Ana içeriğe atla

Jeep'e binmek, çizme giymek, dar pantolon ve tunik

Yolda yürüyorum, sadece yolda yürüyerek anlayabileceği bir sürü şey var insanın. Ümraniye-Nişantaşı arasındaki mesafeyi bir gün, bir kaç saat içinde katettiğinizde ya da Tunalıhilmi'den Keçören'e ya da Mamak'a doğru (Kızılay üzerinden gitmek suretiyle) yol aldığınızda göreceğiniz şeyler aklınızı ve kalbinizi biraz zorladığınızda sizi inanılmaz tespitlere ulaştırabilir.
Jeep'e binmek, çizme giymek, dar pantolon ve tunik görebilecekleriniz içinden en çarpıcıları sadece. Dört ayrı zenginlik göstergesi, dört ayrı imaj.

Jeep'e binmenin kendisi zaten başlı başına zengin olmayı gerektiren bir şey. Ama son yıllarda jeepe binen kadın oranlarındaki artış bir tür zenginliğe işaret ediyor. Kadınların bir anda zengin olduklarını, önlerinin açıldığını, üst düzey yönetciliklere getirildiklerini, pozitif ayrımcılığın sonucu artık kadınların erkeklerden daha fazla para kazandıkarını, futbol takımlarının milyon dolarlarını kadın futbolcu transfer etmek için harcadıklarını söylemeyeceksek, bu kadınların jeeplerini kendi paralarıyla almadıklarını söylememiz gerekecek. Allah nimetlerini kulunun üzerinde görmek istermiş gibi safsatalarla zenginleşen ve dünya nimetlerini sonuna kadar kullanan sağcı arkadaşlarımız belli ki karılarını bu nimetlerden mahrum etmiyorlar. Jeepler çoluk çocuğu gezdirmek, yakın dostların ihtiyaçlarını gidermek, bazen cemaate hizmet etmek, ama çoğu zaman da yerden yükselmek, hem de sıradan bir arabanın yükselttiğinden daha fazla yükselmek için kullanılıyor. Karşı mahallede jeep merakı zaten öteden beri var. Onlar bu meraklarını herhangi bir şeyin arkasına saklama gereği bile duymadan kadınlı erkekli dile getiriyorlar. Nefsler var elbette bunu kimse inkar etmiyor. Jeep değil helikopter bile kullanabilirsiniz isterseniz. Buna kimsenin bir diyeceği yok. Jeep bir arazi aracıdır sadece, bunu alıp şehrin göbeğinde kullanmak da görmemişlikten, kendini başka insanlardan ayırmaktan başka bir anlama gelmez. Bu hem sağcılar için hem solcular için hem orta yolcular için böyledir. Ne arabanın sağlamlığı ne Allah'ın nimeti oluşu bu gerçeği değiştirmez.

Çizme konusuna gelince. Bugünkü kullanımı itibariyle tuhaf bir ayakkabı türü. Genellikle tarlalarda kullanılır. Yapılışı itibariyle tarlada dizinize kadar suya ya da toprağa gömülmek zorunda kaldığınızda ya da kar yağışının yoğun olduğu bölgelerde yine dize kadar kara batmamak için icad edilmiş bir ayak kabıdır. Büyük şehirlerde çizme giymenin işlevsel denebilecek bir tarafı neredeyse yoktur. Dolayısıyla sınıfsal bir ayrıma işaret eder. Ama burada asıl ayrım, çizme giymenin ötesine geçmiş durumda. kaç paralık çizmeyi, hangi mağazandan alıp giydiğiniz asıl çarpışma alanını oluşturuyor. Görece yoksulların giydikleri çizmelerle daha üst sınıfların ve en üst sınıfların giydikleri çizmeler. Yanda gördüğünüz manasız çizme modeli zengin olmanın, üst sınıfa ait olmanın bir göstergesi olarak kullanılıyor. Moda denen şey acayip bir şey. Böyle çirkin birşeye bir sürü para ödetebiliyor. Üstelik bunun artık zengini yoksulu da kalmadı. Daha yoksul olanlar, ama oldukları sınıfa değil de daha üst sınıfa ait olma iddiasında olanlar, bu çizmelerin ya da başka çizmelerin çakmalarını giyiyorlar. Böylece çizme denen şeyin işlevselliğinin ötesinde cinsel ve ekonomik bir anlamı oluşuyor. Ekonomik olarak ben zenginim ve bu sefil kalabalıktan farklıyım, daha rahat bir hayat yaşıyorum manasına geliyor. Cinsel olarak da daha çekici ve yerden yüksek, beğenilmeye layığım demek. Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Onu alma beni al. Bu şekilde görünür olabilirsiniz. Yoldan geçen satıcılar, çiçekçiler, ellerinde tester'larla sokaklarda müşteri avlamaya çalışanlar sizi görür ve saldırırlar. Ama sıradan biri olarak, herhangi bir kıyafetle yürüdüğünüzde bütün satıcılar yolunuzdan çekiliyor. Satın alabildiğiniz oranda satın alınabilecek biri haline geliyorsunuz kendi paranızla üstelik. Nasıl bir üst sınıfmış, gözünü seveyim..

Yorumlar

  1. "Satın alabildiğiniz oranda satın alınabilecek biri haline geliyorsunuz" demişsiniz; bu sadece meselenin bir yönü, öbür yönü yazının baş tarafındaki sağcıların bir kısmının durumunu açıklıyor: "kişinin satın almak istedikleri onu önce değerlerini, sonra kendini satan biri haline getirebilir." bugün satın almak istediği şeyleri düşünerek paralı adamla evlenmenin gereğine inanan kızlar var.

    dikkat edilsin imanlı, haysiyet sahibi olması istenmiyor öncelik parada. bir insani haslet aranmıyor, hayır haslet aranmıyor. olması istenmiyor, sadece parası olması isteniyor. para yeter. her şeyi halleder, diye düşünülüyor. işittiğimde şaşırıp kaldım, kız yanındaki kadına "benim imanım var abla onunki olmayıversin" dedi. ekledi "yoksulluktan bıktım. sobadan bıktım."

    şimdi düşünüyorum, bu kızla empati kuruyorum, hayatı boyunca ne yapsa sahip olamayacağını düşündüğü yığınla şeye sahip olmak için bir erkeği seçecek... öbür tarafta erkek de kızın parasından ötürü kendisini seçtiğini bilecek, bu iki kişi arasındaki ilişkiyi düşünüyorum. düşünüyorum, işin içinden çıkamıyorum.

    kızın yaşadığı yoksulluktan bıkması anlaşılır bir şey, yine de işin içinden çıkamıyorum. ne yapmalı bu kız?

    YanıtlaSil
  2. tunik var bi de. ayrıca ele almak gerekiyo ama. tunik seksenden sonra doğan müslüman kızların vicdanıdır. bizim kuşak işte. dapdar kot giyiyosun. ama tunik de var sallanmış dizinin üzerine kadar. rahatsın. hakan abi bi gün evde otururken vicdanın nasıl olumsuz kötü karanlık bişey olduğunu anlatmıştı. her cümlesini kazmıştım beynime. vicdan kötü zamanlarda kötülüklerle ortaya çıkar. ahlak hesaba katılıyorsa vicdana gerek yoktur. tuniği geçiriyosun kotun üzerine ve vicdanın pasparlak oluyo.akepe de bir tunik bence. düşünmek lazım.

    YanıtlaSil
  3. zengin koca bulup evlensin bu kız. karşılığında verebilecek bir şeyi mutlaka vardır. karşılığında vereceği şeye de zengin koca taliptir belki. ben burda bir problem göremiyorum. asıl problem paravan kullanarak zenginleşmek. zengin olmanın ya da zengin olmayı istemenin tam anlamıyla kötü bir tarafı yok. benim içimde de zengin olmayı isteyen bir taraf var. anneme ev almak istiyorum mesela, çocuklarım rahat yaşasınlar istiyorum ama bunların hiçbirini İslam adına istemiyorum. Soba yakmatan bıkıp zengin koca arayan kızın (hem teorik olarak hem de ahlaki açıdan) yanlış bir şey yaptığını da düşünmüyorum. Nasiptir olur. Allah eş tercih etmenin yolunu göstermiş, bu onun dışında değil. Derece bakımından biraz düşük sayılabilir belki ama öyle saymak da benim haddime değil.

    YanıtlaSil
  4. yorumda da söyledim, kızın yoksulluktan bıkması anlaşılır bir şey. ama salt bu yüzden bir erkeği tercih etmesine takıldım, tercihin tek sebebinin zenginlik olması çok rahatsız eden bir şey. en temelde hiç kimse ben fakir olayım, yoksul kalayım diye hareket etmez zaten. eski abdallar dışında. yoksulluğu parayla silebiliriz, silmesine de parayı neyle sileceğiz?

    bir de öbür tarafı işin: "benim imanım var onun ki olmayıversin", insanların imanı var mı yok mu, buna girmiyorum. tartışma konusu edilecek bir şey değil kişinin inancı; kızın tercihini belirleyen paranın diğer tüm etkenleri silmesine içerliyorum.

    sanırım gerçeklere içerliyorum.

    YanıtlaSil
  5. tunik konusuna m. küçükçifci değinmiş biraz ancak sizin de ele almanız daha başka olacaktır tunik ve dar pantolon mevzusunu melek abla.

    YanıtlaSil
  6. tunik, butik derken içim bayıldı. islami burjuvaziye karşıyım [ulan]. modaya karşı değilim ama. olabilir.

    YanıtlaSil
  7. İslami burjuvaziye karşı olup modaya karşı olmamak nasıl oluyor?

    YanıtlaSil
  8. Şöyle oluyor olabilir. Birinci kuşak burjuvalar modaya filan ilgili değillerdir. Küçük burjuvalar yani ikinci kuşak ise işin daha çok gösteriş tarafına eğilirler. Moda fikri onların eseridir. Şimdi bizim İslami burjuvalarımızın mahdumları da elbet küçük burjuvalığın rükünlerini yerine getirecekler, getirsinler. Butik açsın tunik kuşansınlar. Küçük ve burjuva olduklarını kabul ettikleri müddetçe onlarla da bir problemim yok. Moda fikri burjuvanın asaletidir. Sahte bir asalet tabi parayla satın alınan filan. Bununla da bir problemim yok. Sahteliği kabul edildiği müddetçe bittabi. Ama İslami burjuva deyince işin içine başka işler giriyor. Tarikatlar giriyor mesela. İslami seçkincilik giriyor. Sahte olan ile hakiki olma ihtimali olan arasındaki ayrım ortadan kalkıyor. Neyse. Moda fikrine kaşı tavırsızım. Küçük burjuvalığım sabah kahvaltıda gazete okumakla sınırlı kaldığı için sanırım. Vermeseler okumam. Okuyorum ama. Öte yandan "moda", "moda fikri"nden bağımsız bir şey. Mevsimler gibi doğal bir yanı var. Yapraklar sararır düşer kızlar ugglarını giyer. Ben görüp geçerim. Oturup hazlanmam ama takip ederim. Olabilir. Olamaz mı?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun