Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu ya da birçok başka kişi "Biz popülizm yapmıyoruz!" deyince kötü olan popülizm biz "Popülist Kültür" dedik diye mi iyi oluyor? Durum böyle değil pek tabii ki ve dahası mesele popülizmin iyi anlamda kullanılıp kullanılmadığının da ötesinde. Bugüne kadar zaten güncel siyaset neredeyse tamamen halka karşı mesafeli bir şekilde yürüyüp gitmiş durumda. Herkes siyasetin kendine has kuralları, sistemi olduğunu, ortada reelpolitik diye bir şeyin olduğunu düşündüğü sürece de bu değişmeyecek. Siyaset ile ahlak farklı şeylerdir! Bunu diyebilmek için zaten siyaseti halktan tamamen soyutlamanız gerekiyor. Arada da işte bazı partilerin bazı uygulamalarına yönelik popülizm suçlaması yapılıyor. Kısa günlük politikalar, halk yardakçılığı anlamında. Gerçi şu var: bugüne kadar popülizm suçlamasına maruz kalmış uygulamaların çoğu ya halkın ekmeğine ya da dinine, ahlakına yönelik uygulamalar olmuştur. Fakat temel mesele bunların bir bütün siyaset haline getirilememesi ile ilgilidir. Böyle bir bütün siyaseti de ortamda göremediğimiz de, "Popülizm yapmıyoruz" diyenlerin aslında kendilerine dair doğru bir tespit yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Diğer yandan bu sadece siyasi alan ile ilgili bir süreç değil. Kültürel alanda da bunun farklı yansımalarını görebilirsiniz. Gerçi kültür politikaları da bir yandan zaten siyasi duruma paralel bir süreç izlediklerinden bunu garipsemeyebiliriz. Kültür, sanat, edebiyat deyince bunlar adına aklımıza gelen şeyler kendilerine ait alanları olan ve bu alanlara girebilmek için birtakım sınıfsal, ekonomik izinler koparmak anlamına geliyorsa, durum burada da farklı değil dememiz gerekiyor. Sonuçta lise yıllarında bizim kendimizle dalga geçmek için söylediğimiz şekliyle "medenileşmek" için bütün yatılıların bale izlemeye götürüldüğümüz bir gerçektir. Bu da aslında Fazıl Say'ın arabeske karşı çıkması kadar bayağı ve gözlemesi kolay bir şey. Bunun daha gerisinde ise daha kendi şiir, edebiyat görüşlerini salt bir popülerlik karşıtlığı üzerine oturtan, bunu yaparken de arada halkı da tamamen harcayan kişiler geliyor. Bunlar bir Fazıl Say değil, onun kadar görünür olmak isterlerdi ve bunun için gerekli alerji zaten onlarda da mevcut.
Mesele zaten popülerlik değil. Popülerin popülerle kavgası bizi ilgilendirmez diyebileceğimiz gibi, gerektiğinde "Recep İvedik'in hakkı Recep İvedik'e!" de diyebiliriz. Bugün devletle millet, siyaset-kültürel alan ile halk arasındaki mesafenin kapanmasından söz edebiliyor muyuz? Derdimizi, sevincimizi bu mesafesizlikten görebiliyor muyuz? Biraz buna bakmak gerekiyor.
Diğer yandan bu sadece siyasi alan ile ilgili bir süreç değil. Kültürel alanda da bunun farklı yansımalarını görebilirsiniz. Gerçi kültür politikaları da bir yandan zaten siyasi duruma paralel bir süreç izlediklerinden bunu garipsemeyebiliriz. Kültür, sanat, edebiyat deyince bunlar adına aklımıza gelen şeyler kendilerine ait alanları olan ve bu alanlara girebilmek için birtakım sınıfsal, ekonomik izinler koparmak anlamına geliyorsa, durum burada da farklı değil dememiz gerekiyor. Sonuçta lise yıllarında bizim kendimizle dalga geçmek için söylediğimiz şekliyle "medenileşmek" için bütün yatılıların bale izlemeye götürüldüğümüz bir gerçektir. Bu da aslında Fazıl Say'ın arabeske karşı çıkması kadar bayağı ve gözlemesi kolay bir şey. Bunun daha gerisinde ise daha kendi şiir, edebiyat görüşlerini salt bir popülerlik karşıtlığı üzerine oturtan, bunu yaparken de arada halkı da tamamen harcayan kişiler geliyor. Bunlar bir Fazıl Say değil, onun kadar görünür olmak isterlerdi ve bunun için gerekli alerji zaten onlarda da mevcut.
Mesele zaten popülerlik değil. Popülerin popülerle kavgası bizi ilgilendirmez diyebileceğimiz gibi, gerektiğinde "Recep İvedik'in hakkı Recep İvedik'e!" de diyebiliriz. Bugün devletle millet, siyaset-kültürel alan ile halk arasındaki mesafenin kapanmasından söz edebiliyor muyuz? Derdimizi, sevincimizi bu mesafesizlikten görebiliyor muyuz? Biraz buna bakmak gerekiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder