Ana içeriğe atla

Popülist ressamların atası: Bruegel

Bizim Mehmet Siyahkalem'e benzetilebilir mi? Olmaz herhalde. Bruegel'i Brecht de çok seviyor. İsabet. Efsanevi ya da masalsı bir hikayeyi (Ikarus'un Düşüşü, Tembeller Diyarı vd.) çizerken de işi tersine çeviriyor Bruegel, insanın günlük hayatının esas olduğunu, beşeriyetini vurguluyor, tabir caizse efsaneye haddini bildiriyor. Resimlerinin her köşesinde ileri derecede bir dikkat, incelikle seçilmiş ayrıntılar, oyunlar görülebiliyor. Felemenk atasözü ve deyimlerini, çocuk oyunlarını filan çizecek kadar da ilgili insan hayatıyla, diliyle, kültürüyle. Köylüleri (köy şenliği, köy düğünü vd.), çiftçi, hayvancı, avcı, dilenci, deli ve körleri resmeden tabloları var. Ana konusunun, malzemesinin bunlar olması da değil mesele. Bakış açısı, bu insanların hayatında nereye baktığı asıl dikkat çekici olan. Beşeri olana, insan hayatına, hayatiyetine ait olana bakıyor. Sosyolog, antropolog, folklor bilgini, kültür tarihçisi de sayılabilecek popülist bir ressam Bruegel. Haza popülist.

Yorumlar

  1. Bruegel'den ziyade Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu.

    http://www.lebriz.com/pages/artist.aspx?section=100&lang=TR&artistID=250

    Yerlilik, yenilik, keşfedilmemişlik gibi. Çok geleneksel ama çok berrak. Çok figuratif ama fotoğraftan daha başka bir şey veriyor.

    Şöyle bir adam var mesela: http://alperkarabatak.blogspot.com/

    Çok garip bir şey, mesela Mehreen Mujeeb muhtemelen Pakistanlı bir müslüman, ama ingilizce yazdığı için kastettiği şeye tanrı diyesi geliyor insanın.

    YanıtlaSil
  2. Bişey daha var o da şu: Dışarıdan bakışla kastettiğim, sözüm sana değil ama sosyologluk değil. Muhakkak bu işi iyi yapan saygı duyulası insanlar vardır ama bu iş şuna benzer: İftar yemeğinde olay çıkar, iftar edersin orda millet birbirini yer, ne kadar ayıp diyebilir insan. İyi de niye olay çıkıyor, çok bilmişler.

    Daha çok kung-fu. Yoksulluk şiirlerini okurken, bana bir yoksulu tarif et değil. Bunu vücuduna oturtmak. Hakan Kalkan'ın dediği gibi şiir insanı korur ama nasıl: Günahı bile vücuduna oturtursun. Böylece işlemene gerek kalmaz.

    İzleyicilikte neden mesela Rıdvan deyince akan sular duruyor. Çünkü adam halihazırda o topu oynuyor orda. Neden Mehmet Demirkol'a biraz geç ısınıyoruz. Neden Haşmet Babacan, daha sıcak geliyor, Ece'ye göre. Neden Ara Güler çok iyi bir fotoğrafçıdır ama buz gibidir.. İçin ürperir izlerken.. Biraz böyle şeyler yani..

    Çünkü diğer türlü hakkaten Soros'a çalışmak gibi. Nasıl ki milletten kanları toplayıp toplayıp yurtdışına verdiler, çok ciddi bir gen haritası resmi çıktı, bu da böyle. Onun için halkı saklamak gerek. Kötü niyetlilerden, kem gözlerden, orospu çocuklarından, amcık ağızlı ibnelerden, göt hoşaflarından..

    YanıtlaSil
  3. edebiyat üzerine yazılar'da, murat belge'nin bruegel ve brecht üzerine gayet güzel bir yazısı var..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Taraf, Radikal okuyarak zihni bulanmış İslamcı kardeşlerime

Üstelik kalkıp acaba neden Kürtçe konusunda fetvayı cevaz vermiyoruz diye üstümüze geliyorlar. 1. Kürtçenin resmi dil olması teknik olarak imkansıza yakındır. 2. Şart da değildir; bir katkısı olmayacaktır. 3. Kültürle veya sivil alemle hiçbir ilgisi yok, direkt olarak Türkiye-Avrupa gerginliği tarihinde bir momentumdan ibarettir. Tasfiye veya Hece dergilerini çıkaranların bunları anlayacak zihin açıklığı ve dürüstlüğe sahip olmadığı belli, siz dinleyin bari. Söylediklerimin ulusalcılıkla, Türkçe meftunluğuyla bir ilgisi yok. Kürtçe birçok insanı şu veya bu nedenle rahatsız edebilir. Beni etmiyor. Kürtçeye birçok insan şu veya bu nedenle sempati besleyebilir, ben beslemiyorum. Çocukluk atmosferimde işitmeye alışık olduğum dillerden biri olduğu için Kürtçe bana doğal geliyor, hepsi bu. Doğal ve yörel. Dolayısıyla da neden Kürtçe'yi yüzlerce diğer yörel dilden ayırdederek savunmam yahut övmem gerekiyormuş, anlamıyorum. Sivil olarak anlamıyorum yani. Sivil hayatta, Terekemece veya Kar...