Ana içeriğe atla

Popüler Amerikan Kültürü: Hiphop























Hiphop, 1970’li yılların sonunda Amerika’da, siyahların ve hispaniklerin gettosu olan New York’un yoksul mahallelerinde doğdu. Bu gettolarda yaşayan eğitim ve gelir seviyesi düşük, eğlenceye düşkün siyah halkın ortaya çıkardığı bir popüler kültür akımıydı. Zaten hiphopun kelime anlamı da “kalça atmak/sektirmek”tir. Buradan da anlaşılacağı üzere aslında tamamen dans ve eğlence temelleri üzerine kurulu bir hayat tarzıydı. Adını da, kendisi ile aynı adı taşıyan müzik türünden almaktadır. Giyecekleri olamayan yoksul halkın, ebeveynlerinin doğal olarak kendilerine büyük olan elbiselerini giymesiyle oluşan giyim tarzı, kullandıkları argo dil ile birleşerek, bu insanların dünyasına özgü bir kültür doğurmuştu. (Ülkemizdeki hiphopçular -Fuat bunlardan biri- bu kültürün kökenini "şaman" inancına kadar götürmektedir. Elbette dans, şiir ve söz söyleme kültürünün bütün milletlerde varolduğunu söyleyelim ve ekleyim; Şamanlar belirli ritimlere okudukları şiirlerde, sözlerde küfür kullanmazlar; ayrıca bu sözler halkın hakkını savunmak için söylenmiş sözler de değildir. Öyle ki artık bu kültüre hem hizmet edip hem de Amerikan kültürü olmadığını söyleyenler dahi mevcuttur. Kimse halkın bu kültürü kabullenmesi için saçma sapan hikayeler anlatmasın orda burda.)

Hiphop’un çıkışının öncesinde ve sonrasında siyah halk için çabalayan insanlar yok değildir. Özellikle Bambataa* hiphop kültürünün ortaya çıkışından önce, 1960’larda Cassius Clay’in Muhammed Ali adını alıp Müslüman olmasına vesile olan Siyah Müslümanlar’ın ırk ve kültür politikalarıyla ilgilenmiş, çetelerle yatıp kalkan çocuklara davalarını anlatmış ve bir araya gelerek dayanışma kurmaları için büyük çaba göstermiştir. 1980’lere gelindiğinde ise bu kültür bir muhalif ses olarak da yükselmeye başlamış ve daha sonraları Bambataa’nın deyişiyle tam manasıyla, “hayatta kalmayla, parayla ve siyah insanların ilerlemelerini sürdürmeleriyle ilgili” olmaya başlamıştır. Bunun sebebi, bu yıllarda ekonominin siyahları yoğun olarak ezmesi, siyahların siyasal, sosyal ve ekonomik hayatta yok sayılmasıdır. Bu durum birçok siyah müzisyenin yollarını bu kültürle birleştirmesine neden olmuştur.

Hiphopun unsurlarından Dj ve breakdance zaten eğlence amaçlı olduğundan, geriye kalan iki unsurdan biri Rap diğeri ise illegal duruşun simgesi olan duvar yazılarının, hiphop kültüründeki karşılığı, grafitidir. Fakat şimdilerde grafiti, legal olarak yapılmakta, festivaller düzenlenmekte, hatta ülkemizde belediyeler, sahipsiz bıraktıkları çocukları bu yöntemle kazanma yoluna gitmektedir. Her ne kadar dans ve eğlenceye dayalı olsa da aslında hiphop’un amacını ortaya koyan unsur Rap’tir. Siyah halka söz söyleme hakkı doğuran rap müziği, tam bir politik duruş sergilemenin en iyi yoluydu. -Öyle ki, ünlü rapçiler hayatta en çok rap yapan insanların politikacılar olduğunu söylerler.- 1990’lara kadar, Rap’in kelime anlamı olan “şiddetli eleştiri”nin hakkını veren rapçiler ise, daha sonra yerlerini para için mazlum edebiyatı yapan gangsterlere bırakmıştır. Fakat yine de, hayat kadınlarından, paradan, uyuşturucudan söz eden şarkı sözlerinin arasına sıkışmış birkaç satırda dahi müthiş şairane sözler dinleyebilir ve okuyabilirsiniz. 1990’lar ise siyahların, hak ve özgürlük için çabalamaktan çok artık beyazlaşmaya başladıkları zamanlar olmuştur ve özgürlük mücadelelerini kardeş kavgaları gölgelemiştir. Doğu ve Batı yakaları, plak şirketlerinin savaşına sahne olmuş ve yeni nesil rapçiler, gösterilen yoldan saparak davalarını unutmuşlardır. Şimdilerde ise Amerika’daki siyahlar yoksul halkı bir kenara iterek, devletten destek gören çetelerden ve uyuşturucudan kazandıkları paraları, malikanelerinin binlerce kişilik diskolarında kendileri gibi tenleri siyah, ruhu beyaz hayat kadınlarıyla harcamaktadırlar. Hiphop kültürünün özünden ne kadar saptığına ülkemizde dahil olmak üzere birçok yerde şahit olabilirsiniz.

(Hiphop kültürü bünyesinde bulunan ve günümüzde gerçekten dünya halkı için bu işi yapmayı sürdüren insanlar da yok değildir. Özellikle Irak’ın işgalinden sonra iyice gün yüzüne çıkan Fransız rapçi Medine (Medin), dinlemeye değer ve çok basit bir çeviriyle siyaset dersi alabileceğiniz, ender bulunan bir sanatçıdır.)

Amerika’daki uyuşturucu ve kokain kullanımının hiphop kültürüyle özdeşleşmesi ve yayınlanan bütün kliplerde bunun açıkça gösterilmesi de insanların bu kültüre her zaman farklı gözle bakmasına neden olmuştur. Aslında yanlış bir bakış açısı değildir bu. Çünkü dünyadaki, özellikle Amerika’daki sanatçılardan etkilenen Türk gençleri uyuşturucu ve kokain kullanımını yaygınlaştırmış ve yine siyah halkın kendi hayatlarını anlattığı şarkılardan özenerek bunu sözlerine de yansıtmışlardır. Bu da aslında ülkemizde hiphop kültürünün yanlış anlaşılmasına ve gençlerimizin çalıntı bir hayat tarzıyla yoğrulmalarına neden olmuştur. Bu sebeple Türkiye, bu kültürü tam manasıyla 2000’lerde benimsemiştir. 95 yılında Almanya’da yaşayan gurbetçiler tarafından kurulan Cartel adlı grup, kendileriyle aynı adı taşıyan albümlerini piyasaya sürmüşlerdi. (Gurbetçilerimizin yaşadığı yerler göz önüne alındığında, tüm dünyada olduğu gibi hiphop burada da, yine taşrada gün yüzüne çıkmıştı. Türkiye’de de aynı durum yaşanacak ve rapçiler yine yoksul halktan oluşacaktır.) İlk kez Avrupa’da yayınlanan bu albüm yine ilk olarak Avrupa’da ses getirdi. Fakat bu ses sadece 2 yıl kadar sürdü ve grubun üyeleri kendi solo albümleri ilgi görmeyince tek tek Türk müzik piyasasından ayrıldılar.

Cartel’in Almanya’daki çıkışından sonra, 98 yılında, Türkiye’de, Nefret grubu ortaya çıktı ve büyük ilgi gördü. -Nefret’le aynı yıllara denk gelen diğer hiphop grupları ise yine Almanya’da ortaya çıkmıştır. Sert Müslümanlar bunlardan bir diğeridir.- Nefret, sözlerinde Bosna savaşına ve sözde Ermeni soykırımına da yer veriyordu. Nefret adlı grubun ortaya çıkmasıyla, undergroundda, özellikle, organize edilen hiphop partilerinde yeni nesil rapçi gençler de türemeye başlar. Bugünlerde undergroundda çok dinlenen rapçilere dahi sorduğunuzda hiphopla Nefret dinlemeye başladıktan sonra tanıştırklarını söylerler. Bunun en güzel örneği, genç rapçi Da Poet’in Ceza’nın son albümü 10. Köy’ün albümle aynı adı taşıyan parçasının alt yapısını üstlenmesidir. Nefret’in dağılmasından sonra Ceza tek başına yoluna devam etme kararı aldı ve oturduğu semtin gençlerini kendi etrafında topladı. Nefret grubuyla çalışan birçok ismin kendini göstermeye başladığı zamanlar da buna denk gelmektedir. Bunların arasında Sagopa Kajmer, Ceza’yla beraber en dikkat çeken sanatçılar arasındadır. Fakat Sagopa Kajmer çıkış yaptığı yılların ve hiphopun duruşunun aksine arabeske yönelmiştir; melankolik şarkılar ortaya çıkarmaya devam etmektedir. Tıpkı rock kültürünün ülkemizde yaygınlaşmasının ardından arabeskleşmesi gibi hiphop da bu sürece katılmıştır.




*Afrika Bambataa. Amerikalı dj. 1980’lerde hiphop müziğinin gelişiminde rol almıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun