Ana içeriğe atla

Dine Karşı Din

Ali Şeriati Batılı aydınların “din, halkın afyonudur” sözünü alıyor yine batıl dinleri söz konusu ederek bu sözün doğru olduğunu söylüyor. Tarihi, toplumsal hayatın başlangıcından günümüze kadarki süreç olarak alan Şeriati tarih boyunca dinsiz hiçbir toplum görülmemiştir diyerek din / dinler üzerinden bir düşünce geliştireceğini göstermiş oluyor. Şeriati’ye göre “eski insan her dönemde ve düşünce çerçevesi içinde dini insandır.” Bir kitaptan ne beklenebilir? Onu değerli kılan nedir? Bunu bir şiiri ikinci defa okutan sebep neyse onunla cevaplamak mümkündür bize kalırsa. Bir kitabı elimize aldığımızda onun bize bilmediğimiz bir şey söylemesi, zihnimizi açması, bakışımızı genişletmesi gibi beklentilerimiz olabilir. Bir kitap yeni tek bir şey öğrenmek için okunmaya değerdir bizce. Bu kitap sözünü ettiğimiz şekilde bir kitap.

Ali Şeriati’nin bu kitabı niçin okunmalıdır diye soralım ve cevaplamaya çalışalım. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi hadisesini, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediği, çarmıha gerilenin onu Romalı askerlere ihbar eden kişi olduğu şeklinde bilenimiz vardır. Oysa, gönül ister ki doğru olsun, başka bir rivayet var ki, Hz. İsa’ya inananlardan biri Romalı askerlere teslim olup İsa benim diyerek şehit oluyor. Düşünüşümüz bu rivayetin doğruluğu yönünde. Doğru olmasa bile bu rivayet Hz. İsa’nın havarileri hakkında bir güzelliğe işaret ediyor yine de.
Bunun gibi daha çok şey öğreniyoruz bu kitaptan. Küfrün, şirkin tümden dinsizlik olmadığını, putperestliğin onun bir çeşidi olduğunu mesela. Küfr, şirk, putperestlik bir dindir yazara göre. Tevhid dinine iman edenlerle ayrılan yönünü tanrılarının fazla olmaları yönüyle ortaya koyuyor Ali Şeraiti.
Tarih boyunca savaşların din kaynaklı olduğunu öğrenmişizdir okumalarımızdan. Şeriati’nin bu meseleye bakışı başka ve zihin açıcı. “Tarih boyunca karşı karşıya gelen ve savaşan din ile dinsizlik değil, din ile dindir” diyor Şeraiti. Böylece kitap başlığının kapalı anlamı açılıyor. İslama karşı dinler ya da karşı dinlerin karşısında İslam.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Milli Savaş Hikayeleri

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikayeleri'nde 1914-1924 yılları arasında yaşanan Milli Mücadele günlerinde gerçekleşen bazı trajedik olayları okuyuculara aktarıyor. Milli Mücadele Dönemi Türk halkı için bir kahramanlık ve ıstırap dönemi olmuştur.  Yazar da bunu eserinde ustaca ele almış olduğu olay ve hikayelerle sade ve açık bir şekilde okuyuculara iletiyor. Yazar genelde  Ege bölgesinde meydana gelen olayları ele alıyor.  Özellikle,  Türk tarihi için büyük bir felaket olan güzel İzmir’in işgali ve düşman kuvvetlerinin buradaki halka yapmış oldukları zulüm ve hakaretler büyük bir yer alıyor yazarın “Milli Savaş Hikayeleri” adlı eserinde. Bu işgaller karşısında çaresiz kalan halıkın aciz durumu da tüm açıklığıyla ortaya konuluyor. Kitapta bulunan    bazı hikayelerde de Yunan kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali sırasında yerli halka  yapmış oldukları insanlık dışı işkenceler tanıklarıyla belirtiliyor.

Akbaba köyü 35 numara

Star tv'de yaklaşık bir ay önce başlayan, projesi Durul Bazan'a ait Gecekondu isimli program seyirciye yeni bir konsept sunuyor. Önceden yazılıp hazırlanmış bir metni olduğundan şüphe duyduğumuz Gecekondu programı güncel olaylara ve konulara eleştirel, saldırgan hatta kimi zaman anarşist bile diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde. Zeynep Beşerler gibi süzme elitist, dünyada ne olup bittiğinden habersiz konukların dumura uğratıldığı bu absürd komediyi izlemenizi öneriyoruz. Çevrecilikten, Medyaya "steril" bir takım proje ve yaklaşımların üzerine limon sıkan bu yeni popülist dizi risk alarak ve cesaretle absürdün, politiğin, gündelik hayatın, komedinin ve ironinin sınırlarında dolaşıyor. Cuma gecesi 00.30'da yayınlanan diziyi aynı saatlerde talk show yapan disko krallarının, gece kuşlarının, aştürk baraş'ların izleyip feyz alması hatta belki utanması umulur...

Müslüman Tanrılar

Birkaç sene önce aile dostumuz olan bir adamın şirketine bir iş yapmıştım. Paramı üç gün içinde almam gerekiyordu. Ama adam paramı vermemek için takla atıp duruyordu. Üç gün, beş gün, on gün derken bir buçuk ay geçti. En az on defa gittim geldim adamın yanına. Ve o sıralar hiç param olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Ya yerinde olmuyor, ya tatile gitmiş oluyor, ya da paranın bir kısmını verip beni postalıyordu. Sonunda, efendiliğimi bozmadan, bu işin bu şekilde olmayacağını, paramı almam gerektiğini bu işin böyle uzamasının doğru olmadığını söyledim. Aynen böyle, bu şekilde. İşte o an olan oldu, adam köpürdü birden. Nasıl ben böyle bir şey söyleyebilirmişim, zaten bu işi çok daha ucuza yaptırabilirmiş, bana yardım olsun diye bu işi bana vermiş, yeğeni falanca çocuğa baksaymışım ya o terbiyeli çocukmuş hiç böyle şeyler söylemezmiş, ben nasıl terbiye görmüşmüşüm böyle, ne kadar ayıpmış, falan filan. Yüzlerce adamla çalıştım, yol yordam biliyorum ama karşımdakinin bir tanrı olduğun