Ana içeriğe atla

Halk neye göre karar veriyor?

Bülent Arınç bir televizyon kanalında "milletimizden referandumda evet oyu kullanması için mitingler yapabilirdik, bunu yapmıyoruz, bu bir seçim değil, AKP'ye oy vermiş olmayacak vatandaşımız" dedikten sonra başbakan mitinglerle "evet" oyu istiyor. Numan Kurtulmuş, anayasa değişikliğine "evet" diyeceklerini açıklıyor, falan... Referandumda halkın evet/hayır'dan hangisine teveccüh edeceği çoğumuzun merak konusudur sanırım. Bu merak beni de memleket insanımızın eğilimini anlama gayretine sevk etti. Kimi sormadan söylüyor, "evet", kimiyle konuşuyorsunuz; evet ya da hayır çıkabiliyor. Kimi, CHP'nin İslam çağrışımlı "hayır'da hayır vardır" sloganını kullanıyor, CHP'ye hiç de iltifat etmediği halde. Ancak şöyle bir şey var: Önceki yerel ve genel seçimlerde AKP'ye oy verdiğini bildiğim çoğu insan "referandumda hayır" diyeceğini söylüyor. Hayır oyu kullanacacağını söyleyenlerin sebepleri birbirinden çok başka oysa. Kimseden şunu duymadım: "Anayasa değişikliği teklif metnini okudum, o yüzden evet ya da hayır diyeceğim." Evet, halk neye göre karar veriyor? AKP'yi iktidar yapan halk ona tepkili mi? Adam, "anayasa bana ne yapmış ki, neden değişecekmiş ki" dediği halde "hayır" diyeceğim diyor. Bu durumu Türkiye'ye genelleyemeyiz elbette, ancak tek tek konuştuğunuzda önünüze ikna edici sebepler koyamayan halkın nihai kararı bütünsel olabiliyor. Şimdiden kestirmek mümkün değil elbette ama şöyle sorabilir miyiz? Tahminime göre anayasa değişikliği oylamasına "hayır" denilecek, halkın kararı bu yönde olursa çok başka sebeplerle de olsa halk doğru bir kararda mı buluşacak, aynı soruyu aksi durum için de sorabiliriz sanırım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...