Ana içeriğe atla

Anlaşıldı: İşimiz var

Anladım ki sözlerimizi işiten insanların (en azından ses çıkaranlarının) ideolojik-kültürel-günlük hayata ait önyargılarıyla uğraşmak gibi gönülsüz bir vazife daha icra etmek zorundayız, bu işi yaparken. Halkçılığı ve halkçı kültürü konuşalım, bir anlayış geliştirelim derken zıt anlayışlar ya da zıtlık anlayışı karşımıza aralıksız bir şekilde çıkacak. Hani şuna da benzemiyor değil. Türkiye'de İrancı kalmamıştır, beş on kişi belki. Ama bu beş on kişi İsmet Özel nerede bir konuşma yapsa orayı bulup İsmet beye itiraz edecek bir nane mutlaka uydururlar. Ya Kuranı Kerimden bir ayet patlatırlar ya milliyetçilikle ilgili atıp tutarlar. İsmet Özel nerde İrancılar orda; ama bu İrancı kardeşlerimizi neden yeşil sahalarda göremiyoruz, mesela, orası bilinmez.

Bir söz popülizmi beğenmeyen, hatta halkı beğenmeyen izleyicilerimize söyleyeyim. Popülizme yakınlık duymuyor olabilirsiniz, halkla da bir sıkıntınız olabilir. Haklı, anlaşılır, haksız, anlaşılmaz tarafları olabilir bunun. Ama bunu getirip de bize satmak zorunda değilsiniz. Biz sahip olduğumuz anlayışı derinleştirme, yayma, diğer yandan da karşı gördüğümüz şeyleri belirleme ve onlara karşı fikir geliştirme yolundan gidiyoruz. Ve popülizmle derdi olan varsa da vardır, bizi çok da enterese etmez. Memleket züppe dolu, sizi parayla mı aldık yani. Seri halde züppe üretiyor; ideolojiler, okullar, cemaat ve örgütler, iş dünyası vb. Çıktığı yeri beğenmeyen, onu yaşatan halkı tanımazlıktan gelen (sanki dedesi çarıklı değildi, babası çift ütü pantolon giymemişti) insanlar muhakkak ki her tarafta karşımıza çıkabilirler. Ama soru: Çıkmak zorunda mıdırlar? Ben de mesela ülkücü değilim ama ülkücülerin sitesine girip her ak dediklerine kara demek için fırsat kollamıyorum. Yürüdüğüm yolda, yaşadığım zihin ve anlam evreninde karşıma ülkücülükle ilgili bana ters bir şey çıkarsa reaksiyon veriyorum hepsi bu. Her aklı başında insanın yapacağı gibi. Burada dakka başı popülizme veya halka karşı şunu bunu demek için bekleşen insanların bu davranışının akıllıca olmadığı kesin. Ama ahlaki olduğundan pek emin değilim. Müslümanca olmadığından ise istişare ve tartışmayla nifak sokmayı, kargaşa çıkarmayı ayırt etmek kaydıyla emin olabiliriz. Şunu da söyleyeyim, bir şeyi çok merak eden adam onu öğrenebilir, çünkü Allah insanı her ne kadar mütecessis, meraklı yarattıysa o kadar da öğrenebilir yarattı. Öğrenemez düzeyde zeka geriliği çekenler var, onlar hoş görülür, şu nedir, bu o mu, o da bu diye sorup durmaları konusunda. Hem sorar hem öğrenemez çünkü. Hilkatin bir garibesidir, hoş görmek vazifemizdir. Çocuklarsa sürekli soru sorarlar ama her yaşta başka şeyler sorarlar, yani öğrenirler ve yollarına devam ederler. Anti-popülistlere tavsiyem şudur: Arkaya ilerleyelim, inenlerin yerine doğru şöyle sağlı sollu hadi bakalım...

İkinci sözüm popülistlere. Burda cedel çıkarmak için bekleşen insanların sözlerini ciddiyetle gözden geçirin ve konuşmaya değer olan her şeyi mutlaka konuşun. Ama salt cedel için bulunanları kendi hallerine bırakın. Onlar iflah olacak değillerdir. Bugüne kadar çok şey yazdım ve çok konuşma yaptım. Özellikle topluluğa hitap ettiğimiz sıra her toplantıda mutlaka bir paranoyak, şizofren, manik depresif, goşist, faşist bir karın ağrısı mutlaka çıkar. En iyisi onu konuşmanın devamı için bahane olarak kullanıp geçmek yani elimine etmektir. Popülistin manevralarından yalnızca biridir bu. Bu da halktan öğrenilmiş bir manevradır. Kinaye de diyebiliriz. Halk def edemeyeceği bela için kinaye silahını kullanır. Nasreddin Hoca ve filler misali.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...