Ana içeriğe atla

Popülist filmler

Sinema, nam-ı diğer yedinci sanat. Sanat dendiğinde bizim aklımıza gelen yine popülizmdir. Halktan ayrı, halktan öte, seçkinci bir sanat anlayışının tamamen karşısında olduğumuzu tekrar söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum. Bu anlamda daha açıklayıcı olması bakımından ve çok kaba bir anlayışla Avrupa sinemasına karşı Amerikan sinemasının tarafını tuttuğmuzu söyleyebiliriz. Bundan daha önemlisi Türk filmleri sözkonusu olduğunda kimin tarafını tuttuğumuz. Halit Refiğ'e karşı Ömer Lütfi Akad, Atıf Yılmaz'a karşı Metin Erksan, Yeşim Ustaoğlu'na karşı Mahsun Kırmızıgül, Semih Kaplanoğlu'na karşı Reha Erdem ve tabii ki Türk sinemasında eşine henüz rastlanmayan Ertem Eğilmez'in tarafındayız.

Sanat filmi safsatalarına pabuç bırakmadan olanı olduğu haliyle yansıtıp gücünü ve etkisini halktan alan her türlü film kusurlu da olsa değerlidir. Bu böyle. Yukarıda saydığımız yönetmenlerin, ve sayfada afişlerini gördüğünüz filmlerin ortak tarafı budur. Sinemada da tıpkı diğer alanlarda ve hatta günlük hayatta olduğu gibi popülizmin dışına çıkıldığnda ya kendini gösterme, isim sahibi olma arzusuyla karşılaşırsınız ya da halka değilde kendi çıkarlarına hizmet eden insanlarla. Türkiye'de sinema tarihi bize bunu bütün açıklığıyla gösteriyor. Popülist olmayı başaramamış o samimeyete erememiş yönetmenlerin filmlerine baktığınızda ya belli çıkar gruplarına boyun eğdiklerini ya da ayakları yere basmayan, kaynağını bu topraklardan almayan bir ideoloji hırsıyla halka saldırdıklarını en iyi ihtimalle akıl hocalığı yapmaya kalkıştıkrarını görürsünüz.
Sinema konusunda da sapı samandan ayırmanın, kim samimi kim değil bulgulamanın ve bir filme değer biçmenin yolu popülizmden geçiyor. Gerisi safsatadır, patlama, çatlamadır, komplekstir, yetersizliktir vesselam. Sonuçta kameraları da sinema makinelerini de işçiler yapıyor öyle değil mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun