Ana içeriğe atla

Popülist parti var mı?

Hem var hem yok. Kesinkes popülist olan bir parti yok. AK Parti, CHP, MHP, SP ve diğerleri yer yer popülistleşir; çoğu defa, özellikle Türkiye'yi kapıp götürecek, siyasi toplumu yönlendirecek konularda popülizmi terk ederler. İsrail'le güvenlik işbirliği anlaşması yapılır, uluslararası tahkim kabul edilir, Gümrük Birliğine girilir, Avrupa Birliğine uyum süreci başlatılır, zina suç olmaktan çıkarılır, ihtiras suçlarına ağır cezalar getiren Avrupa kökenli yasa maddeleri kolayca, tartışılmadan Meclisten geçer, 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası gelir; bütün bunlar olurken Amerika Birleşik Devletleri'nin Akdeniz'deki varlığı tartışma dışı bırakılır, IMF politikaları DSP hükümetinden AK Parti hükümetine olduğu gibi miras kalır ve uygulanmasında bir pürüze rastlanmaz. Büyük partiler küçük popülizmler yapar. Çünkü bunu yapmadıkları zaman bağımlılıkları ortaya çıkar. Sisteme, uluslararası topluma, kendi grup ve birey çıkarlarına. Türkiye'de politika hiçbir zaman sistemden bağımsız işlememiştir. Bu da tabiatı gereğidir. Türkiye, dünyanın ne olacağına karar verilen sahanın yahut sahnenin bir oyuncusudur. Fakat Türkiye'nin reji problemi vardır. Yöneticiler halkın ihtiyacı olan beceriyi hiçbir zaman tam olarak gösteremediler.

Yoksulundan orta hallisine kadar bütün Türk halkı devlet ve hükümetin zaaflarının tüm bedelini öder. Bu nedenle birçok durumda politikanın amacının halkın refah ve mutluluğu olduğunun altı çizilmiştir. Sessiz bir kaziye olması gereken bu hüküm, Türkiye'de çoğu defa bağırarak söylenir. Nedeni yöneticilerin yetersizlikleridir. Koçi Bey, Namık Kemal ya da İsmet Özel arada geçen yüzyıllara ve anlayış farklarına rağmen daima devlet merkezini, üst tarafı, yukarıdakileri şiddetle eleştirmişlerdir. Popülist olmaları gerektiği kendilerine sürekli olarak hatırlatıldığı halde partiler popülizmi unutmuşlardır. Halkı unutmakla partilerinin tarihsel rol oynamasını da imkansızlaştırmış oluyorlar. Ancak kişisel çıkar elde edebiliyorlar. Partiler beş on senede aşınıp yok oluyor. Çünkü bunlar uluslararası partilerdir. Yerli, milli, halka ait partiler değillerdir. Yok olup gitmeye mahkumdurlar. Yerlerine gelenler de aynı tavrı sürdürdükleri sürece sonları aynı olacaktır. Abdülhamit'in rüşvetçi paşalarının servetlerinin hesabı duruyor daha orta yerde. Abdülhamitçilik yapılarak bunun üstü örtülüyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yiyip yuttukları tartışma dışı; çünkü o yenilenler sayesinde var olmuş olanlar var. Cumhuriyet Halk Fırkası'nın halktan götürdükleri, Demokrat Parti'nin işleri, ANAP'ın... Halka dar geliyor bu partiler. Halkın vücut ölçülerine uygun yeni partilere ihtiyaç var. Türkiye'nin asıl siyasetini bunlar yapabileceklerdir. Mevcut olanlar ancak iki şey yapabilirler: 1. Durumu idare etmek ve Türkiye'yi parçalanmaktan korumak. 2. Küplerini doldurmak. Biri hayırları, diğeri şerleri; buna da katlanılır... diye düşündüğümüz zaman hapı yuttuğumuzun resmidir. Aydınlar, kültürlü insanlar, siyasetle bağlantılı olan vatandaşlar bu tür yalanlara halka göre daha çok inanır; çünkü onlar da bu çıkar düzenine bir yerden bulaşmışlardır. Halk daha soğukkanlı ve terbiyesizdir. Asıl siyaset budur. Soğukkanlı ve terbiyesiz olmak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun