Ana içeriğe atla

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Karaçayca nasıl ölüp gidiyorsa Kürtçe de ölüp gidecektir. Bunun acısını o dilin konuşanları, yaşayanları yaşar, başkası pek anlamaz. Tasfiye'deki arkadaşlar pece soba, şüşşeye cam, ataya baba demenin acısını nerden bilecek? Ben Kürdü anlayabilirim, biraz. Ama sadece biraz. Sonra masaya oturup ortak dilimizle, yani modern Türkçeyle, nasıl diyorlardı eskiden Beyoğlu lehçesiyle konuşmaya başlarız. Burada yazdıklarımı sobaya hala peç diyen annem bile anlayabiliyor. Adamlar anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirdiler filan ama Ulusal Dil mevzuunu başarıp bitirdiler. Okulla, devlet dairesiyle, TRT'yle mereteyle hepimizi aynı dili konuşur hale getirdiler. Bundan sora etnik geriye yürüyüşle hiçbir yere varılmaz. Tarih mevcut olmak üzerine kuruludur. Mevcut olmak için hepimiz Türkçe konuşuyoruz, Türkçe yazıyoruz. Bundan sonra ne olacaksa bunun içinde olacaktır. Ki artık Türkçenin resmi tek dil olup olmamasının da önemi kalmamıştır. Devlet kendine güvenirse Kürtçe televizyon açtığı gibi ikinci bir resmi dili de resmen ilan ve kabul edebilir. Tanzimat yapar yani. Her şey aynı kalsın diye her şeyin yerini değiştirebilir. Bunun karar merciinde olmadığımıza göre ve bana göre şu anda devlet de karar mercii olmadığına göre, buradan devam etmeye ve Taraf, Radikal yahut Birikim, Ekspres okuyarak kalbi ve kafası iyice karışmış saf Müslüman arkadaşları tuttukları yolda kendi hallerine bırakmaya mecburuz.

Yorumlar

  1. iki dil, pornografik bir şeydir.

    (politik olmaktan başka...)

    YanıtlaSil
  2. bazen ne güzel şeyler yazıyorsun h. arslanbenzer. süpersin diyorum :) iyi çalışmalar...

    YanıtlaSil
  3. eleştirmek başka hakaret etmek bambaşka bir şeydir. insanların düşüncelerini ya da yaptıklarını eleştirebilirsiniz. ama bu şekilde hakaret etmek de neyin nesidir?! kahve köşelerine dönmüş popülist kültür!

    YanıtlaSil
  4. hakaretleri kaldırdım canım. söylenen söze bakmak lazım. bakılmasını güçleştiriyorsa hakaretten vazgeçilir. böyle mevzularda üsteleyecek değilim.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. söz yazıya fazla direnemiyor ne yazık ki. kaybolmakta olan bütün diller sözlü olarak yaşıyor henüz. ama 30 yıl önceki gibi yaşadığı yerin tek hakimi pozisyonunu kaybettiler. memleketimin güncel durumunu izlemeyi istesem de bırakamam merak etmeyin siz. burada 3 konu önemli. 1) okul, medya ve resmi daire türkçe olmayı sürdürdükçe gelişim devam edecektir. 2) nüfusun yer değişimi sürdükçe birincinin etkisi katlanarak devam edecektir. 3) sözlü dil yazıya geçip kendi özgün gelişimini ileri seviyeye vardırmadıkça sönümlenmeye devam edecektir. üniversite lazım yani. siyasi bölünme lazım. ırak'ın kuzeyiyle türkiye'nin güneyinin birleşmesi lazım. bunlar olmadığı sürece yörel dillerin sönümlenmesi gelişimi hızlanarak sürecektir. analojik bakışla bir yere varılmaz. tarihsel bakıç açısıyla güncele anlam verebilirsiniz ancak.

    YanıtlaSil
  7. ben doğrudan yazının başlığına takıldım. "islamcı" demiş hakan usta.

    tevafuk bugün de mehmet akif'in, kızı suad hanıma yazdığı bir mektuba gözüm ilişti. şöyle:

    "...dikişi terakki ettirmen, reçeller kaynatman hakikaten hoşa gidecek haberler. aferin kızım, işte böyle olmalı. faziletli bir ev kadınından beklenilen: kocasına hürmet, evladına muhabbetten sonra yuvasının işiyle gücüyle seve seve, isteye isteye meşgul olmaktır. dünyada bu meşgale kadar hoş, müfid, sıhhi bir şey yoktur..."

    şimdi hangi islamcı hanımına, kızına, yeğenine, hısımına bu tarz cümleler söyler? söylemez, aksinin doğru olduğunu iddia eder, ediyor. adam karısının belediyede başörtülü olarak rahatça çalışması için bilmem kaç tane milletvekili, il başkanı sokuyor araya. -bunu yaparken de ehil olanı saf dışı bırakıyor. zaten "bizim" belediyelerimizde ehliyet önce kurbiyet aranıyor, ne ala- maddi durumun iyi, neredeyse beyaz bir amerikalısın. güvenlikli sitede bir ev, iki araba, iki çocuk. bırak da karın ev hanımlığı yapsın, karın senden çok işteki adamlarla muhatap oluyor dendiği zaman siktiri yiyebiliyor insan.

    ben "islamcı" kavramının miyadını doldurmuş bir kavram olduğuna inanıyorum. bu nevzuhur adamcıklara islamcıdan başka bir sıfat bulmak lazım.

    çember sakallı züppelere, başı örtük ama madem başımı örtümü giyerim kotumu-boyarım yüzümü diyen "bacı"larımıza islamcı demeyelim. bunların islamla alakalı herhangi bir derdi endişesi yok. hatta bunların mideleri, evleri, arabaları ve koltukları dışında herhangi bir dertleri yok.

    bunların hayatla münsabetleri, bir manavın önünde başıboş dolaşıp pırasalara dadanan ineğin hayatla münasebeti kadar. pırasa nerede hayat orada.

    YanıtlaSil
  8. tamam da, bir tuhaf küçümseme, bir tuhaf böyle olmasından haz duyma hali seziyorum. samimiyet önemlidir, tarihsel bakış günceli iyi bir tahlil için şarttır da; ancak bir dili ya da dilleri "ben orospu çocuğu liberalin her yirmi iki dildeki karşılığını öğrenmeyi taahhüt ediyorum" demeye getirecek (indirgeyecek demek daha uygun düşer ya) kadar küçümsemek niye, ne için?

    murat küçük

    YanıtlaSil
  9. ben acıdan söz ediyorum sen haz duymaktan söz ediyorsun. anadilinde yaşamamanın ne olduğunu benim gibi yaşayan bilir diyorum, başka dilleri küçümsediğimi söylüyorsun. mevcut durumdan da, bir önceki durumdan da, bir sonraki diye projekte edilen alternatiflerden de memnun değilim muratcım. kürtçü ya da türkçü olmayınca şişmiş bir kafayla kala kalıp etrafa bakıyorsun bazen. ama bunun da bir avantajı var. analojik/ideolojik bakışlardan kurtulup tarihin akışına bir nehrin akışına bakar gibi bakma şansın doğuyor bu sayede biraz olsun. bence en büyük samimiyet şu veya bu ideolojik niyete sahip olmamaktadır. hayal kurmamakta ve sakin olmakta.

    YanıtlaSil
  10. bir şeyin miyadı, içeriği -buna negatif yükü de denebilir- boşaltılarak değil, o şeyin içi başka bir şey alamayacak kadar doldurulduktan sonra bahse konu edilebilir. islami tezlerin islamcılar eliyle heba edilmesini konuşabiliriz. ama hakan bey’in yazısından ben düşmanın islamcılar değil neo-liberal politikalar olduğunu anladım. yanlış mı? bir performans değerlendirmesi yapılmıyor. kurbanları kendi hallerine bırakmalıyız artık gerçekten. abdullah bey’in yorumunda beni rahatsız eden, kullandığı dilin kendine dönük olmayan bir alana işaret eden iması. akkaşıklık iması. hepimiz pisliğin içerisindeyiz. popülizmin ya da islamcılığın negatif yükünden yüksünerek tutturacağımız yol bizi birikimcilerin, cihan aktaş’ın, büşra filmini yapanların ya da ne bileyim 60 darbesi sonrası meşruiyetlerini ve bahanelerini mendereslerin baskıcılığından aldıkları iddiasıyla orduya ağam, paşam, yiğidim çeken halk düşmanı türk basınının yolundan dirhem uzaklaştırmaz. yakın zamanlarda ismet özelden işittim. ülkücü kökenli hece yazarlarından birisi kendisine iyi de bu türk kelimesini çok kullanmasanız iyi olmaz mı türünden serzenişte bulunmuş. ismet özel amerikanın türk kelimesini yasak ettiğini ve türk vurgusundaki katmerli ısrarında bunların payı olduğunu söylemişti. islamcılık hakkında varsa söylenecek şeyler halkçılıkla olan alışverişi, ayrılıkları, dikiş yerleri olmalı. kavramların yükünü, ağırlığını taşıyarak. selamlar.
    fatih çalmaz

    YanıtlaSil
  11. valla ben negatif yükten falan anlamıyorum. fen derslerinde iyi değildim. o yüzden böyle terimler duyunca içim epey bir ürperiyor.
    ben kimseyi düşman ilan etmedim. ayrıca islamcılar ile neoliberaller yahut onların politikaları arasında bir fark var mı artık?

    ben hangi taraftayım, böyle birşey söylediğimde kendime dönük olmayan birşey söyleyip kendimi aklamış oluyorum? ben kendim şahsen, bir pislik içinde olmadığıma inanıyorum. elhamdülillah müslümanım, gücüm yettiyse elimle yetmediyse dilimle o da olmadı kalben karşı koydum marazlara. bunlar belki beni zor durumda bıkratı ama pislik içinde bırakmadı.

    ha bir de ismet özel demişsiniz. ne güzel. ki zamanında o da şöyle demişti: "Ben sizin durduğunuz yerden tedirgin oldum, başka yere gidiyorum."

    ben şunu söylemeye çalıştım, galiba onu da becerememişim. islamcılık, bir topluluk için merhem olacak birşeyleri vazeden bir görüşse bunun şimdiki "islamcı"larla alakası yok dedim. islamcılık eğer müslüman kalarak modern olmaksa islamcıların bu kadar modern zımbırtının yanında müslüman kalmak gibi bir dert ve endişeleri yok maalesef dedim.

    YanıtlaSil
  12. "bence en büyük samimiyet şu veya bu ideolojik niyete sahip olmamaktadır. hayal kurmamakta ve sakin olmakta." ifadelerinize katılıyorum, inanıyorum. ancak, geleneksel resmi anlayışla örtüşen bir taraf seziliyordu üslubunuzdan. kim söylese oraya gider ister istemez, yaklaşım ve tartışmaların da bir tarihi, psikolojisi var.

    ayrıca yerel/yörel bir dilden fazlası var, yazılı bir edebiyatı var (kırmanç, sorani, gorani, zazaca) farklı boyutlarda. anadilim kürtçe değil, ancak bu dilde konuşan ve yazan insanları, yani halkı gördükçe, tanık oldukça; ve edebiyatlarının yazılı bir tarihinden de (mesela 8. yüzyıldan bir divan) haberdar oldukça; ölmeye mahkum olduğu gibi şeyden öte, sorunları çözme, çözümü iyice kalıcılaştırma, yazılı kültürünü geliştirme gibi çabalara bakmak lazım. bunun için uğraşlar var, sanki bu tarafa eğilmek lazım.

    ayrıca, dilin resmi olması ya da politik bir konu olmasından öte, insani/sosyolojik tarafına eğilmek; politikayı da bu insani tarafın dönüştürmesini sağlamak lazım. bu da sizin dediğiniz gibi "şu veya bu ideolojik niyete sahip olmamak" olur sanırım. hayalperest olmadan ve sakin olarak da; ama bu "insani" niyet etrafında çabalamak ve düşünmek.

    murat küçük

    YanıtlaSil
  13. türkçe bilmezliğimi -haklısınız- bahane ederek başladığınız birinci paragraf ile; ismet özel'den işittiğimi söylediklerime güç devşirmek için kaynak gösterdiğimi sanarak başladığınız üçüncü paragraftaki ifadelerinizin hafifliğinden anlaşılıyor ki siz "benim dinim" demekte ısrarcısınız. tokuşturmak için ismet özel'i anmadım ve kişisel bir tonda cevap vermenizi gerektirecek bir niyetle yazmadım onları.
    şu meselenin üzerinden bir daha geçelim. derdim, yaptığınız islamcılık eleştirisi değil. mesele, islamcılık eleştirisi yapanlarla aynı şeyi söyleyip de aynı şeyi kastediyor olup olmamamızla ilgiliydi. Tefrik etme zorluğu üzerineydi. yani islamcılık eleştirisi yapılıyor ve bunun haklılığı değil konu. tabi ki sizi kastetmiyorum, ama onlar islamcılık eleştirisi yaparak islamın toplumsal ve gündelik hayatta görünmez olduğu siyasi ve sosyal bir zaman diliminin meşruiyetini sağlama gayreti güdüyorlar. mesela 30’lara, 40’lara örtük bir atıf olabiliyor bu eleştirilerin altında. Yani yaptığımız İslamcılık eleştirisi birilerinin işini kolaylaştırıyor mu zorlaştırıyor mu? yoksa birikimcilerin 90 sonrası yemeden içmeden kesilerek yaptıkları kemalizm eleştirilerinin neyi yanlış?
    milliyetçilik, sol, kemalizm, hatta islamcılıkla popülizm iç içe geçtiği için sap samana karışmış durumda. liberaller ve islamcılar insanlara onları konuşacak, hak talep edecek seviyeye taşıyanın popülist politikalar olduğunu unutturacak bir propaganda yapıyorlar. bunu biliyorum artık. bunun için islamcılığın konuşulacağı zeminin ne olabileceği konuşunda iki cümle ettim.
    Bir şey daha: ulusçuluk ve orta sınıf ideolojisinden arındırılmış bir popülizm, belki tarihimizde ilk defa adamakıllı (hadi buna maddi gerçek temeliyle diyelim) bu blog’da tartışılıyor. burada gevezelik eden namerttir. “benim dinim” diyenlerle” “milletin dini” diyenlerin hesaplaşacağı yer belki burasıdır. kim bilebilir.

    fatih çalmaz

    YanıtlaSil
  14. müfti efendi bize hafif demiş ama kendisi de pek ağır değil. şunu da söyleyip çekiliyim kenara. daha fazla da uzatmayım.

    "milletin dini" sözünün sarfedildiği yerde kuranda geçen 'millet-i ibrahim' kelamı anlaşılabilir olmaktan tamamiyle uzaklaşır. işte burada millet/milliyet/millilik mi din mi tuzak sorusu doksana çakılmış bir gol gibi "millet"in ağzını açık bıraktırır. bunu da birileri fırsat bilir. o sırada da olan olur, olmuş, hala da olmaya devam ediyor gibi.
    milletin dini denilen yerde zihin bulanıktır, ammenna.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun