit edip, örneğin ağır Türkçü bir abi ucuza Kürt işçi çalıştırıyor, bu adamın milliyetçiliği nasıl bir şey? Ya da akrabaya yardımla akrabaya kıyak nerede nasıl ayrılıyor? Buna benzer şeyleri Murat Önderman'dan okuduklarımız -tersten de olsa- düşündürdü, tartıştırdı ilk toplantıda.
Toplantıdaki bir başka konu da, Kastamonulu ile Çankırılının farkıydı. İşte bir özcülük daha. Ama bütün Kastanbolular... Evet, tabii, iyisi de var, kötüsü de.
Toplantıdaki konuşulan bir başka husus da sokağa çıkıp birtakım kilit sorular soralım insanlaraydı. Star muhabiri Osman Terkan'ın yaptığı "Sokağın Nabzı" gibi. Terkan, halk düşmanlığıyla halk sevgisi arasında gidip geliyor gibi. Şaban müzikleri koyuyor arkaya mesela. Ben sadece birkaçını izledim. Wikileaks, bayramlarımız, İstiklal Marşı haberleri. Fikir iyi. Emin Çölaşan bu haber videolarına atıfla halk düşmanlığını konuşturan bir yazı yazmış. İşte Eminönü, Taksim... Mecidiyeköy de dünyanın bir başka merkezi. Bunlar da olacak, belki ayrı bir grup sokağa çıkacak, bir grup teori yapacak. Böyle değil tabii. Teoriye ihtiyaç bırakmayacak fotoğrafları arıyoruz. Teori olarak olay. Bak sen.
Teori demişken, bir yandan popülist tarihçilere, De Certeau'ya, E. P. Thompson'a da sıra gelecek okumalarda. Şimdilik popülist sosyologlarla, popülist kültür tarihçileriyle devam edeceğiz. Ahmet Hamdi okuyacağız mesela. Acelemiz yok. İki haftada bir, bir sene sonra bakmışız ki pek çok şey tartışmışız, düğümler çözülmüş, Türk toplumuna bakarken liberallerle, seçkincilerle, halk düşmanlarıyla hangi noktalarda ayrıldığımız daha bir net tespit edilivermiş.
Velhasıl, şimdi Doğan Ergun'la devam ediyoruz, Türk Bireyi Kuramına Giriş. Daha doğrusu bu kitap üzerinden yüzü Türkiye'ye bakan popülist bir sosyoloji, yerli ve halkçı bir sosyoloji imkanını tartışacağız yine. Daha da doğrusu bu kitabın böyle bir sosyolojiye katkısını tartacağız. Kitabın eski baskısı Gerçek, Fethi Naci, yeni baskısı İmge Kitabevi. (Ahmet Yıldız'ın kitap hk. bir yazısı) Kitap 80lerde, Özalllı yıllarda yazılmış. Aman Türk insanı bireyci olamaz kamucudur, KİTlere dokunmayın, özelleştirmeye kalkışmayın, bu neo-liberal politikalar burada tutmaz demek için. Türk toplumuna ilişkin bir tespitler bütünü hep bu tartışma bağlamında değer kazanıyor kitapta. Bir sosyolog Doğan Ergun, bir Türk sosyologu. Liberal ya da bireyci de değil ayrıca. 18 Şubat Cuma. Altı buçukta dernekte.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun