Ana içeriğe atla

Elit demokrasi, halk demokrasisi

İslamcılarla liberallerin ciddi kısmı elitisttir. İslam'ın veya demokrasinin halka bırakılamayacak kadar elitlere layık olduğuna inanırlar. Teorik olarak anlaşılabilecek, hoş görülebilecek, hak verilebilecek veriler sunarlar.  Fakat pratikte halktan esirgeme üzerine kurulu bir düzeni işletme sevdasındadırlar. İşte, biz İslamcıyız, İslam'ı daha güzel yorumluyor ve yaşıyoruz, dünya malı da bizim olmalı. Halkın kalitesizliğinden, yeterince Müslüman olmayışından sıklıkla söz ederler. Yahut, biz liberaliz, okuduk yazdık, en rahat, en serbest biz yaşamalıyız. Popülist bunu yutmaz.

Herkesin ne olduğuna karar verme ve gereğini yerine getirme hakkı var. Türk halkı Hıristiyan ya da Ateist olmaya karar verirse, bunu beğenmesek de en fazla yapabileceğimiz bunun dışında kalmak, öte yandan gene halkın zararına olabilecek işlerden imtina etmek ve fikirlerimizi söylemektir. Namazı bıraktı diye arkadaşımızı terk etmiyor isek, bizim kafamızdaki gibi düşünmüyor, hissetmiyor veya yaşamıyor diye çoğunluk halkı da terk edemeyiz, ona karşı saf tutamayız, aleyhinde iş çeviremeyiz. İslamcıların ve liberallerin ihaneti, Batılılarla işbirliği yapmaları bu şekilde oluyor biliyorsunuz. Türkiye'de anlaşılmadım, devlet ve millet bana yan çizdi, beni kovaladılar, beni sevmiyorlar... O halde beni kabul edene gideyim. Olay budur. Bu büyük bir yemdir, geri çevirmek zordur. Batılılar bunun üzerinden Türk halkının hakkını gaspedebiliyorlar. Zenginler, aydınlar, yöneticiler ve dindarlar, sanatçılar... yani toplumun seçkinleri onda dokuz satılmıştır. Popülizmin düşmanlarıdır, halkın düşmanlarıdır. Oyunun kuralına uymak zorunda hisseden, çıkarlarını sağlama almak için, her insan teki popülizmin düşmanıdır. Oyun bizim oyunumuz değil. Ama burası bizim evimiz, memleketimiz. Buradan vazgeçerek kazanılacak her imkana, hayata, pozisyona lanet olsun. Kendimizi halka gömelim. Halk sudur topraktır hava ve rüzgardır. Halkın içinde kalalım. Yıldızımız parlamasın. Demokrasi budur. Halkın çoğunlukla istediklerinden oluşan bir şeydir. Onun onda birini alabiliyorsak onunla yaşarız. Yüzde birini alabiliyorsak onunla yaşarız. Ama demokrasinin ne olduğuna biz karar veremeyiz. Vermemeliyiz de. Popülistler dışında herkes halk adına konuşur. Popülistler nerede susmaları, saygı göstermeleri gerektiğini bilirler. İyiliği emredebiliyorsan emredersin, kötülükten sakındırabiliyorsan sakındırırsın. Ama onun dışında halkın ne olup ne olmadığına sen karar veremezsin. Halk yürür, sen yürürsün. Halk durmaz, sen durabilirsin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...