Ana içeriğe atla

Kardeş halk, yoksul halk


BARIŞ ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Kitlemiz ve partimiz daha önce hazırlanmış grupların harekete geçirilmesi ile hedef haline getiriliyor. Ortada Türk-Kürt çatışması yoktur. Kürtlere yönelik saldırı vardır. Eğer Türk-Kürt çatışmasına dönüşmüyorsa bu bizim ve halkımızın sağduyusundan kaynaklanmaktadır” buyurmuş. Bunu kime yutturabilir bilmiyorum.

Halk düzeyinde bir Türk Kürt çatışmasının olmadığı zaten gün gibi ortada. Eniştem kürt mesela benim dolayısıyla kuzenlerim de kürt oluyorlar. Her karşılaşmamızda elimizde silahlar bombalar ya da sopalarla birbirimize saldırmıyoruz. Oturup sofralarında ekmek yiyorum. Konuşuyoruz, gülüyoruz, dertleniyoruz bazen beraber. Geçim sıkıntısından falan söz ediyoruz. Ayrılırken de hayır dua ediyoruz birbirimize. Demirtaş, Türk Kürt arasındaki ayrıma, ayrılığın şekline yüklenirken bazı önemli noktaları gözden kaçırıyor. Kürtler ve Türkler diye bir ayrım yok; halk ve halk olmayan diye bir ayrım var ve kendisi de bu ayrımda bok attığı insanların tarafında duruyor.

AKP'nin uzun vadeli planlarında kullanmak üzere Amerika'ya yolladığı bir takım ajanlarla, ortak vicdandan bahsedip parsayı toplayan sivil toplum kuruluşlarıyla, kürtçülük yapmak arasında bugün bir fark yok. Mesele kürt halkı meselesi olsaydı, sömüreni, sömürülenin sömürene alet ve ait olmasını gözardı ederek siyaset yapmayı kabul edebilmiş olsaydık popülizm diye birşeyden sözetmemiz de mümkün olmazdı. Azınlık siyaseti, azınlığın hakları, farklılığa tahamülsüzlük gibi safsataları aptallara ya da çıkar sahiplerine yutturmak mümkün ama bunları yutmayan, yutmayacak olan bir halk var, çıkarsız bir halk. Bu halk hiçbir siyasete alet oluyormuş gibi de görünmüyor, yolunda yürüyor. Kardeşlik karındaş olmak demek, aynı karından doğmuş olmak demek yani. Aynı karından doğanların birbiriyle meselesi yok zaten. Mesele gavurun karnından doğanlar ya da kendi ordan doğmuş sananlarla.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...