Ana içeriğe atla

Kendine müslüman, kendine halkçı

Bir kendine müslümanlar var, buna Türk sağı diyoruz. Bir de kendine halkçılar, buna da Türk solu. Halkın Günlüğü diye bir blog gördüm, bakın... Ne kadar önyargıları, kalıpları, darkafalılıkları, sınırlılıkları, sığlıkları varsa bu blogda bulabilirsiniz. Yukarıya bir Che posteri as, aşağıya Kemal Kılıçdaroğlu resmi koy; Tekel işçilerinin eylemini alkışla, Başbakana atıp tut, Dersim'e link ver, İbrahim Kaypakkaya etiketi en büyük puntoyla görünsün... Sadece estetik ve makyaj, üstelik de 2010'da 1972 estetiği, makyajı ve cilası. İbrahim Kaypakkaya neden TKP ve PDA yollarından ayrıldı; ve neden Aydınlık Yolu kendine örnek aldı? Bana bunun cevabını verebilecek ilk solcu kemalist kardeşime Cuma namazı ısmarlıcam. Şaka bir tarafa; Hikmet Kıvılcımlı ve İbrahim Kaypakkaya gibi popülist-komünistlerle bu yeni zaman cicilerinin ne alakası var, tam anlayamıyorum. İslam korkusu ne zamandan beridir halkçılığın, komünistliğin beslenme kaynağı oldu? Ne Latin ülkelerinde ne Doğu ülkelerinde (ki komünizmin en iyi yerleştiği, halkçılığın adeta imanın şartlarından olduğu ülkeler de bunlardır) Katoliklik ve Sünnilik komünistlerin şer odağı, öcüsü, günah keçisi olmamıştır. Ama yerlerine gelen soytarılar yaz günü kaprilerini giyip soğuk biralarını yuvarlarken böyle saçmalayabilirler.

Bakın dediğim blogta adam Hamas'a bir sürü atıp tutuyor. Hamas'ın derdi seni mi gerdi diyesim geldi okurken. Çoğu da yalancı Batı medyasının sıkmaları. Hamas ya da FKÖ.. mesele Filistin halkının, yani halkımızın Filistin bölüğünün başına gelenlere karşı koymak olmadıktan sonra siz iki lafla Hamas'ı batırsanız, sağcılar da eskiden beri yaptıkları gibi FKÖ'yü batırsalar kaç yazar. Şartlanmış köpekler gibi solun her ak dediğine kara demeyi marifet bilen 1980 öncesinin sağı geberdi gitti. Yerine sağın her ak dediğine şartlanmış köpek gibi kara diyen sol geldi. Savunma hücum hücum savunma oldu; solcu kemalist babamın tabiriyle ayaklar baş başlar ayak oldu. Beni hiç ilgilendirmiyor. Halka bakıp bizim halkımız onların halkı, iyi halk kötü halk diye ayırmaya başlayan her sahte halkçı halkçılığın ilk düşmanıdır. Yüzde 30 ile yüzde 70'in kavgası asılsızdır. Yalandır, üçkağıttır ve bazı çıkarlar devam edebilsin diyedir. Hele solcu kemalistler, kaprilerinden ve soğuk biralarından vazgeçemedikleri için böyle vırt zırt ederler. Hikmet Kıvılcımlı ömründen, İbrahim Kaypakkaya hayatından vazgeçti. Onlar bizim partimiz onların partisi, bizim halkımız onların halkı, bizim gazetemiz onların gazetesi diye bir ayrımı bilmiyorlardı. Düzenin partileri, düzenin gazeteleri ve düzenin işbirlikçi sosyal tabakaları biliyordu onlar. Hikmet Kıvılcımlı, İhtiyat Kuvvet kitabında Türkiye'nin Doğu bölgeleri üzerinde, yani bugünkü adıyla Kürt meselesinde zalim olduğunu söylerken bile dünya sistemi karşısında mazlum millet olduğunu bir kere daha ihsas eder. Kapri giyen bira içen denyo bunu nasıl anlayacak? Anlamayacak. Çünkü halkçı olunmaz zaten, yalandan. Halkçı doğulur. Kendine müslüman, Allah satan sağcılarla kendine halkçı, Alevi satan kemalistler arasında zerre fark yoktur. İkisi de pabucumu yesinler. Gazze işgal altında veya Hamas kötü de; lan denyolar Şeria işgal altında değil mi, FKÖ Hamas'tan ayrı ve başka durumda mı? Bunlara sopa bile az, anlamayanlara. Ama anlatacağız. Ve daha sağlam araçlar bulacağız bunun için. Gazze bizim Şeria bizim, FKÖ'nün Hamas'ın günahları, CHP ve AK Parti'ninkiler gibi kendi boyunlarına.

Yorumlar

  1. 22 yıl cezaevi ve popülist koministlik bana somut gerçeklik gelmedi iyi düşünmek lazım...

    YanıtlaSil
  2. hikaye mutlu sonla bitmiyor. mahpus damları hikmet kıvılcımlı'yı kemaliste döndürüyor sonunda. kemalist zaten özü itibariyle anti-popülist bir vaziyet.

    eski hikmet, yeni hikmet diye ayırmak lazım kıvılcımlıyı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun