Ana içeriğe atla

Türkiye'de kaç yoksul var?

Yoksulluk ve açlık sınırı hesaplamaları konusunda ATO ve sendikalara kulak vermeye gerek yok. Bunlar politik nedenlerle evrensel ölçüleri hiçe sayıyorlar. Açlık sınırı temel gıdaya ulaşma yeterliği olup olmamasıdır, bunu günlük kişi başına 2 dolar yani 3 lira olarak hesaplıyorlar. Aylık geliri 360 liranın altındaki 4 kişilik hane halkı açlık sınırının altında kabul ediliyor. Türkiye'de 500 bin ile 1 milyon kişi açlık sınırının altında yaşıyor ki oldukça ciddi bir rakam. Yoksulluk sınırı ise 4 kişilik aile için 800-900 lira civarında ve Türkiye nüfusunun yüzde 20 kadarı yani 15 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Fakat önemli olan bu değil. Önemli olan gelir eşitsizliğidir.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun Gelir Dağılımı tablosuna göre birinci yüzde 20, yani en yüksek gelire sahip yüzde 20 nüfus toplam milli gelirin yüzde 45'ini, beşinci yüzde 20 yani yoksulluk sınırının altındaki nüfus milli gelirin yüzde 6'sını alıyor. 8-10 kat eşitsizlik var ki büyük bir oran. Birinci yüzde 20'nin yüzde 30 milli gelir payına, son yüzde 20'nin yüzde 10 gelir payı aldığını varsayarsak, ki gene eşitsizlik anlamına gelir, ama 3 kat olur, ki 3 ile 8-10 kat eşitsizlik arasında büyük bir uçurum vardır. Bu toplumda kimin yönettiğini, kimin yönetilemediğini açıkça ortaya koyan bir gerçekliği var gelir dağılımı tablosunun. Aradaki yüzde 60'lık kesim milli gelirin geri kalan yüzde 49'unu alıyor ki bu da eşitsizliğin bir başka yönü. Yani orta sınıfı güçsüz, hatta bir orta sınıfı olmayan bir ülkeyiz. Nüfusun en hareketli yüzde 60'ı, aynı zamanda en çalışkan kesim oluyor ve bunlar bütün bu emeklerinin neticesinde nüfuslarına eşit milli gelir payı bile alamıyorlar. Türkiye'de yönetilenler bunlardır. Netice şudur: 15 milyon aç ve yoksul, 45 milyon yarı yoksul ve 15 milyon AB vatandaşı. Türkiye nüfusunun pozisyonu budur. Bizler çoğunlukla yarı yoksul 45 milyona, yüzde 60 nüfusa dahiliz. Çıkarlarımız, düşüncelerimiz en üstteki 15 milyon AB vatandaşıyla mı yoksa en alttaki 15 milyon madunla mı birliktedir, bunu bir düşünelim.

Yorumlar

  1. şimdi insan, anlam ve yaşam meselesinde ne zaman ki insan insan olarak değilde nufus, işgücü, tüketici vs. tanımlanıyor orda itirazım var, çünkü saçma sayılara verilere boğup sonuçta insandan bahsettiğimizi unutturuyor. devlet eğer devletse açlık sınırını değil insanlık sınırını dert edinir evet dert edinir, dert edinmezse canı cehenneme. 'vatan somuttur' şiirinizi meclisin kapısını kapayıp ezberlemeyen çıkamaz usulüyle okutmayı önersek...wesselam

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...