Ana içeriğe atla

haydi! sokağa dön.

Dışarda başkaları var, içerde benden başkası yok. Evden çıkasım gelmiyor nefret ediyorum bu durumdan. Evden çıkası gelmeyen insan evde de birşey yapamıyor çünkü. Hakan abi “çok umutsuz zamanlarım da oldu şimdi iyimserim” gibi bir şey söylemişti. 71 doğumlu ama. 40 yaşında söylüyor bunu. Ben söyleyemiyorum. Umutsuzum. Kişisel bi beklentim yok. Mesele o değil. Umutsuzluğum başka şeylerden kaynaklanıyor. Manisa Gördes’te Mehmet Akif Ersoy okulunda öğretmenim. Salı hariç her gün okula gidiyorum. Çocuklara “eraeytellezi yükezzibü…” gibi şeyleri ezberletiyorum mesela. Ümitsizliğim bu yüzden. Bu böyle öğretilmez. Öğretmeyi de canım istemiyor zaten. Başbakan bir yerde çıkıp konuşmasına Türkçe besmeleyle başlıyormuş: rahman ve rahim olan Allahın adıyla. Böyle bir şey de yok. Besmelenin Türkçesi “bismillahirrahmanirrahim”dir. Dedem rahman ve rahim olan allahın adıyla lafından bir şey anlamaz. Ama besmeleden anlayacağını anlar. Ümitsizliğim bu yüzden. Başörtüsünden değil ama başörtülü insanlardan nefret eder hale geliyorum yavaş yavaş. Ya da geldim bile. Evin karşısında yüksek okul kafesi var. Sigara içmek için balkona çıktığımda canım sıkılıyor. İçeriye girince bir sigara daha yakıyorum. Genç olmak diye birşeyi hiç yaşamadım. Sebebi ortalıkta gezen gençler. Buraya gelirken Manisa’dan Akhisar’a geçiyorsunuz, ordan buraya. Akhisar otobüsündeki muavin “Abi Gördes küçük yerdir taam mı, kız gelmiş üniversiteye İstanbul’dan erkek bulamıyo Gördes’te. Kızlar motordur anlayacağın kolaydır orda,” gibi şeyler söyledi. Genç olduğum için söyledi bunu. Genç adam napacak Gördes gibi bir yerde demek istiyo. Yani. Biz gene iyiyiz ama yine de bombokuz. Büyüklerimiz iyi sabrediyor bize. Ankara’yı özlüyorum şimdi. Sadece ama sadece Orhan abinin dükkandan Hakan abinin eve kadar yürümek için. Ayrıldıktan sonra konuştuklarımızı cep telefonuma mesaj olarak kaydetmek için. Burda ev arkadaşlarımdan birisi ülkücü, diğeri nurcu. Meslektaşlarımın yarısı hisse senetleriyle meşgul, yarısı avon kataloğuyla. Genç yok diyordu İsmet Özel, çünkü yaşlılarımız yok. Evet, yok.
Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Bu birkaç basit cümle dergiyi kitabı defteri şiiri yazıyı tekrar masaya koymamı sağlayacak. İnşallah. “Umutsuzluk en büyük günah” diyor Erhan Güleryüz. Biliyorum. Sokağa çıktığım zaman kendimi gerçekten sokakta görmek istiyorum. [Popülist psikoloji] İçerden bıktım. Dediğim gibi içerde kimse yok.
Dışarısı insan dolu.

Yorumlar

  1. Emre Özçelik5 Ocak 2011 01:14

    Mesela, Küçükçifci kardeşim, ben Arslanbenzerlerin popülizmini anlamakta epeyce güçlük çekiyorum, ki bunlar kendilerine saygı duyulmasından dahi hazzetmeyecek katılıkta insanlar, gibi bir intiba uyandırıyorlar insanda. Öyle değildirler, muhakkak. Ama öyle. Ama senin bu güzel iletin, yazın, mesajın, her neyse, o kadar güzel ki...

    Popülist olmak nedir, senin bu güzel ama kısa yazın o kadar güzel ve özlü ki... Populizm işte böyle bir şey olmalı herhalde. Bu kolayca anlaşılıyor, senin kısaca yazdığından.

    Bilmem abartıyor muyum, ama popülizm Küçükçifçi'nin yazdığı şey olsa gerek. Duru, bir kere.

    Sevgiler, saygılar, selamlar,

    Emre Özçelik

    YanıtlaSil
  2. ant dergisi varmış bir zamanlar. parsayı yön dergisi topladığı için ant da dikkat çekebilmek için çok haşin, çok karamsar kapaklar ve sloganlar bulurmuş. ismet özel anlatmıştı. bir arkadaşlarını suratı asık görünce, ne o ya suratın ant kapağı gibi, derlermiş. "arslanbenzerler" deyince aklıma ant dergisini çıkaran, 71 muhtırasından sonra da avrupaya kaçan, bugün info türk adında türkiye muhalifi bir organizasyonu yöneten doğan özgüden-inci tuğsavul çifti geldi bir an. http://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm

    YanıtlaSil
  3. ismet özel ankaradaki bir konferansında anlatmıştı: "evvelden hacca gidenler şöyle derlermiş: oralarda (mekke-i mükerreme, medine-i münevvereyi kastediyor) namaz türkçe, ezan türkçe ama konuşmaya gelince karışıtırıyorlar."

    ümitsiz değil karamsarım.
    karamsar fakat ümitliyim,
    çünkü allahtan ümit kesilmez
    hatta ye's küfürdür.

    bunu da ismet özel söylemişti serdar akinan'ın programında. buna benziyordu en azından..

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. tartışmak çok garip bi kelime. bu işin kendisi de öyle.bana hep garip gelmiştir. tartışmayı itikadımıza sığdıramıyorum nedense. kavga olur tebliğ olur tebyin olur ama tartışma biraz saçma. ben bişeyi tartıyorum sen bişeyi tartıyosun karşılıklı tartışıyoruz. tartılarımız aynı mı bilmiyorum.tüm popülistlerin tartıları halkın çıkarlarıdır. başka kıstas bilmezler. mazluma dinini sormazlar mesela. hakan abiden Allah razı olsun. popülizmin ne demek olduğunun niçin elzem olduğunu bildiğimi sanıyorum. en azından. nefes alışımız dahi siyasidir ne dediğimizi biliyorsak,nerde durduğumuzu,kim olduğumuzu. bunun gereği olarak gülümseyenlerden -hisar dergisi kapaklarından- hiç hazzetmedim. hazzetmek üzereydim ki birleşik kitabevinde hakan abiyle tanıştık.

    tebessüm sünnettir bu sünnetten müslümanlar beni mahrum bıraktı demişti ismet özel. aynen öyle. bu asık surat, bu adamlara saygı duymaktan dahi gocunmayı gerektirmiyor. çayı çorbayla karıştırmadığımız sürece alnımızı karşımızdakine çevirip hissettiğimizi onunla paylaşabiliriz. popülistlerin alnı vardır. ne dedikleri açıktır. yalındırlar. karşılarına gelenden de aynı şeyi beklerler. uçmak kaçmak değil yürümektir aslolan çünkü. halkın yaptığı gibi. artisliğe gerek yok. neyse o. nezaketle artisliği karıştırıyo çoğu insan. popülist karıştırmadığı için çekilmez oluyor. varsın olsun. Allah kerimdir.

    YanıtlaSil
  6. Emre Özçelik6 Ocak 2011 12:55

    Yoksulluğu azaltacak her adım popülizmdir... Yaratılmışız, yani halkız, yani kusurlarımız var ve tam da bu nedenle popülistiz... Yaşayacak sanat, zümrelere değil, halka dayanan sanattır... Durum daha çok, etkin bir fail olarak halkın, oylarını, ayrıntılı işleyişini AKP'nin de bilmediği bir "halk mantığı" uyarınca AKP'ye vermekte karar kılmış olmasıdır... Popülistlerin tartıları halkın çıkarlarıdır...

    Bunlar, sadece son birkaç gündür bu blogda popülistler tarafından kurulmuş cümleler. Kimse kusura bakmasın ama bu cümleler "artisliğin" daniskası. Bu cümleleri halkı karşınıza alıp kursanız, halk size sadece şöyle bir bakar.

    Daha önce çok açık, yalın, duru, anlaşılır iki soru sormuş ama cevap alamamıştım:

    1. Popülizmin meramı, elitleri ve püritenleri halklaştırmak mıdır? Öyleyse, nasıl olacak bu? Şiirle mi, duayla mı? Halkı eğiterek mi? Nasıl? Bu tarihsel soruya, orijinal bir cevabınız gerçekten var mı, yoksa sadece bir cevabınız varmış gibi mi yapıyorsunuz? Ne dediğinizi, nerede durduğunuzu, kim olduğunuzu gerçekten biliyor musunuz yani? Yoksa tüm o iddialı cümlelerin satır aralarında, kendinizin ne dediğini, kendinizin nerede durduğunu, kendinizin kim olduğunu "anlamaya çalışma", keşfetme sancıları mı var?

    Elitleri ve püritenleri halklaştırmak gibi bir gayeniz yoksa, o zaman liberalizmin içinde eriyip gitmeye yazgılısınız. Çünkü yoksulluğu yer yer, zaman zaman azaltarak elitist-püriten düzenin olduğu gibi sürüp gitmesini sağlayan ideolojiye zaten liberalizm deniyor. Bir de popülizm çıkarıp, kafa karıştırmaya gerek yok.

    Kısacası, elitleri ve püritenleri nasıl halklaştıracağınıza dair somut birkaç cümle kuramadığınız ölçüde, muğlaksınız, anlaşılmazsınız, halktan uzaksınız.

    2. On yedi popülistin ismi blog'un sağ tarafında listelenmiş. Bu arkadaşlardan herhangi birinin, şu sorunun cevabını hiç bir araştırma-hesaplama yapmadan ezbere biliyor olması gerekir: Türkiye'de alt, alt-orta, üst-orta, üst sınıfların her biri toplam nüfusun yüzde kaçına tekabül ediyor? Bu arkadaşların büyük kısmının bu sorunun cevabını bilmediklerini düşünüyorum. Ama bu sorunun cevabını bilmeden popülistlik iddiasında bulunmak, "artislik"tir. Bu çok açık.

    YanıtlaSil
  7. sevgili emre "popülist kültür" başlığına hiç dikkat etmiyorsun. ütopist mantıkla düşünmeyi de bırakmıyorsun. popülist partinin siyasi iktidar programını soruyorsun. böyle bir program olmaması da popülizme dahil. halkı eğitmek filan... feylesof tutarsızlıklarını bir kenara koymak gerek önce. ben halktan daha iyi bilirim, ben şöyle yapıcam halk iyi olacak mantığının terkiyle başlıyor popülizm. birinci çeptır bu. ikinci çeptır ne diyeceksin sen hemen.

    YanıtlaSil
  8. Emre Özçelik6 Ocak 2011 13:40

    Sevgili Hakan, epeydir düzenli takip ediyorum blogunuzu. O bakımdan, ilk çeptır'da anlamadığım bir şey yok. Gerçekten. İlk çeptır çok açık, anlaşılır ve güzel. Dolayısıyla, "Popülist Parti"nin siyasi iktidar programını sormuyorum. Popülist Kültür'ün meramını, siyasi gayesini soruyorum sadece. Siyasi bir gayemiz yok, diyecek bir pozisyonda olmadığına, olmadığınıza göre, Popülist Kültür'ün siyaseten işe yarayabilirliğine dair ikna edici birkaç cümle kurmanı, kurmanızı beklemek bu blog'u takip eden herkesin hakkıdır, sanırım. Sorduğumun ütopizmle ilgisi yok yani. Pragmatizmle ilgisi var olsa olsa.

    İkinci çeptır'ınız yok henüz. Bu da çok açık. Yeni yeni kurguluyorsunuz bunu muhtemelen. Kendini keşfetmekten kastım bu. Bu da anlaşılır bir şey. İşgüzarlık ediyorum, biliyorum, ama ikinci çeptır'ı kurgularken birazcık pragmatik olsanız daha anlaşılır olursunuz demeye getiriyorum galiba.

    Her neyse... Barkın K. ile ortak bir blog da biz başlatalım diye karar aldık. Bir biz eksiktik belki de. Du bakalım, parsa'dan yüzde kaç pay alabileceğiz :)

    YanıtlaSil
  9. şimdi biz katı bir örgüt değiliz, bir ambiyansız. bu ambiyansın cümlelere indirgenmiş bir siyasi hedefi olmasını bekleyemezsin. tarif etmeye çalışırsak, en fazla şu söylenebilir. birinci hedef bu ambiyansa girip çıkan okur yazarların halk çoğunluğunun zararına ve kendi kişisel, ailesel, küçük grupsal, orta sınıfsal çıkarlarına faydalı her nesneden el çekmelerini, hele bu tür şeylerin haklılık, eşitlikçilik, özgürlükçülük, adalet diye yutturulmasına karşı uyanık olmalarını sağlamaktır. önce büyük halk topluluğunun yaşama şansını azaltan tedbirlerin bir parçası olmaktan kurtulmaya bakman lazım. içindeki seçkinciyi öldürmen lazım. eşitlenmen, sıfırlanman lazım. bunu becermişiz gibi üste siyasi hedefler koymak dürüstçe olmaz. bu bir insanın tüm ömrünü kaplayabilecek kadar uzun sürecek bir cihadı ekber demektir zaten. diğer cehtlere gelince; yol için önce yolcular gerekir. türkiyede neden islamcılık başarısız oldu. çünkü islamcılar yoktu. neden sosyalizm başarısız oldu. çünkü sosyalistler yoktu. halkçılar olmadan, halkçı yaşayışı halk yaşayışıyla uyum sağlamadan özge siyasi hedefler koymak şarlatanlık olacaktır ki türkiyede her düşüncenin daha çok şarlatanlığı yapılıyor. önce insanların mesela sivas yöresinden bir türkünün albinoni'nin adaggio'sundan aşağı olmadığını, hatta öznel nedenlerle az çok bir önceliğe sahip olduğunu sindirmesi gerekiyor. cahil, yoksul, çirkin, kaba halk putunun kafalarda kırılması gerekiyor. 10 yıllık siyasi hedefimiz bu. okur yazarları ideolojik şarlatanlığa karşı eğitmek. çünkü halkın pratik bilgiye ihtiyacı olduğu kadar eğitilmişlerin de edinmiş oldukları eğitimin beş para etmediğine dair bir ters eğitime ihtiyaçları var. insanın biliyorum sandığı şeyi bilmediğini, pratikte o bilginin konusunu yaşayan çoğunluktan geri olduğunu, ancak o çoğunluğa dahil olduğu yerde gerçek bir bilgiye yakın olduğunu kavraması gerekiyor. siyasi hedefimiz çok bilmiş kafaları kırmak, gibi bir sonuç çıkıyor bundan. öyledir.

    YanıtlaSil
  10. ayrıca dediğin az çok doğru emre. sınıfların ve gelir/mal sahipliği dağılımının çok fazla farkında değil 17 yahut 177 popülistimiz. zaten bu dava bir toplantı sırasında "narodnik" kelimesini genç arkadaşların bilmediğini fark ettiğim zaman başlamıştı. "genç siviller rahatsız mahatsız" şeylerinin sempati toplamaya başladığı, islamcı zenginlerin bayağı liberal olduklarının temayüz ettiği günlerdi. birkaç yıldır bu konu üzerindeyiz. alt orta sınıfın sınırı konusunda dünya çapında bir netlik yok ama, o da var. ben 2500 lira hane halkı (4 kişi, ana baba iki çocuk) gibi çeviri kokan bir sınır belirledim, ama halkı dinledikçe türkiyede alt orta sınıfın sınırının daha aşağı bir gelirle başladığını gözlemliyorum. ayda 1500 lira ve sıfır kira gibi bir şey var. yani kira ödemiyorsun ve 1500 lira hane halkı gelirin var. o zaman alt orta sınıftan kabul edilir gibi oluyorsun. 2250 liraya yuvarlayalım bunu, ki 2500'ün içine ben baz 800 lira kira da koymuştum kafamda. ama şunu söyleyeyim, aday-popülist arkadaşlar bir sosyalist ekonomisti aylarca dinleyebilirler, ben kefilim.

    YanıtlaSil
  11. Emre Özçelik7 Ocak 2011 01:04

    Emre Ozcelik wrote in aaallist:

    AAAL'de bizim donemimizde okutulan bir de The Pearl vardi. Fiona iyi guzel de; Juana, Kino, Coyotito kotu mu? Degil elbette.

    Meksikali fakir insanlardi bunlar hani. Kino ailenin reisi. Juana karisi. Coyotito cocuklari. Coyotito'yo akrep sokar. Somurgeci doktor tedavi etmeyi reddeder, "Ben veteriner degilim, zaten paraniz da yok sünepeler", falan. Para için, yani tedavi icin denize dalar Kino. Dünyanin en büyük incisini bulur. Komsularinin ve doktorun Kino'nun ailesine yaklasimi yuzseksen derece degisir hani. Mesudiyeli Dombililer sizi. Spoiler falan ama, sonucta Coyotito akrep sokmasindan degil ama baska bir sebeple mevta olur, Kino buldugu dunyanin en buyuk incisini tekrar denize firlatir, batsin bu dunya falan. Meksikali Orhan Gencebay'dir Sayin Steinbeck, bu baglamda.

    Fiona guzel, o kesin. Ama Kino da onemsenmeli.

    Inci, istiridye, John Steinback. Sedef Hanim kardesim, adinin manasini bildiginden hic suphem yok.

    Bir de Gazap Uzumleri var, ki onu okutmamislardi bize AAAL'de. Sonra kendi istegimle okumustum, son gencligimde. Tom Joad der ki:

    I'll be ever'where - wherever you look. Wherever they's a fight so hungry people can eat, I'll be there. Wherever they's a cop beatin' up a guy, I'll be there... I'll be in the way guys yell when they're mad... An' when folks eat the stuff
    they raise an' live in the houses they build - why, I'll be there. See?

    Bir de Hakan Arslanbenzer vardi bu listede, Tom Joad misali. Onu da hatirlatmak istedim esasen nedense.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun