Ana içeriğe atla

Faşizm ve popülizm

Birçok kişi övmek ya da yermek niyetiyle bu ikisini aynı şey sanıyor. Halkçının söylemine ve davranışına iyi bakmak lazım. Popülizm yapıp kendini halktan ayrı tutuyorsa nur topu gibi bir faşistimiz oldu demektir. Halk şöyle, halk böyle... sürekli halk adına konuşur, yorum yapar, bir şeyler talep eder ve çoğu defa kendini halk yerine koyarak talep ettiği şeyleri kendi zimmetine geçirir. Faşistlerin sahici ve samimi halkçılar olmadığının altını şiddetle çizmek lazım. Kimin faşist kimin popülist, ya da daha doğrusu neyin faşizm neyin komünizm neyin anarşizm yahut popülizm olduğunu nasıl tespit ederiz?

Faşistler herşeyi estetize ederler. Bu, önemli bir ayırıcı işarettir. Halk derken somut bir insanlar topluluğundan söz etmeyen herkes faşizme giriftar olmuştur. Yüce Türk halkı dersin ve kimseyi içermeyen hayali bir grup canlandırırsın. Buna halk yahut millet denmesi arasında bir fark yoktur. Bu tamamen musavver bir şeydir. Orta Asya'da sarkık bıyıklarıyla at sırtında uluyan "Türkler" nasıl hayale sığmayan bir saçmalıksa, bugün de her seçimin sonucunda halk şu mesajı verdi, halk bizi seçti saçmalıkları da sık rastlanır dangalaklıklardandır. Orta Asya'da ne oldu ya da Türk dediğimiz olay nasıl gelişti? Yahut seçim olduğunda halkın davranışı nasıl açıklanabilir? Orta Asya işi uzun ve bu sürede bizi çok da enterese etmiyor. Türklerin oluşumu safhalarını sonra konuşalım. Ama halkın belli bir olay karşısında tek tip ve tek kanat hareket etmediğini, devletten ve baskı çevrelerinden tamamen bağımsız hareket etmediğini, yönlendirildiğini ve bu yönlendirmenin etkisi altında bile varlığını hissettirme çabasında milyonlarca insan olduğunu belirlemek lazım. Bu halk görüşü, halkı tam da olduğu haliyle, çok çeşitli görme becerisi faşizmle popülizmin öze ilişkin bir ilişki içinde olmadığının tespitine yarayacaktır. Romantik halk tanımını terk etmek lazım, her ne kadar popülizm romantizme çok şey borçlu olsa da. Milliyetçilik de popülizm de köken olarak romantizme gider. Ama o kökenden birbirine neredeyse iki zıt karakter ortaya çıkmıştır. Halkın varlığını ve yaşadıklarını kendine karakter bellemiş bir düşünce popülizm. Halka dışardan ve yukarıdan karakter bahşetme gayretkeşliği değil. Faşizm kolay ve basit, kolay etkileyen, çok şeyler vadeden; fakat dediğini de tam olarak asla yapamayacak bir şey. Popülizm özellikle popülistlere feragat ve fedakarlıktan başka bir şey vadetmez. Ben yanmazsam sen yanmazsan... gibi bir şeydir. Türkiye'de bu nedenle sağ sol yahut İslamcılık laiklik yoktur. Yeri gelir laiklik halka faydalı olur. Mesela okullaşma konusunda laiklik zararlı da yararlı da olmuştur. Okulsuzluk artık düşünelemeyecek bir durumdur. Burada laikliği telin etmenin anlamı olmaz. Laikliği, tevhide tedrisatı bırakıp yeni ufuklara yelken açmak gerekir. Ama tevhidi tedrisatın yerine Amerikancılık alacaksa, yani almalı mı, alıyor mu, alsın mı? Günlük hayatın tıkır tıkır işlemesi de laiklikle ilgili bir husustur. Ama toplumsal barışı ve yardımlaşmayı, en zayıfların adeta mağaradan çıkıp şehir hayatına katılması İslamcılık üzerinden olmuştur. İlginç durumlar da var: Laiklik okullaşmayı okullaşma İslam'ın yazı geleneğinin ihyasını getirmiştir. İslamcılıksa şehirleşmenin son otuz yıl boyunca ana motoru olarak çalışmıştır. Halk söz konusu olduğunda ideolojiler amaçladıklarından farklı şekillerde kullanılabilirler. Laikler de İslamcılar da tıpkı eski moda sağ ve sol gibi yeterince halkçı olmayıp kendi küplerini doldurmuşlardır. İdeolojiler artık iki numara küçük geliyor Türk halkına. Yeni bir ideoloji de lazım değil. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey gerçek. Halkçılık katı gerçeği olduğu gibi, değiştirmeden, düzenlemeden kabul etmekle başlıyor. Halkçılık özü itibariyle iyimser bir düşünce de olsa, yolunu kötü ve katı gerçekleri tespit ve deşifre ederek bulmuştur. Halk müslümanlığa, İslamcı küpçüler ise "İslami hassasiyetler"e sarılır misal. Çünkü müslümanlık bu memlekette adama kaybettirir, hassasiyet kazandırır. Halk yaşattığı kadar yaşamayana diyoruz. Faşizm yaşatmaz. Bu bir gerçektir. Daha doğrusu iki kişi yaşasın diye iki milyon kişiyi mobilize eder. Senin elin bayrak tutar, onun eli para. Bu böyledir.

Yorumlar

  1. bu hayati derecede önemli bir mesele, önemli bir ayrım. bir de ne zamandır halkçılıkta romantizmin sınırı nedir diye düşünüyordum. bu düşünceyi halkçı olunmaz doğulur lafı da iyice çıkmaza sokuyordu (bir de anarşistlerin buna benzer bir lafı var). yani şöyle. halkçı olunmaz doğulursa, olmaya çalışan da anlayamadığı için ya da yukarıdan baktığı için estetize eder. ama estetize et et nereye kadar. belli sınırlara gelince zalimlik devreye giriyor. ben bunu uzun süre "güzel bakmak" diye açıklıyordum kendime ama bu da insanın kendini kandırması galiba. romantizmi, elitleri, elitizmi feda edememek, onu da yedekte tutma isteği ya da halkçılığı onlara sevdirme gayretiyle ilgili birşey. yani her anlamda halkçılığın altını oyan birşey. ve daha kötüsü insan kendisini bazen içinde buluveriyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun