Ana içeriğe atla

Yerli turistler için İstanbul Rehberi 1


Babaannem iki aydır bizde kalıyor. Çünkü hırsızlar evinin pencerelerini çalmışlar. Babaannem iki aydır bizde kalıyor, çünkü evinin musluklarını da çalmışlar. Babaanneler, yaşını başını almış koca karılardır. Ağlayarak size musluklarını hırsızların çaldığını anlatıyorlarsa, bu ne kadar komik olsa da gülmemeniz gerekir. Gülerseniz size küserler.Babaannem Evren mahallesinde oturuyor. Evren mahallesi, Ateştuğla’nın hemen ötesinde. Buranın çocukları bali çekiyor. Minibüs şoförlüğü yapıyor. Kız kaçırıyor. Adam öldürüyor. Musluk çalıyor, hurdacılara satıp bira alıyor. Hapse düşüyor. Buranın çocuklarının yanından geçerken tırsarsınız. Biraz Esenler gibidir. Ama Esenler’den daha lokal bir yerden, bir mahalleden bahsettiğimiz için, takdir edersiniz ki daha serttir. Esrar piyasasını saymazsak Esenler’in Karabayır’ı gibidir. Eyüp’ten, Eyüp’ün sakin sokaklarından Esenler’e gelen arkadaşlarım sokakta yürürken oldukça zorlanırlardı. Caddede karşıdan gelen herkesi düşman zannederlerdi. Kimse size yol vermez çünkü Esenler’de. Düz bir şekilde yürümenize imkan yoktur hiçbir caddede. Zikzak çizeceksiniz, sağ sol yapacaksınız, kendinize yol açacaksınız.
Grup Esenler
Esenler, Bağcılar, Güngören birbirlerine hem sınır olmakla hem yaşantı itibari ile yakın yerler. Bir de Bayrampaşa var. Ama Bayrampaşa’yı azıcık ayrı tutmak lazım. Oradaki göçmen etkisini de hesaba katmak lazım. Bakırköy’den ayrılıp semt olan bu yerlerin içinde en ilginç olanı, en uçta durduğu için Esenler. Kürt nüfus oldukça fazla. Bizim mahalleye ilk gelen Kürtleri hatırlıyorum mesela. (yaş 8) İlk önce bir daire kiralamışlardı. Sabahları o eve yaklaşık 20 ekmek girerdi. İki üç çocuk sürüne sürüne taşırdı ekmekleri. Sonra daireyi satın aldılar. İki aile oturuyordu. Çocuklar çalıştı. Biraz zenginlediler. Bir daire daha aldılar. Yeni akrabaları geldi yanlarına. Çocuklar yine çalıştı, ayakkabıları yırtık olsa da kendilerine beş kuruş ayıramadılar. Kazandıklarını (hayır babalarına değil) en büyük amcalarına götürüp teslim ettiler. Para en büyük amcada toplandı. Araba aldılar. Yumurta işine girdiler. Minibüs aldılar. Yumurtaları depoya dizdiler. Sonra apartmanı komple satın aldılar. Burası bizim yan apartmandı. Mahalleli, Kürtlere ilk daireyi satıp buraları terk edenlere oldukça kızmıştı. Kimse Kürtlere daire falan satmayacaktı. Böyle bir baskı vardı. İşe yaramadı. Kürtler Esenler’de oldukça fazlalar şimdi.
Ateştuğla gençliği
Amacım size bir İstanbul turu attırmak. Ben sık sık İstanbul turu atarım. Evren mahallesinde yürürüm, İkitelli’de gezerim. Bazen mis gibi İcadiye’ye çıkarım. Oradan Kuzguncuk’a geçerim. Bazen hüzünlenirim, bazen düşünürüm, bazen küfür ederim. Yazı laçka olmadan, hemen, Kuzguncuk’tan bahsedelim mesela. Hani kurban bayramında ortalığı ayağa kaldıran insanlar vardır ya “hayvan katliamı” falan diye. İşte onların ataları burada oturur. Kaynak burasıdır. Siz zannedersiniz ki, bunların zihniyeti Kadıköy Moda’da inşa edilir. Yok öyle bir şey. Moda diye bir yer yok. Kalmamış yani. Eskidenmiş o. Moda, solcular, Kemalistler ve bunların ahbapları, ekonomik problemlerden dolayı içeri çekilirken terk edilmiş bir kaledir artık. Ben Ak Parti’nin yerinde olsam, kentsel dönüşüm adına Moda’yı İslamcılarla doldurur, burayı garantiye alırdım. Her neyse. Kuzguncuk’ta en çok hürmet edilen şey, köpekler, kediler ve delilerdir. Hayvanlar ve deliler kutsaldır burada. Deliyseniz, herhangi bir yere gidip yemek yiyebilirsiniz. Berbere gidip traş olabilirsiniz. Kahvede size üşenmeden çay ısmarlayabilirler. Evlerinin önüne kediler için mama, süt, su falan koyarlar. Bunun için birbirlerini teşvik ederler. Kedilere süt verelim kampanyası yaparlar. Afişler asarlar falan. Ama eğer başörtülüyseniz, boku yediniz. Ne köpek kadar değeriniz vardır ne de kedi kadar. Sizi görmesinler! Ya laf atarlar veya daha medenilerse böcek görmüş gibi suratlarını ekşitirler. Yanınızdan geçerken homurdanırlar. Penceredelerse sertçe perdeyi kapatırlar. Gariptir yani. Bu hayvan sever sapıklar, bir türlü Müslüman sevemezler. (Elit İslamcılara saldırmam hoşunuza gidiyordu dimi, şimdi nasılız, iyi mi?) İcadiye daha insani bir yerdir mesela. Üsküdar Merkezden Sultantepe’ye çıkıp, oradan İcadiye’ye oradan da Kuzguncuk’a geçerseniz, az çok anlayabilirsiniz buradaki hayatı. Kıyas yapabilirsiniz. Sultantepe’de az da olsa zengin Müslüman aileler vardır. İcadiye’de bu oran iyice düşüşe geçer. Kuzguncuk’a geldiğinizde ayağınız dolaşmaya başlar. Akaretler’deki sanat galerilerinin daha az modern ama daha anlamlı halleri vardır buralarda. Tek tük de olsa, zaten küçük ve kısıtlı bir alan olduğu için, buradaki insanlara yeter. Kuzguncuk’un sanatını anlayabilirim, yani buna kafam basar. Ama Beşiktaş Akaretler’deki sanat galerini bir türlü çözemiyorum mesela. Ya çok modernler, bizden en az 10 yıl önde gidiyorlar. Ya da sapık züppeler bunlar. Büyük büyük salonlarda para aklıyorlar. Başka bir şey gelmiyor yani aklıma. Dönüp bakmaya kalktığımda, pornografik şeyler görüyorum. Kendimi lanetlenmiş gibi hissediyorum. Yanlarından geçmeye utanıyorum. Hazır Akaretler’e atlamışken, buradan da bahsedelim biraz. Beşiktaş deyince aklıma birçok yer geliyor. Barbaros Bulvarı… Ortaköy... Akaretler… Akaretler deyince de aklıma öğlen birde uyanıp iki buçukta kahvaltı salonlarında kahvaltı yapan üniversite çocukları geliyor. Her gelen arkadaşa onları gösteriyorum. “Bak Taha, bu elimde görmüş olduğun bir üniversite öğrencisi ve akşamüzeri saat dörtte kahvaltı yapıyor.” Geceleri de canlı müzik çalan kafelerde kopuyorlar. Ama gece mekânları çok değil burada. Size gece mekânlarını anlatacağım ama aklıma Cezayir Sokağı geldi. (onlar hala Fransız Sokağı diyorlar) Unutturmazsanız, orayı da anlatırım.
Bakırköyde kopanlar
Gece kopmak için en mükemmel iki yer Taksim ve Bakırköy’dür. Olağanüstüzengin sosyete nerede takılıyor bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Ben sokağın çocuklarından bahsediyorum size. Geceleri beraber yolculuk yaptığımız çocuklardan. Gece seferlerinin müdavimlerinden... Leş gibi kokan çocuklardan... Taksimi zaten biliyorsunuz. Ama Taksim’i bir de Cumartesi geceleri seyredin derim. Nasıl Kadıköy’de gece gezerken (isterseniz en Müslüman yeri olan Erenköy’de gezin) o günün Cumartesi mi yoksa Pazartesi mi olduğunu rahat bir şekilde anlayabilirseniz, Taksim’in Cumartesi’si de çok şey anlatır efendim. Kesinlikle çok ciddiyim. Konfeksiyonda hafta boyu çalışan Esenler çocukları, Bağcıların trikocu gençleri, İkitelli’nin musluk çalan çocukları, kazandıkları paraları kopmak için harcayacaklarsa mutlaka Cumartesi gecesini seçerler ve ayrıca Taksim ve Bakırköy’den başka bir yer bilmezler. (Ortaköy’ün o meşhur birahanelerine ancak araba aldıkları zaman gelirler) Taksimde cadde üzerinde olan kulüpler, barlar, Bakırköy’de sokak içlerine serpilmiştir. Ama oldukça çoktur. Görebildiğim kadarı ile de tıklım tıklım dolarlar. Tüm o karmaşada, entel dantel çocukların arasında, fakülteden çıkmış garip saçlı zengin çocukların arasında, yazın ortasında harley davidson giyen aykırıların yanında, bu konfeksiyon çocukları da vardır. Eğer iyi bir çocuk olursanız, siz de onları görebilirsiniz. Olmadı, bir Cumartesi gecesi 2:45 gece seferinde 89C’nin arka koltuğundan birine oturursanız, söylediklerimi bilimsel veriye dönüştürüp belgeleyebilirsiniz.
Cezayir sokağı
 Cezayir sokağı bambaşka bir yer. Cemil İpekçi’nin mekanıdır en başta. Hemen sokağın en tepesinde atölyesi vardır. Fransız usulü yapılar rengarenk boyanmış, cafeler sokağın içine taşmış, oldukça seviyeli bir yerdir burası. Bahçelievler’in çocukları bir kızla ilk defa çıkacaklarsa etkileyici olsun diye, arayıp burayı bulabilirler ama Bağcılar’ın Esenler’in çocukları burayı hayatları boyunca muhtemelen hiç görmezler. Eğer iş için, mesela mermer döşemek için gelmişlerse başka tabi. Esenler’in Kemer mahallesinden gelip (sayemde) İpekçi’ye boktan bir mermer masa yapan sanatkar (sanatkar diye kakaladık, aslında mezarcıydı) arkadaşım böyle bir sokağın varlığından başka nasıl haberdar olabilir ki? Her neyse… Burada, bilenler bilir, kahve isterseniz (bir çok yerde olduğu gibi) yanında kurabiye de getirirler ve iki kahve için 20 liranızı cukkalarlar. Sanatçı tiplerdir. Dizilerde yardımcı oyunculuk yapan çocukları servis yaparken falan görebilirsiniz. Herkes oldukça kibardır. Yaşlı ama pembe gömlekli adamlar vardır. 50 yıllık müdavimdir bunlar. Çay içince para ödemeyenler çoktur. Daha sonra öderler. Öyle yani. Nasıl oluyor bilmiyorum. Müdavimleşme söz konusu burada. Bizim Çınaraltı’lar gibi. Nusret Fatih Ali çalarlar. Hem (kaliteli) içerler hem de Nusret çalarlar. Ben buna inanamamıştım. Cezayir sokağında içkili bir mekanda Nusret Fatih çaldığını duyduğumda, alt üst olmuştum. Hayatımı Cezayir sokağında Nusret dinledikten önce ve sonra diye ayırabilirim yani. Öküzlüğümü biraz üzerimden atmama yardımcı olmuştu bu olay. Her şey göründüğü gibi değildi. Neyse, ne yaparsa yapsınlar. Sıkıldım, belim ağrıdı, uyicam. Sonra devam ederim.

Yorumlar

  1. sen deli misin abdullah?
    seni tanımıyorum ama çok hoşsun ya hu. daha fazla yazarsan üzülmem. mutlu bile olabilirim. olurum bak, sahiden.

    YanıtlaSil
  2. 10 nümro, eline sağlık abdullah.
    elit islamcılara saldırmakla yetinmemeni de destekliyorum. selamlar.

    YanıtlaSil
  3. Okurken gülümseten ve meraklandıran bir yazı olmuş :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun