Ana içeriğe atla

Annales okulu ve Türkiye'de tarihyazımı

Tarih okuyan herkesin kitaplardan başını kaldırdığı anda karşısına çıkacak ilk şey tarihyazımı problemi olacaktır. Modern tarihçiliğin ya da tarih disiplinin oluşumundan bugüne kadar da tarihyazımı problemi değişen dönemlerle birlikte hâlâ gündeme gelmeye devam ediyor. Bu artık bugün neredeyse klasik anlamda tarihçiliğin çözüştürülmesine kadar da varmış durumda. Objektif bir tarih oluşturmanın ötesinde, bu tarihi oluşturanların da kendilerine has konumları olduğu düşünüldüğünde, tarih eserlerini niçin diğer kurgusal eserlerden ayıralım ki, diye bir soru var mesela. Bunda özellikle tarihi kaleme alanların bulundukları pozisyonlar, halkın konumu, çeşitli iktidar ilişkileri vs. belirleyici oluyor. Annales okulu da, gerek modern tarihçiliğin seyri içinde gerekse bugün tarihyazımı üzerine ortaya atılan düşüncelerin oluşmasında başvurulması gereken ilk duraklardan biri.

Annales okulunun belki de bize sunduğu en önemli şeylerden biri, tarihin insan faaliyetleri cephesinden kaleme alınması olmuştur. Sadece arşivlere bağımlı kalarak, onların bize sunduğu bir siyasi olaylar ve ilişkiler dizisinin ötesinde, sıradan halkın ne yaşayıp yaşamadığı ve bunun geniş çaplı etkileri bir nevi popülist bir tarihyazımının da önünü açmıştır. Diğer taraftan 1930'lardan başlamak üzere Türkiye'deki tarihçileri de çeşitli yönlerden etkileyen bir okuldan söz ediyoruz. İnsan faaliyetlerinin önemine vurgu yapan tek okul Annales değil tabii ki. İngiliz Marksist Tarihçiler de özellikle "aşağıdan tarih" yani çalışan halkın, madunların tarihinin yazımı konusunda 1950'lerden itibaren etkili olmaya başlamışlardır. Fakat bu tarihçi grubunun Türk tarihçileri üzerindeki etkisi Annales kadar olmamıştır; daha çok da son yıllarda ortaya çıkan bir durum olarak karşımızdadır. Buradan bakınca Annales okulunun kendisinin ve Türkiye üzerindeki etkisinin önemi ayrı bir yerde duruyor.
Erdem Sönmez'in Annales Okulu ve Türkiye'de Tarihyazımı kitabı bu çerçevede bakılmayı hak eden bir eser. Sönmez'in kitabı bir yandan bir giriş hüviyetine sahip. Annales okulunun Türkiye'deki etkisini ele almadan önce tarih disiplinin ortaya çıkışı, Annales okulunun modern tarihçilik içindeki yeri ve ülkemizde tarihçiliğin konumu üzerine yazdığı bölümler, bu giriş niteliğini oluşturuyor. Konuya ilk defa bakacak olanlara hem temel tartışmaları sunuyor hem de Annales okulunu ve Türkiye'de tarihçiliğin geçmişini belli bir çerçevede sunmayı başarıyor. Annales okulunun Türkiye'deki tarihçilik üzerindeki etkisini ise dört tarihçimiz, yani Fuad Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ ve Halil İnalcık üzerinden ele alıyor. Bolayısıyla eserin bu kısmını, kitapta belirtildiği gibi, bir düşünce tarihi olarak da görmek mümkün. Tabii burada önemli olan ele alınan tarihçilerin Annales'dan hangi yönleriyle etkilendikleri ve Türkiye'nin kendi siyasi, kültürel tarihi içinde bu etkilerin nasıl şekillendiğidir.
Konuyla ilgili bir diğer eser olarak da Peter Burke tarafından kaleme alınan Fransız Tarih Devrimi: Annales Okulu kitabını ve Kurtuluş Kayalı'nın bu kitaba yazdığı önsözü anabiliriz. Tabii gerek Annales okuluna mensup gerekse Sönmez'in kitabında ele alınan Türk tarihçilerin kitaplarına bugün rahatça ulaşmak mümkün.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...