Ana içeriğe atla

Seksen Doksan Yüz, Denizde Yüz


Baki Ayhan T. Kitap-lık'ın Temmuz sayısında 80 kuşağıyla ilgili 80 maddelik bir bildiri yayımlamış. Eğlenceli, 80 kuşağını iyi tanıyan birinin elinden çıktığı belli. 80 maddenin pek çoğu doğru tespitlerden oluşuyor. Altına imza atılacak cinsten. Bazı hatalar var biz onları tashih edelim istedik.

İki: Gelenek tek çizginin hakimiyeti değildir, tam tersine gelenek bir delta ve analojidir.
Tashih: gelenek, gelenektir tek çizgisi çift çizgisi olmaz

Dokuz: Konuşan herkesi dinlemişlerdir, hâlâ dinlerler.
Tashih: Konuşan herkesi dinlemişlerdir fakat kendileri çalıp, kendileri oynamaya devam ederler.

Yirmiyedi: Dergi çıkarma konusunda deneyim sahibi olduklarından editörlüğü iyi bilirler...
Tashih: Yanlış

Otuzaltı: İkinci Yeni'nin babalığını daha baştan kabullenmişlerdir
Tashih: Kötü evlatlar olarak evet.


Otuzsekiz: Tasfiyeye direnirler, tasfiyecilerin yeteneksizliği onların işlerini kolaylaştırır.
Tashih: Ha, sesiniz gelmiyor.

Elliüç: Şiirin büyülü bir zamanında yaşadıkları kesindir. Bir daha olur mu böyle zamanlar? İmkansız!
Tashih:Şiirin büyülü bir zamanında yaşadıkları kesindir.
Bir daha olur mu böyle zamanlar? Çok şükür imkansız!

Altmışsekiz: Onlara yapılan en büyük haksızlık, şiirlerinin insansızlığı iddiasıdır.
Tashih: Şiirleri bolca insan barındırır ama ne idüğü belirsiz bir biçimde. İstisnaları çoğunluktan ayırıyoruz onlara 80 kuşağı bile demiyoruz hatta.

Yetmişsekiz: Tartışmasız iyi şairlerdir aslında. Uzaklıklar çekmiştir onları...
Tashih: Ağlamak istiyorum!

Seksen:

(Bu boşluğa bir damla mürekkep damlatın ve sayfaya dağılana kadar bekleyin. mürekkep damlasının aldığı şekil, size seksenlerin haritasını gösterecektir.)
Tashih: Bunu bilgisayar üzerinde denemeyin, bilgisayarınızıa zarar verebilirsiniz. Bir harita gerekiyorsa açın atlası Türkiye haritasına bakın. Baki Ayhan'ın da söylediği gibi onları bu haritada göremezsiniz.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun