Ana içeriğe atla

Haşmet Babaoğlu halkı tarif ediyor

"TUZU KURU KESİM YARDIM EYLEMLERİNE İNANMIYOR"

Pakistan'daki sel mağdurları için Türk halkının her kesimi seferber oldu. Memurlar kendileri için hükümetten zam koparmaya çalışıyor ama  öbür yandan belki aldıkları zamdan fazlasını yardım diye yolluyorlar. Bu toprakların insanının merhameti ve yardımseverliği açlığından, yoksulluğundan önde gidiyor. Ne diyorsunuz bu duruma?


Haşmet Babaoğlu:  Evet, bizim insanımız böyledir. Hala böyle... Özellikle de yoksullar, yoksulların; mağdurlar, mağdurların halinden anlıyor. Asıl problem çok küçük bir kesimin bakışında! Tuzu kuru ve toplumun diğer kesimlerine tepeden bakan bir üst ve orta sınıf kesimi var ki, onlar her şeyden kuşkulanmayı, her yardım eylemini güvensizlikle sorgulamayı marifet biliyor! Kendi toplumlarının derin ve yaygın merhametini sadece büyük depremler ve sel felaketleri sırasında fark ediyorlar...  Oysa gelin herhangi bir zaman Fatih'e çıkalım, Bağcılar'a, Ümraniye'ye gidelim! O zaman göreceksiniz ki, bırakın Pakistan'ı, seli, depremi; Afrika'da küçücük bir bölgedeki açlık için, Asya'nın bir bölgesinde giderek büyüyen yoksulluk için açılmış yardım kampanyalarının pankartları ve yardım büroları var. Tuzu kurular kendi yaşadıkları mahallelerde bu türden sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına rastlamadıkları için insanımızın bu hasletlerinin kaybolduğunu sanıyor ve gördüklerinde de şaşırıyorlar. Evet, bozulduk, bozuluyor, yozlaşıyoruz da. Evet, hastane kapısına tekerlekli sandalyeyle getirilen bir hasta ayağa kalkıp giderken hastanenin tekerlekli sandalyesini de çalıp arabasının bagajına atıyor! Maalesef! Fakat medyanın sunduğu gibi geniş kesim bu vicdansız "gemisini kurtaran kaptanlar"dan, bencil cimriler ve hırsızlardan oluşmuyor! Hayır!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun