Ana içeriğe atla

Kerbela hepimizin matemi mi?

Başbakan böyle demiş. Popülist bir söz. Başbakanın ülkesinin bir sosyal kesiminin matemini sahiplenmesi kötü bir şey gibi görünmüyor. 10 Aşurede Caferi ve Alevilerin yas tutması her zaman saygıyla karşılanacak bir hadisedir. Her yas muhteremdir. Ve her zaman ve her yerde muhteremdir. Ama bizim yasımız mıdır, Hazreti Hüseyin'in şehadeti nedeniyle bin yılı aşkın zamandır tutulan yas? Hem evet hem hayır. Hüseyin (r.a.) Peygamber Efendimizin torunu olarak yani ailesi olarak sevdiğimiz bir şahsiyet her şeyden önce. Öldürülmesi üzücü. Karakter itibariyle de sevilen, sayılan, hakkında bildiklerimiz sayesinde yüceliğini kabul ettiğimiz biri. Ama 10 Muharrem matemi paylaşılmak, gelenek olarak sindirilmek ve uygulanmak zorunda değildir. Bizim yani Hanefiliğin yaşam tarzında, tarih anlayışında böyle şeylere yer yoktur. Biz Peygamber Efendimizin doğumunu kutlarız, ölümüne vurgu yapmayız. Onun yasını tutmadığımıza, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali'nin yasını tutmadığımıza göre, Hüseyin'in matemi özellik kazanıyor. Bu o gün olduğu gibi bugün de insani, dini, ahlaki bir olay, yas olayı olduğu kadar bir siyasi tezkiredir de. Şiiler o günü unutmamayı ilke edinmişlerdir. Hüseyin'in yasını tutmak, bunu gelenekleştirmek aynı zamanda Yezit soyuna karşı intikam yemini etmiş olmakla ilgilidir. Zaten Taziyede kendini yaralama ve kan akıtma göreneğinin temelinde bu var. Kendine zarar verme amacıyla değil, Şiilerin dövünmesi kendilerine jilet atmaları. İntikam içindir. Kültler ve ayinler tarihine bakıldığında benzeri kanlı ayinler olduğu görülecektir. Kurban ayinidir temelde. Kurbanı tezkiredir, matemdir ve kurban ancak intikamla tamamlanır. Burada paganlığın kurbanı değil, İslami bir mezhebin kurbanı söz konusudur. Tanrıların veya totemlerin gazabını önlemek için gençlerin kurban edilmesi değildir. Hazreti Hüseyinle özdeşleşmek, Ehli Beyt halifeliği adına gençlerin şehit olmaya ant içmesidir. Ben Ehli Beyt halifeliğini itikadımın, mezhebimin, siyasi anlayışımın bir bölümü gibi görmüyorum. Halifelik de saltanat veya çok genel olarak iktidar da tartışmalıdır ve tüm insanlara açıktır. Ebu Sufyan-Muaviye-Yezit partisinin Ali-Hasan-Hüseyin partisine tarihsel olarak galip gelmiş olması o günün bir olayıdır ve bugün için bazı anlamlar çıkarılabilecek olsa da idealleştirilemez, düzünden veya tersinden İslam yerine konamaz. O günün insanları çoğunlukla Ali ve Hüseyin'i (r.a.) desteklemediler. Ve bu bir bölünme süreciydi de aynı zamanda. İslama sonraki yüzyıllarda giren bazı ülkeler ve halkları bu geçmiş olayı idealize ettiler ve merkezle kavgalarını bunun üzerinden sürdürdüler. Başbakanın sözü popülizm açısından ne kadar sempatik olursa olsun ideolojik ve politik olarak o kadar temelsiz, tutarsızdır. Merkez karşıtını bağrına basıyor. Fakat bu tutarsızlık, bu çelişkili beyanlar ve duruşlar hayatla tutarlıdır. Çünkü Türkiye Caferileri merkezle birliktedir. Ne paganlık, ne din, ne tarih, ne siyasi muhalefet. Bu artık önemli oranda duygusal bir durumdur. Halkalıya, 10 Aşureye elbette saygı gösteriyorum, çocukluğumuzdan beri bu konuda aşılıyız, Caferi mahallesinde büyüdük. Ama dahil olmak gibi bir tercih yoktur. Kerbela ancak duygusal ve imgesel olarak sahiplenebileceğimiz bir şey. Caferi olmadan Kerbelacılık oynamak postmodern bir şekilden ibaret. Her yalakalık fırsatına atlayan müteşairler birkaç satır Huseyn filan diye bir şeyler karalar, siz de Facebookta paylaşırsınız; sonraki "paylaşım" anına odaklanırsınız. Halkın bundan saygılı bir surette uzak durduğuna dikkatinizi çekerim.

Yorumlar

  1. merhaba,
    bu yorumları yazmaya oturmadan az evvel komşumuz aşure getirdi, çocukluğum boyunca her sene annemin teyzemlerle bir araya gelip aşure yaptığını ve komşulara dağıttıklarını hatırlıyorum. alevi değiliz, fakat öyle tahmin ediyorum ki türkiye'de yaşayan türkmenlerin büyük çoğunluğu gibi on kuşak önce bugün alevilik olarak anılan inanca üyeydik. son dönemlerde yabancıların aleviliği, eski anadolu halklarının dinsel inanışlarının bir kalıntısı olarak göstermek, (yok alevilik luvi'den geliyormuş ) ve bu yolla bir etnik azınlık daha kurgulamak gibi bir planı söz konusu. bu konunun karşıt görüşlerin gizli anlaşması ile için için işlendiği tv programları yapılıyor, izliyoruz. hatta birine de sırf bunu söylesin diye ismet özel’i çıkarmışlardı. Zira Türklüğü Müslümanlık üzerinden tanımlamaya Alevilerin türk olması engel.
    anadoludaki yerleşik halkın sünni müslümanlığı benimsemesinin göçebe türkmenlerden daha kolay olduğunu tahmin edebilirsiniz. babai isyanından beri, alevilik-sünnilik çerçevesinde yaşananlar hep bu -tarıma dayalı feodal ekonominin bir gereği olarak- zorla iskan etme ve buna karşı direnişler ekseninde gerçekleşen sınıf savaşımlarının görünümleri. şimdi kim merkez, kim çevre oluyor? farsileşen, araplaşan en sonunda da frenkleşen aristokrasi mi, yoksa türkmen mi merkez? bu ülkenin adı türkiye olduğuna göre... türk halk kültürü, halk müziği, şiiri tamamen bu inancın ve bu mücadelenin yörüngesinde gelişmiştir. çocukluğumdan beri halk müziği dinlerim, anadolu lisesinde okuduğum halde hiçbir zaman yabancı popüler müziklere bir özenti duymadım, sonradan klasik müziği öğrendim, sevdim, 12 yaşımdan beridir bağlama çalıyorum, babam da bağlama çalardı, bu konudaki kültürümün sizden daha geniş olduğunu tahmin ediyorum ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim: alevilik ve sünnilik terimleri ile düşünmek şart ise ben sünni bir türkü dinlemedim, sünni bir halk şiirine, halk şairine de rastlamadım, yunus emre de buna dahildir. tabii siz bu yorumları koymuyorsunuz buraya.

    YanıtlaSil
  2. sola ilişkin hakaretlerinize yanıt vermeye gerek duymuyorum. ama şunu düşünmenizi isterdim: burada yaptığınız yayının halka bir faydası var mı? tamamen popülerlik, görünürlük ile ilgili mecralar bunlar. burada dile getirdiğiniz özgün bir fikre de rastlamadım. siyasi şiir görüşünü savunduktan sonra, siyaseten bu kadar ikircimli olunmamalı. güncel her politik olay hakkında konuşup, ilginç bir biçimde hepsinden sıyrılıyorsunuz. kalıcılık gibi bir kaygınız olduğu için söylüyorum bunları. ama akp ya da ak parti demeyi ben örtük bir bildiri olarak algılıyorum. örtük bir bildiride bulunmayı mı yeğliyorsunuz?

    siyasal islam bana göre akp ile kendisini buldu, özünün sınırlarına şimdi erişti. çünkü milli bir kapitalizm mümkün değildir, faizsiz bir kapitalizmin mümkün olmaması gibi. bu yüzden milli görüş ve adil düzen de mümkün değildir, akp mümkündür ama. kapitalizme protestanlık kadar uygun bir ideoloji ılımlı islam.

    solcu diye tüketim kültürünün etkisindeki abuk subuk tipleri gösteriyorsunuz. 12 eylül bunları yarattığı gibi cemaatçi tipini de yarattı. Hatta Türkiye’de 12 eylül’ün ve özalizmin, dünya ölçeğinde de sosyalizmin yenilgisi üzerine estirilen neo-liberal rüzgarın etkileri olmasaydı, birçok genç sosyalizan birer islamcı olmaktansa sosyalist olacaktı. cemaatçi tipine gelirsek; patronunun, müdürünün karşısında babasının karşısındaki çocuk gibi utanan sıkılan koca koca adamlar görüyorum. kendinden güçsüz olanları beraberce ezmek, çoğunluk olmanın gücü ile ezmek, kendinden güçlüler karşısında boyun eğmek; yalnız bu değil, güçlüye boyun eğmek karşılığında güçsüze boyun eğdirme hakkı kazanmayı içine sindirmek -ki böyle bir yapıda kimse kendinde güçlü değildir, güçlü olan sistemdir sadece. bu bence sağcılığın tanımı olmalı. sağcı mevcut güç ilişkilerini çabucak sezip benimsemek bakımından yaratıcı olmaya, kendi ölçüsünü getirmeye en uzak kişidir. o ustaca koklar ve kimin güçlü kimin güçsüz olduğunu, hemencecik anlayıverir. Her çevrede, hatta solcular içerisinde de sağcılar çoktur aslında. sağcılık ile ticaret arasında özsel bir ilişki vardır. sizin halk olarak görmek istediğiniz, olduğu gibi kabul ettiğiniz kitlenin nasıl küçük menfaat ilişkileri ile sisteme bağlandığını üstelik bu çıkar ilişkilerini din ile meşrulaştırdığını görmüyor musunuz? köşedeki esnaftan başbakanın danışmanına danışmanının elini öptüğü şeyhe kadar uzanan iğrenç bir çıkar örgüsü ile her şeyi tükettikçe tüketen bir topluluk bu. güçlüleri zayıflara karşı korumak gerek demişti niçe. tam da bu günler için söylemiş.

    selamlar.
    o.kuzgun

    not:
    1)solcular:
    http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=16512571&tarih=2010-12-12

    2)semah dönen uygur türklerinin videosu:
    http://www.youtube.com/watch?v=dMsnRXDjvQA

    YanıtlaSil
  3. aşure arapçada 10 demek. çünkü 10 muharrem'de gerçekleşiyor bu mühim hadiseler. aşure hz.hüseyinin şehit edildiği için değil, hz nuh'a ufak bir selam gönderme merasimi olarak dağıtılıyor. aleviler de yekpare bir topluluk değil. ali balkız "aleviler müslüman değildir, bize müslüman demeyin" diyen hizipler olduğu gibi, izzettin doğan gibi, aleviliği islam içinde bir şube, -bölüm,tarikat,mezhep artık adına her ne denilirse- var. sonra ateist, laik, islam düşmanıyım diyemediği için arap düşmanıyım diyen alevi gruplar da var. onlar da kendini alevi olarak adlandırıyor. işte bu ateist, laik, arap düşmanları aleviler için söyledim aşurenin 10 manasına geldiğini. böyle bir ihtiyaç hissettim. çünkü artık alevilikte dedelik kurumu da eskisi gibi fonksiyonel değil. alevilik de dünyadaki her inanç gibi bu tekno-modern dünyanın saldırısından aldı alacağını.
    tekrar konuya dönecek olursak, hangi alevilik?
    alevi derken kim kastediliyor?

    ismet özel'i sırf bunu söylesin diye çıkarmadılar. adam onu zaten kaç sene önceden söylüyordu. ismet özel'in alevilikle ilgili söyledikleri rahatsız da etse, doğru. dağda yaşayan alevi, aynı aileden şehre göçen sünni oluyor. durum bu. bu toprakların karakteri bu. ortodoks inanç hakim olmuş daima. hatta ortodoks bile değil ortopraksi.

    eğer derdiniz, türklüğün müslümanlık üzerinden tanımlanmasıyla, orada işler değişiyor. demekki siz bundan rahatsız oluyorsunuz.

    ikinici yorumda da sol ile ilgili dertlerinizi yazmışsınız. keşke bu kadar lafı dolandıracağınıza direk gole gitseydiniz....

    YanıtlaSil
  4. o saydığınız isimlerin alevi toplumu içerisindeki hangi kesimin görüşlerini temsil ettiğinden ziyade, kimlerin alevler hakkındaki görüş ve planlarını temsil ettiklerine bakmak lazım.

    ateist, laik, islam düşmanı, arap düşmanı bunların dördü de birbirinden ayrı şeyler sizin dünya görüşünüz bunları tek bir kavram alanı içerisinde toparlıyor ise ben bilemem. ama bu tarz düşünmenin aklı ve vicdanı nasıl kör ettiğini iyi bilirim.

    bence siz ismet özel'in ne dediğini de anlamamışsınız.

    "eğer derdiniz, türklüğün müslümanlık üzerinden tanımlanmasıyla, orada işler değişiyor. demekki siz bundan rahatsız oluyorsunuz."
    derdim türk'ün müslümanlık üzerinden tanımlanması değildi, olsaydı tabii ki ondan rahatsız olurdum. o demek ki fazla olmuş sanki. ama ben sizi anlayabiliyorum. eğer bir topluluk önünde tartışıyor olsaydık. siz tam bu anda izleyenlere bakıyor olurdunuz.

    ben türklüğün tanıma muhtaç olduğu kanısında değilim.

    YanıtlaSil
  5. ben iki isim saydım, biri ali balkız diğer de izzettin doğan. bu iki isim de "alevi"leri temsil ediyor.
    kimler aleviler hakkında plan yapıyor bilemiyorum. ama allah'a inanmayan alevilerin olduğunu biliyoruz.
    bir derece düşüğü hz.peygambere inanmayan alevilerin olduğunu biliyoruz.
    hz.peygambere "kerhen" inanan cebrail (as)'ı yanlış kişiye peygamberlik getirdiğine inanan alevilerin olduğunu biliyoruz.
    hz.peygambere de inanan alevilerin olduğunu da biliyoruz.
    nadir de olsa hz. peygambere inanmakla birlikte zekat veren, hacca giden, namaz kılan, ramazan orucu tutan alevilerin olduğunu da biliyoruz.
    hz.ali'nin atatürk olarak döndüğüne inanan alevilerin olduğunu biliyoruz.
    var yani alevi türlü türlü...

    eğer bir plan varsa eğer, bu mevcut durum üzerine kurulmuş bir plandır. yoksa aleviler sonradan bu kadar çok fraksiyona bölünmüş değil. zaten Alevilik heteredoks bir inanç alanı olduğu için, bu kadar kolay manipüle edilebiliyor. artık bu plancılar, maniplasyon yapan adamlar her kimse..

    aynı şekilde, ateist, laik, islam düşmanı, arap düşmanı da tasnifi de alevilerin bu kadar çok parçalı bir yapı olmasından mütevellit.

    arap düşmanını çıkarırsak aradan ateist, laik ve islam düşmanını tek “kavram(?)” altında gavur diye toparlayabilirim. buna iman ediyorum. bu tarz düşünmemin aklımı ve vicdanımı kör ettiğine inanmıyorum. Tam aksine, asıl vicdansızlığın hümanizm ve kardeşlik türkülerinin olduğuna iman ediyorum yine.

    eğer bir topluluk önünde konuşsak bu cümleleri bir araya uzun bir sürede getirirdim. çünkü bunları irticalen değil, tartarak, düşünerek iki üç kere okuduktan sonra yazıyorum. topluluk önünde de kimseye yaranmak için yahut bir beklentiye matuf konuşmazdım herhalde. sırf bu yüzden iki kere işten çıkarıldım ben mesela. toplulukla, ilgili problemlerim yok.

    türklüğün tanıma muhtaç olmadığına kani olmanız sizi bağlar. ben burada size bir şeyi dikte etmiyorum, buradan yorumlarla ne kadar dikte edilebilirse bir şey artık?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun