Ana içeriğe atla

Projesiz halk

İstanbul 2010 kültür başkenti biliyorsunuz. Bunu restorasyon çalışmaları, dev afişler, geniş katılımlı çok kültürlülük sempozyumları ve daha çok da İstiklal Caddesi'ne konulan laterna ile idrak ediyoruz. Yine bu münasebetle bir yayınevi "Kırk Semt, Kırk Kitap, Kırk Yazar" adıyla bir proje hazırlamış. Her semti, orada doğup büyüyen bir yazar, anılarını da katarak anlatıyor. Balat semtini de Orhan Okay yazmış. Okay, Tanpınar'ın öğrencisi. Yaşı seksenin üzerinde olmalı. Kitabın dili güzel, fotoğraflar güzel, nostalji güzel. Kitaptan şöyle şeyler öğreniyoruz; Balat, Rum ve Yahudi ekalliyetin yoğun olduğu bir yermiş (bugün de gözle görebildiğimiz birşey bu). Rum ve Ermenilerin okulları varken Yahudi çocuklar, özel okulları olmadığı için Türklerle bir okurmuş. Eski birçok cami artık müze olmuş. Samimi komşuluk ilişkileri, mesire yerleri, cumhuriyet kutlamaları, ellerinde buz küpleriyle yokuş çıkan insanlar vesairee, vesairee. Başlangıçta kültür hayatına muazzam bir katkı gibi görünen bu kitaplarda anlatılanlar, aslında televizyon kanallarının pazar sohbetlerine konu olacak kadar çıtır çerez, bilindik ve tuzu kuru şeyler.

İstanbul denince neden eski İstanbul anlaşılmak zorunda. İstanbul'u hiçbir zaman nüfusu bir milyonun altında olduğu şekliyle hayal etmek istemem. Burada yaşayan halka İstanbul'un tarihi dediğinizde sadece İstanbul'un fethi vardır. Sonra beşyüz küsür yılı atlayıp bugüne gelirler. Ötesi bizi ilgilendirmiyor.

İstanbul bugün, aslında bu "kültür başkenti" projelerine bir şekilde bulaşmış herkes için bir utanç kaynağı, bir komplekstir. Bu projeler de "İstanbul şahaneydi ama göçlerle gelen kırolar, lümpenler bu hale getirdi" deme fırsatıdır. İstanbul'la ilgili bir kompleksi yok halkın. Halk utanmıyor. Bu yüzden İstanbul'dan bahsedilirken şehrin sefasını sürenlerin, dilediğinde uçağa atlayıp burayı terkedebilme lüksü olanların değil; İstanbul'a mecbur olan ve İstanbul'un mecbur olduğu insanların yani bugün yaşayan halkın anlatılması gerekir. Belki o zaman bu "kültür başkenti" numaraları görmezden gelinebilir.

Yorumlar

  1. Bu kitaplardan sadece Abdullah Uçman'ın kaleme aldığına bakabildim. O da ödünç.Tamamı sanırım 400 TL.Bir aylık ek ders ücreti yani.MEB ölçülerinde.Yaz ayında onun da olmadığını düşünün.Pahalı yani.Fatih'i yazmış sağcı Uçman da siyasetsizlik iyidir diyor kısacası.Sağcı olarak 12 Eylül iyidir diyor mesela.Ertuğrul Özkök'le bu konuda çakışması ne kadar tuhaf.Kırk kitapta İslamcı kotada bir hayli düşük yani. Yayınevi de başka bir hikaye zaten.Organizasyondan nemalananlar kontejanlarını unutmuş.Bir tür AKP bu kırk kitap.Koaliasyon yani.Aynı zamanda omurgasız yahut kırılmış.Kırılmışı işe yaramıyor zaten..

    YanıtlaSil
  2. Ben henüz bakamadım malum kitaplara lakin duyduklarım yazılanların paralelinde. Çengelköy'de büyümüş bir dostumun anlattığına göre Çengelköy kitabı da yavanmış. Babası marangoz olan dostum daha küçük bir çocukken fark ettiği bir gerçekten yazar hiç mi hiç bahsetmemiş. "Neden bu kadar marangoz var burada?" Çocuk aklı bu kadar marangozun nasıl geçinebildiğini merak etmiş kitapta marangoz kelimesi geçmemiş sanırım. " aslında televizyon kanallarının pazar sohbetlerine konu olacak kadar çıtır çerez, bilindik ve tuzu kuru şeyler." Bu kısım okkalı bir eleştiri sanırım alıp okumayacağım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun