Ana içeriğe atla

Tasavvuf, halkçılık

Tasavvuf hâldir, söz değildir, söz ile ele geçmez, diyor Geylani Hazretleri. “Şeriata aykırı bir hal içinde uçarken görürseniz, vurup düşürün beni.” diyen yine Geylani Hazretleridir. Hal; insanın kendini bilmesi, dünyadaki yeri tespit etmesi demektir. “Dünyada garip bir yolcu gibi ol” demenin anlamını kavramaya çalışmaktır tasavvufun özü. İslam gariplerin dinidir, her şeyini kaybetmeyi göze alanların dini. Hz. Ebubekir’in açlıktan ciğerleri kokmuştur. Peki neden ve niçin? Cenneti istediği için mi, biraz da mistik falan olayım diye mi? Sadece Hz. Ebubekir mi, bütün sahabe için bu geçerlidir. Bunlar çok soyut ve anlaşılmaz şeyler mi? Halk için değil.


Tasavvufun somut bir şekilde yaşama alanı bulduğu yerdir tarikatlar. Biçimden öze geçiştir. Tanımlar çoğaltılabilir, genişletilebilir. Şeriat tarikatın özüdür. Tarikatlar kimler arasında yaşama alanı buluyor, kimler içindir tarikatlar? Bugün tarikat deyince dünyadan soyutlanmış insanları bir arada tutan tehlikeli bir şey geliyor aklımıza. Gerçekten kendini soyutlamak için midir tarikatlar? Tasavvuf haldir dedik, tarikatlar halin gündelik hayata yansıması demektir. Gündelik hayatı düzenlemek, örgütlemek demektir.

Kendi için isteyenle (buna cenneti de istemek dahildir), Allah’ın rızasını isteyenin arasındaki fark, mistik olanla hayati olanın arasındaki farktır aynı zamanda. Soyutla somut arasındaki fark. Kabukta kalanla öze değenin arasındaki farktır. Kabuktaysan, kabuğunu parlatmaya çalışırsın. Kaybedeceğin şeyleri düşünürsün, hem dünyada cennet hem ahirette cennet. Beş yıldızlı otellerde haremlik-selamlık etiketiyle İslamcılık yaparsın ve durumu kurtarırsın. Cennet zaten müslümanındır; ama dünya hayatı inanan için cehennemdir. Bunu da tasavvuftan öğreniyoruz. İslamcıların, muhafazakârların yedeğine aldığı şey tasavvuf diye öttükleri şey değildir; Allah’tır, İslam’dır, halktır.

Derviş nefsinden sıyrılmayı isteyen demektir; yani kendini büyük ve kibirli gösterecek her şeyden uzak durmak, halklaşmak demektir. Halklaşmakla tasavvufun, tarikatların ne gibi ilgisi olabilir? Her ikisini de tam olarak tanımlayamazsınız. Tasavvufla ilgili bütün tanımları halkın hayatında bulabilirsiniz. Aba giyendir derviş, halkın giysisi abadır. Kuru ekmeğe şükredendir derviş. Halk kuru ekmeği için kavgadadır. Kıyafet derviş için sadece örtünmek demektir. Unvan hiçbir şeydir; çünkü üstünlük takvadadır. Takvanın, üstünlüğün ne olduğunu öğrenmenin serüvenidir dervişlik. Deli ile derviş çoğu zaman aynı şeydir, halk için. Seçkinler için halk ne kadar cahil, pis ve kabaysa dervişler de o kadar cahil ve kabadır.

Bugün tarikatların örgütlenmelerini sağlayan yine halktır; ama tarikatlar varlıklarını halkla kalarak değil, siyasi güce katılmakla sürdüreceklerine inanmaktadırlar. Oysa anarşisttir derviş, iktidarı tınlamaz. Onun iktidarı İslam’dır. Sınırını Allah belirlemiştir. Her kim olursa olsun tarikat eşiğinden içeri geçmek istiyorsa tarikat kardeşinden ve giderek bütün bir halktan farklı olmadığını kabul etmek zorundadır. Aynı olmak aynileşmek demek değildir. Televizyonlaşmak, dernekleşmek, vakıflaşmak, mersedesleşmek, iktidarlaşmak tarikatların bugün geldiği yerdir. Haksızlığa, haksızlık olduğu için değil, iktidar olabilmek için ses çıkarılıyorsa orada İslam yok demektir. İslam yoksa tasavvuftan, tarikattan bahsedemeyiz. Haksızlık karşısında susmanın şeytanlaşmak olduğunu öğretir oysa tasavvuf. Komşusu açken tok uyuyanın İslam’la ilgisi kalmamıştır. Tasavvuf sanıldığı gibi metafizik bir öğreti değildir; çok fazla yerdedir, dünyadadır. Nefs dünya içindir, ahiret yurdunda nefsten bahsedemeyiz. O zaman dünyada nefsi yenmek gerektir. Evine ekmek götüremediği için intihar etmiş birinin haberini aldığında, intiharı sorgulamaz derviş, intihar edenle hemhal olur, ciğeri yanar. Halkın ciğeri yanıktır, bunun için tasavvufi birçok hal, halkın yaşayışından alınmıştır. Halkın yaşayışıyla, tarikatın öğrettikleri iç içe geçmiştir. Dervişler halktandır zaten. Bu bugün için de geçerlidir.

Halktan kopuk, halkın hayatını hiçe sayan hiçbir şey varlığını devam ettirmez. Seçkinci oldunuz mu, nasipsizsiniz demektir. Derviş, nasibini arayandır. Halk nasibini arayandır. Önce yol diyorsanız kaybettiniz; önce yoldaş sonra yoldur. Önce halkı anlayacaksın, sonra halkınla yola koyulacaksın. Gerisi kuru laftır.

Yorumlar

  1. "yoksulluk" yazısı bir de bu. bu yazılar insana ferahlıkla üzgünlüğü birarada veriyor. hakikat ortaya çıkarken, insan böyle hissediyor. bir ferahlık ve üzgünlük. hakan kalkan'ın yazdıklarını okurken kurduğu mantığı hiç sorgulamıyorum. çünkü asıl değeri mantıksal çıkarımlarında, kurduğu bağıntılarda olmuyor genellikle. ne olduğunu tam tanımlayamıyorum. uğraşsam tanımlarım da gerek yok. anlayan anlıyor. geylani hazretleri söylemiş zaten. "haldir, söz değildir."

    YanıtlaSil
  2. Kişisel atışmalarınızı başka yerde yaparsınız. Bu blog bunun için değil. Bu tarz sataşmalarda Adsız arkadaşa adını kullanmasını öneririm daha delikanlıca olur. Haklı bile olsan ismini açıkça kullanan birine karşı görünmez olmak çok hakkaniyetli bir iş değil. Buraya başka yorum geçmiycem!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun