Ana içeriğe atla

Üç kişi bir halk eder

Bir esir kampında üç Osmanlı...
"Abdullah", yorumcularımızdan biri, bizi baya bi tepelemiş. Tepelemeden önce de bazı sorular sormuş. Soruların samimiyetine genelde inanan biri değilim. Bilemem Abdullah'ın samimiyet derecesini. Allahualem. Ama Abdullah'ın soruları üzerinden, benzer soruları gidermek için bazı notlar karalayayım diyorum. 
BİRİNCİSİ: Abdullah, popülizmin zıddını sormuş. Elitizmdir. Püritenlik yani aman üstüme bir şey sıçramasın diye elini taşın altına sokmama mevzu başka bir şey. Hatasız kul olmaz. Her eyleminizi ilkelerle açıklayamazsınız. Popülizm dediğimizde onun da püritenleri, hatta elitistleri yok değil. Bu konuya 2011 Fayrap atölyelerinde daha sık gireceğiz. Ama matematik formül bu; popülizm yani halkçılığın zıddı elitizm yani seçkinciliktir. 

İKİNCİSİ: Burada halka hitap etmiyoruz. Püriten ve geçersiz bir tavır olurdu bu. Bir blogla, bir dernekle, iki üç kişi konuşarak milyonlarca insana nasıl ulaşacaksın. Böyle bir şey yok. Gerçekçi olanı, elde bulunanı, hemen eda edebileceğini yapmalı insan. Biz mürekkep yalamışlara halktan olduklarını, sahip oldukları her avantajı halka borçlu olduklarını hatırlatarak başladık. Her davanın esas amacının hepimizin hep beraber doğru dürüst yani doğru ve dürüst yaşamamız olduğunu, bunda hiç kimsenin öbürüne göre seçkin, avantajlı, öncelikli olmadığını söyleyerek. Müslüman mısın, sosyalist misin, hatta liberal misin; sen görmesen de, uzak dursan da, unutmaya yeltensen de bırak asgari ücretle dört karın doyuranı, işsizle aynı dünyada yaşıyorsun ve sana verilen ciciler nedeniyle ona borçlusun. Bu borcu nasıl kapatacaksın? Bu soru hareketimizin can damarını oluşturuyor. 

ÜÇÜNCÜSÜ: Halkçı yüksek sınıftan da çıkar, ama çoğunlukla halk sınıflarından çıkar. Bizler çoğunlukla vasat veya vasatın altında ekonomik güçleri olan ailelerin çocuklarıyız. Halkın entelektüel görgü kazanmış çocuklarıyız diyelim. Bu özelliğimiz bizi hem ekonomik hem sosyal olarak nispeten avantajlı kılıyor. Babam demir çelik işçisiydi, ben çevirmenim... gibi. Yani bir adımlık mesafe var, tam halk olmakla halkçı olmak arasında. Sadece bir adımlık fark. Etrafına bak, kim olduğunu anlayacaksın diyoruz biz. Yoksa işte ehem öhöm bendeniz şundan şundan zevk alan, bu bu bu siyasetleri doğru bulan, şöyle şöyle diplomalar sahibi, böyle böyle işlere imza atmış, şu alemin küçük kralcıklarından biriyim tribi de mümkündür ve liseyi bitirmiş her vatandaşın başındaki çoraptır. İdeolojik çoraptır, ekonomik ve sosyal çoraptır, dümendir yani. Çorabı kafandan çıkar, dünyaya bak. Zaten onun içindesin. Halktan başka bir şey değilsin. 

DÖRDÜNCÜSÜ: Üç kişi cemaat ettiğine göre, halk da eder.

Yorumlar

  1. soruların samimiyetine genelde inanan biri değilim. demişsin. bu cümlenin üzerinde düşünmek istiyorum. ilgimi çekti, o cümlede çakılıp kaldığım için, yazının kalanını çok sonra okuyabildim.

    soruların karşılayamayacağı ya da bir soruya cevap olarak verilemeyecek bazı bilgiler, düşünceler, inançlar vardır. soru sorarak elde edilmemiş, tam anlamıyla hüdayinabit...

    soru sormayı gereksinmeden kavramak mümkün müdür? diye sormuştum: bakıp, o an anlamak. mümkündür elbet ama sorgusuz sualsiz anlamanın bir güzelliği olduğunu düşünüyorum, her zaman yakalanamaz bu.

    son zamanlarda sahiden duyduğum en ilginç cümle bu yinelemek istiyorum: "soruların samimiyetine genelde inanan biri değilim"

    neden? diye sorduğumda samimiyetimden kuşku duymayacağına inanıyorum.

    YanıtlaSil
  2. bana soru soranlar yazdığım 400 yazıyı okuma güçlüğünden kaçtıkları için soruyorlar. ben ismet özel'e 19 yaşında sorduğum dangalakça bir soru dışında bir tane soru sormadım. merak ettiğim şeylerin çoğunu yazdı veya söyledi ismet abi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun